Türkiye'de siyasi süreç nereye geldi?
Yedi toplantı yapan parlamento komisyonu somut ilerleme sağlayamazken, muhalefet hükümeti süreci Erdoğan’a yeni dönem kazandıracak anayasa değişiklikleri için kullanmakla suçluyor. PKK örgütsel olarak feshedildiğini ve silah bıraktığını duyursa da, af ve entegrasyon yasalarının çıkarılmaması tepkilere yol açıyor. Ankara sürecin seyrini Suriye’deki DSG’nin geleceğine bağlarken, taraflar arasındaki derin görüş ayrılıkları çözüm umutlarını zayıflatıyor.

Türkiye’de Kürt meselesinin çözümüne dair yasal ve siyasi çerçeveleri oluşturmak amacıyla kurulan parlamenter komisyon bugüne dek yedi toplantı yaptı. Ancak yoğun gündemine rağmen kayda değer bir ilerleme sağlanmadı. Bu durum, modern demokratik bir sistemin gereklerini yerine getirmeyi engelleyen, on binlerce can kaybına, büyük ekonomik zararlara ve siyasi hayatın sürekli zehirlenmesine yol açan acı bir dönemin artık kapanmasını isteyen kamuoyunda endişe yaratıyor. Dar siyasi hesaplar uğruna bu tarihi fırsatın heba edilebileceği korkusu giderek büyüyor.
Geçen yıl Ekim ayında milliyetçi lider Devlet Bahçeli’nin başlattığı cesur girişim, 1999’dan beri adada tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın da olumlu karşılığıyla ilerledi. Bu süreç, Temmuz ayında Kandil Dağı’nda 30 PKK’li militanın sembolik olarak silahlarını yakmasıyla doruğa ulaştı. Ancak süreç, parlamentodaki partilerin (İYİ Parti hariç) temsil edildiği komisyonda, sonuçsuz parti çekişmeleri içinde adeta boşa harcanıyor. DEM Parti ile Milliyetçi Hareket Partisi sürecin hızlanmasını isterken; iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi ile ana muhalefet CHP’nin siyasi hesapları süreci kilitliyor. CHP, geçen Mart ayında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve ardından belediyelerine yönelik baskılar nedeniyle hükümeti süreci tıkamakla suçluyor. CHP’ye göre iktidar, süreci Erdoğan’a yeni bir dönem kazandıracak anayasa değişiklikleri için koz olarak kullanıyor. Hükümet ise CHP’yi “Türkiye’yi terörden arındırma” hedefini, yani sürecin resmî adını, parti çıkarlarının önüne koymamakla itham ediyor.
DEM Parti açısından en acil mesele, silah bırakacak binlerce militanın geleceği. Parti, genel af çıkarılmasını ve bu kişilerin topluma yeniden kazandırılmasını, ayrıca Öcalan’ın cezaevi koşullarının hafifletilmesini (belki ev hapsine dönüştürülmesini) talep ediyor.
Buna karşılık iktidar, sürecin ilerlemesini Suriye’deki gelişmelere bağlıyor. Özellikle 10 Mart’ta Şam yönetimi ile Demokratik Suriye Güçleri (DSG) arasındaki anlaşmanın kaderini önemsiyor. Ankara, Öcalan’ın PKK’ye yaptığı “silah bırakın, örgütü feshedin” çağrısının DSG için de geçerli olduğunu savunuyor. DSG ise kendisini PKK’den bağımsız, çok etnikli bir yapı olarak tanımlıyor ve varlığını Suriye’nin kendine özgü koşullarına bağlıyor. Türkiye ise Öcalan’dan DSG’ye de benzer bir fesih çağrısı yapmasını istiyor. Oysa DSG, Şam’daki yönetimi güvenilmez buluyor; toplumsal çeşitliliği kapsayacak bir siyasi vizyona sahip olmadığını savunuyor.
Dolayısıyla, hem Türkiye’de hem de Suriye’de Kürt meselesine ilişkin siyasi süreç umut verici görünmüyor. Türkiye, yasal düzenlemeler ve af çıkarmada adım atmadıkça PKK’nin silah bırakma kararından geri adım atması ihtimali güçleniyor. Oysa örgüt resmen kendini feshettiğini ve silahı bıraktığını açıklamıştı. Ayrıca Öcalan’ın koşullarının hafifletilmesi ve Kürtlere yönelik kültürel-siyasi hakların tanınması gibi başlıklarda somut adımlar beklentisi var. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı Mehmet Uçum’un “Kürtlerin anadilde eğitim görmelerini sağlayacak ve yerel yönetimleri güçlendirecek yasal çerçeveler hazırlanmalı” sözleri dikkat çekti. Ancak aynı hükümet, Suriye Kürtlerinden elde ettikleri özerklik ve öz yönetim kazanımlarından vazgeçmelerini istiyor.
Bugün gelinen noktada, PKK Türkiye’de kendini feshetmiş durumda, ancak DSG’nin varlığı Türkiye üzerinde baskı unsuru olmaya devam ediyor. PKK, sürecin tek taraflı kayıplara dönüşmemesi için bu dengeye güveniyor. DSG de Türkiye’nin baskısından kurtulmadıkça, merkezi Suriye devletine katılım konusunda acele etmeyeceğini, önce kabul edilebilir şartlar oluşması gerektiğini vurguluyor.
Son güncellenme: 14:55:46