Suzan Quitaz: Türkiye’nin DSG baskısı, Esad sonrası Suriye’de daha büyük bir hedefi gizliyor
Ankara’nın Demokratik Suriye Güçleri’ne (DSG) yönelik sert uyarıları, yalnızca güvenlik kaygılarıyla sınırlı değil. Uzmanlara göre Türkiye, Esad sonrası Suriye’de hem siyasi hem ekonomik nüfuzunu artırmayı hedefliyor; DSG ve İsrail ise bu planın önündeki en büyük engeller olarak görülüyor.

The Jerusalem Post’ta yayımlanan bir makalede Kürt-İsveçli gazeteci ve araştırmacı Suzan Quitaz, Türkiye’nin Demokratik Suriye Güçleri’ne (DSG) yönelik sert uyarılarının yalnızca güvenlik kaygılarıyla açıklanamayacağını, Ankara’nın Esad sonrası Suriye’de siyasi ve ekonomik hâkimiyet kurma hedefiyle hareket ettiğini yazdı.
DSG’ye yönelik baskı, askeri entegrasyonun ötesinde
Suzan Quitaz, The Jerusalem Post’taki makalesinde, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın DSG’ye yönelik “Suriye ordusuna entegre olun” çağrısının, kuzeydoğu Suriye’de Kürtlerin son on yılda inşa ettiği özerk yapıları tasfiye etmeyi amaçladığını belirtiyor.
Quitaz’a göre bu çağrı, fiilen DSG’nin dağıtılmasını ve bölgedeki askeri-siyasi varlığının sona erdirilmesini hedefliyor.
Esad sonrası Suriye’de yeni güç mücadelesi
Makalesinde Esad yönetiminin devrilmesinin ardından Suriye’nin yeni bir nüfuz mücadelesi alanına dönüştüğünü vurgulayan Quitaz, Türkiye’nin bu süreçte yalnızca sınır güvenliğini değil, Şam üzerindeki siyasi etkisini ve sahadaki belirleyici rolünü artırmayı amaçladığını yazıyor.
Bu bağlamda DSG ve İsrail, Ankara’nın planlarının önündeki temel engeller olarak görülüyor.
Ekonomik boyut: Yeniden inşa ve Türk şirketleri
Quitaz, Türkiye’nin Suriye politikasının merkezinde ekonomik hedeflerin bulunduğunu ifade ediyor. Makaleye göre Türk şirketleri, Suriye’nin yeniden inşasında “aslan payını” almayı hedefliyor ve bu durum Ankara için ekonomik bir can simidi olarak görülüyor.
Bu hedefin, DSG’ye yönelik baskının arka planındaki temel faktörlerden biri olduğu vurgulanıyor.
İsrail ve “parçalı Suriye” söylemi
The Jerusalem Post’taki yazıda, Türkiye’nin İsrail’i Suriye’yi “merkezsiz ve parçalı” bir yapıya sürüklemekle suçladığına dikkat çekiliyor. Quitaz, Ankara’nın DSG’nin varlığını yalnızca Kürt meselesi olarak değil, İsrail’in Suriye’deki etkisini artıran bir unsur olarak gördüğünü yazıyor.
ABD’nin çelişkili tutumu sahadaki gerilimi artırıyor
Quitaz, makalesinde ABD yönetiminin DSG’ye yaklaşımındaki çelişkilere de yer veriyor. Washington’un siyasi düzeyde Şam’la yakınlaşırken, askeri düzeyde DSG ile iş birliğini sürdürmesinin, Türkiye açısından ciddi bir rahatsızlık kaynağı olduğu belirtiliyor.
Bu durumun Ankara’yı daha sert söylem ve baskı politikalarına ittiği ifade ediliyor.
DSG’nin tutumu ve Kürtlerin geleceği
Suzan Quitaz, tüm askeri ve siyasi baskılara rağmen DSG’nin varlığını ve Kürtlerin Suriye’de anayasal hak talebini sürdürdüğünü yazıyor. Makaleye göre Kürtler, Esad sonrası dönemde siyasi kazanımlarından vazgeçmeye niyetli değil.
Gerilim yeni bir aşamaya giriyor
The Jerusalem Post’taki makalede Quitaz, Türkiye’nin DSG’ye yönelik baskısının, Esad sonrası Suriye’de şekillenen geniş çaplı güç mücadelesinin bir parçası olduğunu vurguluyor. Entegrasyon çağrıları, askeri tehditler ve ekonomik hedefler birlikte değerlendirildiğinde, kuzeydoğu Suriye’de gerilimin devam edeceği ifade ediliyor.
Son güncellenme: 17:24:17








































































































































































































