Suriye İkilemi: Asimetrik Adem-i Merkeziyet ve Çatışma Sonrası Çözüm Olarak Yeni İdari Bölünmeler

Kürt yazar ve araştırmacı Çeleng Ömer, Suriye’de kalıcı barış için merkeziyetçi yöntemlerin terk edilmesi gerektiğini; çözümün ise asimetrik adem-i merkeziyet ve yeni idari bölünmelerle mümkün olabileceğini ifade ediyor.

19 Eylül 2025 - 17:45
19 Eylül 2025 - 17:45
 0
Suriye İkilemi: Asimetrik Adem-i Merkeziyet ve Çatışma Sonrası Çözüm Olarak Yeni İdari Bölünmeler

Ekonomi ve uluslararası ilişkiler alanında uzmanlaşmış Kürt yazar ve araştırmacı Çeleng Ömer, Suriye’nin geleceğine dair dikkat çekici bir analiz kaleme aldı. Ömer, iç savaşın ardından ülkenin karşı karşıya olduğu en büyük çıkmazın eski merkeziyetçi yöntemleri tekrarlamak olduğunu vurguluyor.

Ömer’in analizi şöyle:

1980’lerde, alkol ve uyuşturucu bağımlılığından kurtulmak isteyen destek gruplarında sıkça kullanılan bir söz vardı:
“Problemlerimizi, onları yaratan aynı zihniyetle çözemeyiz. Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuç beklemek deliliktir.”

Çoğu zaman kanıtsız şekilde Albert Einstein’a atfedilen bu ifade; edebiyat, medya ve siyasette kendine yer buldu. Özellikle de hükümetlerin ya da siyasi partilerin, geçmişte başarısız olduğu kanıtlanmış politikaları sürdürmeleri durumunda sıkça dile getirildi. Aynı zamanda, sorunları yaratan eski yöntemleri tekrarlamak yerine yeni yaklaşımlar ve radikal çözümler geliştirmeyi teşvik etmek için de kullanıldı.

Suriye’de ise aynı “eski dönemlerin deliliği” bir buçuk on yıldır süren iç savaşla birlikte tekrarlanmaktadır. Sadece eski yöntemlerin tekrarından kaçınmak yeterli değildir. Yeni ve farklı bir döneme geçiş, ancak Suriyeli toplumun çeşitliliğini bir arada tutacak gerçek çözümlerle mümkündür. Bunun yolu, baskı veya dışlama değil; toplumsal kaygıları anlamak, hakları güvence altına almak ve farklı kimlikleri tanımaktan geçer.

Bu da devlet yönetimi ve merkezî otorite ile bölgeler arasındaki ilişkinin esnek bir vizyona dayandırılmasını, adil servet dağılımı, eşitlikçi güç paylaşımı, aidiyet ve kendi kaderini tayin hakkı ilkeleriyle desteklenmesini gerektirir. Böylesi bir yaklaşım, yıkılanı yeniden inşa edecek ve kopan bağları yeniden kuracak toplumsal sözleşmeyi zorunlu kılar.

Suriye Çıkmazı: En Başına Dönüş

Bugünkü Suriye krizi yalnızca devrim sonrası patlak veren çatışmaların ve bunların doğurduğu sorunların sonucu değildir. Suriye’nin kuruluşundan itibaren, farklı toplulukların kendi kimlik ve farklılıklarını koruma çabası ülkenin bünyesinde bir gerilim unsuru olmuştur. Ancak bağımsızlıktan bu yana gelen tüm hükümetler, bu toplulukları zorla asimile etme yolunu seçmiş; devletin sadece kamusal alanı ve kaynakları üzerinde değil, aynı zamanda farklı kimlikler üzerinde de hâkimiyet kurmaya çalışmıştır.

Bu vizyon, önce Nasırcı, ardından Baasçı Arap milliyetçiliği ideolojileriyle çerçevelendi; yarım asrı aşkın bir süre boyunca diğer etnik ve ulusal topluluklara karşı şovenist ve çoğu zaman da ırkçı bir karakter kazandı.

Son dönemde ise aynı homojenleştirme eğilimi, geçiş süreci otoriteleri ve onların medya/aktivist ağları tarafından, “geçmişin görkemli hayalleri”ne dayalı Sünni Arap milliyetçiliği fantezisi üzerinden yeniden üretilmeye çalışılıyor. Bu süreçte, her türlü muhalif duruş ya “ayrılıkçılık”, “eski rejimin kalıntısı” ya da “işbirlikçilik” suçlamalarıyla damgalanıyor. Buna tepki olarak “Sünni faşizmi” gibi karşı etiketlemeler ortaya çıkıyor.

Oysa yeni geçiş otoritesinin ideolojisi olan “cihadist Selefilik”, Sünni Arap toplumunun yalnızca bir azınlığını temsil ediyor. Ancak bu topluluk, otoritenin çıkarları doğrultusunda araçsallaştırılma riski taşıyor. Bir zamanlar “Sünni varlığı” söylemini öne çıkaran çevrelerin, bugün otoritenin karar alma mekanizmalarında etkin olması; önümüzdeki yarım yüzyılın, bu kez etno-mezhepsel fanatizm ve İslamcılıkla harmanlanmış Arap milliyetçiliği üzerinden yeni bir otoriter dönemle geçebileceğini gösteriyor.

