Şeyh Ubeydullah’ın büyük oğlu Muhammed Sıddık ise daha az tanınmaktadır. Seyid Abdülkadir’in sürgünlerde veya İstanbul’da olduğu sıralarda, Seyid Muhammed Sıddık hep Kürdistan’daydı ve ailenin liderliğini yapıyordu. Babasının 1883’te vefatından sonra, Nehri’de ailesinin yönetimi onun üzerinde kaldı...
Hakkâri-Şemzînanlı (Şemdinli) Nehri Ailesi, Kürd ulusal mücadelesinde öncü ailelerden biridir. Bu ailenin, Kürd ulusal mücadelesindeki öncüsü de şüphesiz, 1880 yılında büyük bir Kürd hareketi başlatan ve ilk ulusal Kürd hareketi lideri olarak nitelenen Şeyh Ubeydullah’tır. Şeyh Ubeydullah’ın iki oğlu, Seyid Abdülkadir ve Seyid Muhammed Sıddık da bu mücadelede, babalarının yanındaydılar. Seyid Abdülkadir, sürgünlerden sonra, 1908’den idam edildiği 1925 yılına kadar hep İstanbul’da kalırken Seyid M. Sıddık hep Kürdistan’da, Şemzinan’daydı. Seyid Abdülkadir, İstanbul’daki kurulan Kürd cemiyetlerinde başkanlık, Osmanlı Meclis-i Ayan üyeliği ve Damat Ferit Paşa Hükûmeti sırasında, 1919 yılında, bir süre Şura-ı Devlet başkanlığı yaptı. Dönemin önemli bir Kürd-Osmanlı aydınıydı, Kürdler arasında tanınan bir kişiliktir. 1925 Kürd Ayaklanması gerekçesiyle, oğluyla birlikte Diyarbekir’de idam edildi.
Şeyh Ubeydullah’ın büyük oğlu Muhammed Sıddık ise daha az tanınmaktadır. Seyid Abdülkadir’in sürgünlerde veya İstanbul’da olduğu sıralarda, Seyid Muhammed Sıddık hep Kürdistan’daydı ve ailenin liderliğini yapıyordu. Babasının 1883’te vefatından sonra, Nehri’de ailesinin yönetimi onun üzerinde kaldı. Ekonomik olarak da aileyi çok güçlendirdi, çevrede önemli eserler yaptı. Yaptığı büyük bir saray ve köprü, günümüzde bile çok ziyaret edilen eserler arasındadır.
1903 yılı sonbaharında, Ermeni Taşnaksutyun Partisi, Azerbaycan’daki aktif üyelerinden Malhas ve parti üyelerinden Amerikalı bir doktorla birlikte, özel bir görevle Şemzînan’da onunla görüştüler. Aynı zamanda bir Taşnak mensubu olan Garo Sasuni, Kürd-Ermeni ilişkilerinde ilginç bir detayı veren bu görüşmeyi, aşağıdaki şekilde naklediyor. Malhas görüşmede şöyle diyor:
“Örgütümüz faaliyetine başladığı günden itibaren Kürd komşularımızla işbirliği yapabilme konusunda büyük istek duydu. Bu vesileyle ona ‘Troşak’ gazetesinde çıkmış olan Bedir Han Bey’in (Abdurrahman Bedirhan olması lazım) çağrısını da örnek vererek, kendisine hareketimizin bütün Osmanlı Devleti içinde yapılmasının zorunlu olduğunu ve hareketimizin hiçbir şekilde Kürd Ulusu’na yönelik olmadığını belirttikten sonra Kürdleri bu topraklarda kendi öz kardeşlerimiz saydığımızı, ne yazık ki Sultan Hamid despotizminin Kürdlerin bilgisizliğinden faydalanarak onları bize karşı kullandığını, savaşımızın yalnız Osmanlı idaresine yönelik olduğunu, bu rejimi değiştirmek için sahneye çıktığımızı, kendisine uzun uzun izah ettim.”[1]
Malhas, bu konuşmada, ona iki pratik öneride bulunur.
