Milliyetçi Türk partilerinin tamamı resmi ideoloji ile yürüyor... Bu nedenle devşirme Türk siyasetçileri, resmi ideoloji kademesindeki Türk tarihini tamir eden, resmi tarihçilere muhtaçlar!İlber Ortaylı, Halil İnalcık, Yusuf Halaçoğlu, Murat Bardakçı vs. de tıpkı Yusuf Akçura, Fuat Köprülü, Afet İnan, Doğan Avcıoğlu gibi, onlara, duruma uygun yol gösteriyorlar.
Halide Edip zeki ve atılgan bir kızdır, okuduğu kolej,"Yakın şark milletlerinin bir fikir merkezi gibiydi" diyerek, Ermeni, Rum, Bulgar, Yahudi, Amerikalı, İngiliz, Türk, Arnavut, Fransız, Alman, İtalyan, Rus, Macar vs. öğrenciler var...
Diktatörler tarihte, farklı seslerin çıktığı meclisi etkisizleştirmek, “Gereksiz” hatta “Engel” görmüşler. Tek adamlar, meclisi bir yasama kurumu değil, istibdadını meşrulaştırmak için üzerinde manevra yapacak, kendini “demokrat” modern ve “meşru” göstermek üzere bir araç olarak kullanmışlar. Meclis üyeleri, diktatörlüklerini açığa çıkaran bir konuma geldiklerinde de meclisi tasfiye etmişler! Abdulhamid, Meclis-i Mebusan’dan ve Kanun-i Esasi’den kurtularak, tüm kararları kendinden toplamak üzere hedefler belirlerken, çaresiz kalan muhaliflerin “darbe” dahil farklı yolları deneyebilecekleri ihtimalini düşünerek konumlanacağı ihtimal dahilinde olmuştur. - Diktatörleri barışa eviren şey, içeride ya da dışarıda veya iki cephede dayanan zorun zorunluluğu olmuştur. - İşgal edilmiş Kıbrıs’a da diğer pek çok alan gibi, yenilmiş orduların ardında yapılan görüşmeler ile çekilmek durumunda kalarak, masada kaybedilerek “Elveda” eder! - Bütün bunların ardında Berlin Kongresi, Osmanlı Devleti’nin kaderi üzerinde müzakereler başlarken, içeride sonuçlarının ne olduğunu merak ederiz- ki ileride onu da masaya yatırmak yanlış olmaz! - Bu genel değerlendirmelerden sonra, 1878 yılına girerken Rus Birliklerinin, Osmanlı Sarayı’nın kapısına dayandığı koşullarda, II. Abdulhamid ve yönetiminin, 13 Haziran 1878’de düzenlenen Berlin Kongresi ardında neler düşündüğü ve nasıl işlediğine göz atalım!
Taner Akçam, “Kürd Ermeni ilişkileri, farklı yönlerde ele alınabileceği, Kürdlerin Ermeni Soykırımına iştiraklerinin araştırmaya muhtaç bir durumda..” olduğunu belirtikten sonra, İttihat ve Terakki’nin rolünü, “kendiliğinde” ya da “kayıtsızlık” düzeyine düşürerek ele alıp, Gazete Duvar muhabiri, Filiz Gazi'ye verdiği mülakatta da;“Kürdler Gönüllü olarak soykırıma iştirak etmeseydi, Ermeni soykırımı gerçekleşmezdi” demek, araştırmayı sonuca vardırmadan, önyargıyla bir halkı peşinen ve genelleştirir bir zihniyet ile infaz etmeyi benimsediğini ortaya koyuyor. .
Türkçesiz Osmanlıcadan, devşirme kadroların, devşirme sözcüklerden oluşturmak durumunda kaldığı, tüm girişimlere rağmen sadeleşemeden, “Resmi Dil Türkçe” durumuna vardırıldığı, buradan Kültürel- Siyasal Türkçülüğün/Irkçılığın, asimilasyon ve soykırım siyasetleri ile hükm ettiği Yakın Doğu’nun yerel dillerini, aidiyetlerini aşağılayıp, Dil Kırım Siyaseti ile inkar ve imhayı var hızıyla sürüyor olması anlaşılmadan, sosyoloji, dil ve Kültürlerin tarihini, millet statüsüne varma garabetini, yürütülen siyasal ırkçılığı anlamak mümkün olmayacaktır. Bu nedenle dil tartışması yazı serisini, sabrınıza sığınarak elinizdeki bu uzun makaleler ile sürdürmeye çalışacağım. Daha önce; “Anlaşılmayan karışık Osmanlıcadan, ‘Anlaşılmayan Bir Dil’ Kürtçeye varmak-I” yazısına şimdi; “Türkçesiz Osmanlıcadan, “Resmi Dil Türkçe’ye, Kültürel Türkçülükten, Türk Siyasal Irkçılığa-II-“ yazısını ekleyerek, dikkatinize sunuyorum.
Son dönemde Aryan İnançlar ile ilgili çok sayıda makalenin yanı sıra, kitaplar da çıktı. Bu hususta 1990’lı yılların sonunda, devletin Bektaşilik üzerinde devam ettirdiği çalıştaylar ile 12 Eylül 1980 darbesinin ardında Kenan Evren’in partisi, Milliyetçi Demokrasi Partisi ve atadığı Turgut Sunalp’ın partisine giren İzzetin Doğan, partinin başarısızlığı sonrasında, Demirel ile yaptığı istişareler neticesinde, Cem Vakfı ve Cem Vakfına bağlı Cem Evlerini kurdurttular. Cem Evleri’nden içeri girdiğinde, karşına çıkan tablo ile vakfın ne amaçla kurulduğu hemen göze çarpar. Dini bir kimlik kazandırılmak istenen bu yerin kapısında Atatürk Büstü/Heykeli, içerde büyük boy Atatürk, Ali ve Hacı Bektaşi Veli posterleri karşına çıkar ki, ideoloji yüklü bir devlet kurumuna girdiğin aşikar iken, buraya gelenlerin “Laiklik” sözünü çokça dillendirmeleri de büyük bir tezat.