Baas rejiminin çöküşü ve Beşar Esad’ın kaçışından bu yana dokuz ay geçti. Ancak Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) Şam’da iktidarı ele geçirmesiyle, kapsayıcı bir siyasi geçiş sürecine giden yol hâlâ zorlu görünüyor. HTŞ lideri Ahmed el-Şara’nın geçici başkan seçildiği “Zafer Konferansı”ndan başlayarak çıkarılan anayasal bildirgeye, merkeziyetçi kararname ve parlamento atamalarına kadar atılan her adım, çok kimlikli Suriye gerçeğiyle taban tabana zıt, tekçi ve otoriter bir yönetimi kurumsallaştırdı. Bu süreç, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararında öngörülen siyasi çözümleri de görmezden geldi.

Sonuç olarak Suriye, daha da tehlikeli biçimde yeniden iç savaş dinamiklerine sürüklendi. Kıyı bölgelerindeki Alevilere yönelik Mart ayında gerçekleşen katliamlar, Süveyda’daki Dürzilere yönelik saldırılar ve Kürtlere karşı sistematik nefret söylemi; ülkenin toprak bütünlüğünün ciddi biçimde tehdit altında olduğunu ve toplumsal uyumun radikal çözümler olmadan yeniden tesis edilemeyeceğini gösteriyor.

Eski İdari Bölünmeler Nasıl Tekçi Kimliği Pekiştirdi?

Suriye, Birinci Dünya Savaşı sonrasında siyasi bir varlık haline geldiğinde Osmanlı’dan devralınan idari bölünmeleri miras aldı. Fransız Mandası (1920–1946) boyunca hem dış anlaşmalar hem de iç dengeler nedeniyle sınırlar ve iç idari yapılar defalarca değişti. 1946’daki bağımsızlığın ardından 9 vilayetten oluşan Suriye, sonraki on yıllarda bölünmeler ve yeni vilayetlerle bugünkü 14 vilayetli yapıya kavuştu.

Görünürde bu değişiklikler nüfus, coğrafya veya hizmet gerekçeleriyle açıklansa da, aslında her idari müdahale siyasi, ekonomik ve güvenlik amaçlarına hizmet etti. Kürt bölgelerinin Araplaştırılması, demografik mühendislik, kimliklerin bastırılması ve rejim elitlerinin bölgelerine ayrıcalık sağlanması bu politikanın örnekleridir.

Böylece merkez, tüm karar mekanizmalarını ve kaynakları kontrol ederken; çevre bölgeler yoksullaştırıldı, kalkınmadan mahrum bırakıldı ve yerel kimlikler bastırıldı. Bu çelişkiler, halk ayaklanmalarının ve sonrasında silahlı çatışmaların en önemli tetikleyicilerinden biri oldu.

Çatışmanın Doğurduğu Yeni Yönetim Modelleri

Savaş yıllarında rejimin ülke geneline hâkimiyetini kaybetmesiyle farklı yönetim modelleri ortaya çıktı:

  1. Kurtuluş Hükümeti (HTŞ bağlantılı): 2017’de kuruldu. İdlib merkezli, homojen Sünni Arap kimliği dayattı, azınlıkları zorla yerinden etti. Esad’ın düşüşünden sonra geçiş otoritesine entegre oldu.
  2. Geçici Hükümet (Muhalefet Koalisyonu bağlantılı): 2013’te Türkiye’de ilan edildi. Başta yerel konseyleri yönetmeyi hedefledi. Zamanla Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerde işlevsel hale geldi. Kürtler ve azınlıklar burada da demografik baskıya maruz kaldı.
  3. Kuzey ve Doğu Suriye(Rojava) Demokratik Özerk Yönetimi : 2014’te kuruldu. Etnik ve dini çeşitliliğe dayalı kanton sistemi uyguladı. Hem IŞİD’e karşı kazanımlarla genişledi hem de Türkiye’nin saldırılarıyla bazı bölgeleri kaybetti.

Bu farklı yönetim pratikleri, Suriye toplumunun merkeziyetçiliğe karşı güçlü bir eğilime sahip olduğunu ortaya koydu.

Çatışma Sonrası Yönetim İçin Reçete

Geçiş otoritesinin tekçi yaklaşımına karşılık, adem-i merkeziyet talepleri daha geniş kabul görüyor. Kürt siyasi hareketlerinin yanı sıra Alevi ve Dürzi dini-siyasi kurumları da federalizm veya genişletilmiş adem-i merkeziyet çağrısı yapıyor.

Suriye’nin çok kimlikli yapısı dikkate alınarak:

  • Yeni idari bölünmeler oluşturmak,
  • Adem-i merkeziyetçi bir yönetim modeli benimsemek,
  • Asimetrik adem-i merkeziyet uygulamak (bölgelere farklı düzeylerde yetki vermek),

ülkenin hem toplumsal bütünlüğünü yeniden kurma hem de yerel demokrasiyi ve kalkınmayı sağlama şansı sunabilir.

Bu yaklaşım, bazı bölgelerde yalnızca idari adem-i merkeziyet, bazı bölgelerde ise siyasi özerklik veya federal düzenlemeler öngörebilir. Dünyadaki örnekler (İtalya’daki Veneto, İspanya’daki Bask ve Katalonya, Birleşik Krallık, Kanada vb.) Suriye için de uygulanabilir bir modelin mümkün olduğunu gösteriyor.

Sonuç

Suriye’nin geleceği, tek kimlik dayatan merkeziyetçi anlayışı tekrar etmekle değil; kimliklere, bölgesel ihtiyaçlara ve toplumsal çeşitliliğe uygun asimetrik adem-i merkeziyet ile yeni bir toplumsal sözleşme kurmakla güvence altına alınabilir.

 

Bu haber toplam 730 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 18:45:18