1-) Habercilerimizin ve sırtında yük taşıyan hamallarımızın Hoşap bölgesine kadar emniyet içinde geçmelerinin temini,
2-) Bizimle (Taşnak Partisi), sınır boylarındaki aşiret reisleri arasında, bir anlayışın sağlanması için nüfuzunun kullanılması.
Seyid Muhammed Sıddık’ın Malhas’a verdiği ilginç cevap, tarihi bir belge niteliğindedir. Cevabın bir kısmı aşağıdadır:
“Siz Ermeniler Hıristiyan olduğunuzdan belirli bir derecede himaye altındasınız. Herhangi bir köyde bir Ermeni’nin burnu kanasa, buna karşı İstanbul’daki büyükelçiler, Osmanlıya hemen şikâyette bulunurlar. ‘Osmanlı’ öldürür fakat suçlu hep Kürd’tür. Osmanlı baskı yapar, kabahatli olan yine Kürd’tür. Hiçbir fenalık mevcut değildir ki bunu yapan Kürd olmasın ve hiçbir zülüm yoktur ki buna maruz kalan Ermeni olmasın. Büyük yabancı devletler böyle inanıyor ve siz de aynısını iddia ediyorsunuz. Sizi sevmek için özel bir neden bulamıyorum. Fakat biliyoruz ki, bu topraklar üzerinde siz de biz de eskiyiz ve bu topraklarda yeni olan Türklerdir ve onlara karşı, sizin de bizim de dostane tutum takınmamıza bir neden yoktur. Toprağımız geniştir, iki halka da yeterlidir. Başkale ve Norduz’dan başlayarak Musul’a kadar olan bölgeler bizim, yukarısı da sizindir. İşte esas üzerinde düşünmemiz gereken konu budur. Siz bizimle birlikte olduğunuz takdirde, planlarınızı gerçekleştirmenizde size karşı olmaya hiçbir nedenimiz yoktur.”[2]
Sasuni’n belirtiğine göre, o, önerilen iki maddeyi de kabul ettiğini belirtir ve önümüzdeki mayıs ayında Taşnak’tan tam yetkili birilerinin gelmesi hâlinde, bölgedeki bütün beyleri bir toplantı için Şemzînan’a çağıracağı sözünü verir ve şu önerilerde bulunur:
1-) Taşnak Partisi, Şemzînan’da veya başka bir yerde, masrafı kendisine ait bir fişek fabrikası inşa etsin ki bundan Taşnaklar da faydalansın.
2-) Şemzînan bölgesinin tütünlerini Mısır ve Avrupa’ya ihracını Taşnak Partisi kendi mümessilleriyle yapsın.
3-) Kürdistan sınırını Taşnak Partisi tartışmasız kabul etsin.
4-) Taşnak Partisi, Avrupa Hıristiyan devletlerinin yardımını Kürdistan için de temin etmeye çalışsın. [3]
Sasuni, bu ilginç görüşmenin sonuçlarını şöyle değerlendiriyor: “Görüşme yapmakta olan tarafların siyasi görüş farklılıkları ortadaydı. Genel konu Ermeni-Kürd ilişkileriydi; bu yönden atılan adım çok önemliydi. Fakat iki tarafın siyasi gözlemlerine bir göz atarsak, görürüz ki, Taşnak Partisi’nin amacı, Sultan Hamid rejimini devirmektir. Halbuki Şeyh Sıddık’ın amacıysa Osmanlı devletinden ayrılarak bağımsız bir Kürdistan devleti kurmaktı. Ermenilerin, o yıllarda amacı, tüm Osmanlı İmparatorluğu içinde bir devrim yapmaktı ve bunun için mevcut rejimi devirmek istiyordu. Halbuki Kürd liderleri, Kürdistan’ın bağımsızlığını amaç ediniyorlar ve sınırlarını da önceden belirtiyorlardı.”[4]
Bu görüşmenin devamı gerçekleşmedi ve atılan adım sonuçsuz kaldı. Seyyid Muhammed Sıddık’ı tanımak için, sadece bu olay yeterlidir. 1911 yılında Nehri’de öldü. Ölümünden sonra oğlu Seyid Taha da (Seyid Taha-II), bölgede çok etkili bir isim olarak dikkat çekti.
CT