Washington’un Suriye Hatası: HTS’i Güçlendirmek, Kürtleri Tehlikeye Atmak
HTS’in iktidara gelmesi, İran’ın Suriye’deki etkisini zayıflatırken, Kürtler ve demokratik-pluralist güçler büyük tehlike ile karşı karşıya.

'Tarih, bu kritik anda demokratik değerlerin yanında duranları ve kısa vadeli çıkarlar uğruna bu değerleri feda edenleri kaydedecektir.'
Aralık 2024, Ortadoğu tarihinin dönüm noktalarından biri oldu. Hay’at Tahrir al-Sham (HTS) liderliğindeki muhalif güçlerin Şam’ı ele geçirmesi ve Beşar Esad rejiminin çökmesi, bölgedeki jeopolitik dengeyi kökten değiştirdi. Ancak bu değişim, birçok kişinin umut ettiği demokrasi ve özgürlüğü getirmedi; bunun yerine Türkiye-Katar eksenli Sünni-İslamcı bir yönetim hâkim oldu.
HTS’in Şam’daki zaferi, Türkiye’nin neo-Osmanlıcı dış politikasının en büyük jeopolitik kazanımı olarak değerlendiriliyor. Ahmed el-Şaraa liderliğindeki yeni yönetim, Müslüman Kardeşler ideolojisiyle uyumlu ve stratejik olarak Türkiye-Katar ekseniyle bağlantılı. Yıllar süren Türk askeri, istihbarat ve lojistik desteği ile Katar ve Körfez ülkelerinin mali desteği bu sonucu hazırladı. Artık Suriye, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki stratejik derinliğinin bir parçası hâline geldi.
ABD’nin bu yeni yönetimi desteklemesi, Washington’un kısa vadeli enerji güvenliği ve İran’ı dengeleme stratejisi doğrultusunda karar mekanizmalarının nasıl yönlendirilebildiğini gösteriyor. Körfez ülkelerinin lobi ve mali gücü, HTS’in geçmişteki el-Kaide bağlantılarını görmezden gelmesine yol açtı. Bu durum, uzun vadeli güvenlik tehditlerini görmezden gelme riskini beraberinde getiriyor.
IŞİD’e karşı mücadele etmiş ve demokratik-pluralist bir yönetim modeli kurmuş olan Rojava, tarihi bir tehdit ile karşı karşıya. HTS’in Şam’daki kontrolü, Türkiye’nin Rojava’ya yönelik askeri ve siyasi baskıyı artırmasına imkân tanıyor. ABD’nin Türkiye-Katar eksenini desteklemesi, Batı’nın Kürt müttefiklerini koruma kapasitesini sınırlıyor ve Rojava’yı izole ediyor.
Rojava düşerse:
-Kadın özgürlüğüne ve etnik çoğulculuğa dayalı son demokratik deney yok olacak.
-Yezidiler, Süryaniler, Asuriler, Ermeniler ve Aleviler gibi azınlıklar savunmasız kalacak.
-Laik ve çoğulcu sosyal model ortadan kalkacak.
-Radikal İslamcı güçlere karşı alternatif kalmayacak.
Esad rejiminin çöküşü, İran’ın stratejik koridorunu zayıflattı ve Hizbullah’ın lojistik hatlarını kesti. Ancak İsrail şimdi kuzey sınırında radikal bir Sünni-İslamcı yönetimle karşı karşıya. HTS’in ideolojik kökenleri ve bağlantıları, İsrail için uzun vadeli bir tehdit oluşturuyor. Ayrıca Kürtler – Ortadoğu’daki en güvenilir stratejik müttefik – yok olma riskiyle karşı karşıya.
Esad’ın düşüşüyle birlikte bölgedeki üç eksenli güç dengesi şu şekilde şekillendi:
1-Sünni-İslamcı Ekseni (Türkiye-Katar-HTS): En güçlü konumda; Suriye’yi kontrol ediyor, Körfez ülkeleri ve ABD desteğiyle Rojava’yı tasfiye etmeyi bekliyor.
2-İran-Şii Ekseni: Ağır darbe aldı ancak tamamen yok değil; Irak’taki milisler ve Lübnan’daki Hizbullah hâlâ varlığını sürdürüyor.
3-Demokratik-Pluralist Ekseni (İsrail-Kürtler-Azınlıklar): En kırılgan durumda; Rojava varlık tehdidi altında, İsrail stratejik müttefiklerini kaybediyor, azınlıklar savunmasız.
Uluslararası toplum müdahale etmezse, Ortadoğu Sünni-İslamcı hegemonyaya doğru kayabilir; bu durum demokrasi, çoğulculuk, kadın hakları ve azınlık güvenliği için karanlık bir gelecek anlamına gelir.
Uzmanlar, ABD ve Avrupa’nın HTS’i körü körüne desteklemek yerine Rojava’nın özerkliğini ve güvenliğini garanti altına alması gerektiğini vurguluyor. Rojava’yı korumak sadece Kürtlere destek değil; Ortadoğu’da demokratik bir gelecek hâlâ mümkün olduğunu göstermek anlamına geliyor.
Son güncellenme: 20:08:42









































































































































































































