Kürdistan'ın hangi parçasında olursa olsun ulusal kazanımlar gündeme geldiğinde ilgili, ilgisiz ortak koro hemen sesini yükseltmeye, tehditlerle birlikte Kürdlere akıl verme başlarlar. Güney Kürdistan'da bağımsızlık için yapılan referanduma gösterilen tepkiler buna verilebilecek güzel örnektir. Kürd karşıtı politikada başrol oynayanları anlamak mümkün ancak söz hakkı bile olmayan figüranların gevezelik yapması çekilmiyor.
Bir zamanlar Kürd karşıtı kronun önemli isimlerinden biri olan FKÖ lideri Arafat gerillalarına Saddam'a yardım için gönderdiği Enfal Katliamı ile ilgili sorulan soruya "Bu durum Irak’ın iç isleri ile ilgili. Irak’ın iç islerine saygı duyuyoruz." demişti. Lübnan Hizbullah Örgütü'nün eski genel Sekreteri Suphi Tufeyli ‘de "Suriye'de Kürd'ler yılanın başı, yılanın başını kesin." İsrail'e karşı savaşmak için Filistin'e giden yüzlerce Kürd genci olmasına rağmen Hamas lideri İsmail Haniye’de kahraman peşmergeye "şaki" dediği akıllarda. Kendi haline bakmadan FKÖ'nün yeni lideri Mahmut Abbas "Kürdistan'ın kurulması vahim bir sonuçtur" diyebiliyor.
Birde elini taşın altına koymadığı halde sürekli barış diyen havariler var.
Silahlı mücadelenin bitmesi için bu güne kadar Kürd sorununa değinmeden "Barış, hemen şimdi" diyen barış havarilerini Bahçeli Kürd sorununun çözümüne yer vermediği açılımı ile hepsini tıpış tıpış peşine taktı. Dün ulusal mücadele vermek yerine AKP'yi iktidardan düşürmek için CHP ile adım atanlar bu gün silahlar bırakılsın diye Bahçeli ile birlikte adım atıyorlar.
1999'da sorgulandığı İmralı’da “Benim kişisel varoluş gerekçem; Sevr’den daha tehlikeli olabilecek bir Kürd oluşumunu engellemekti" diyen Öcalan'da sürece pozitif katkı sunmaya hazır olduğunu söyledi.
Öcalan'ın DEM Parti'nin atanmış yöneticilerinin Kürd sorununa yer vermediği halde Bahçeli'nin başlattığı yeni sürece katılmalarındaki amaç ulusal talepleri için Kürdlerin verdiği yüzyıllık mücadelelerini ulus kimliğinden soyutlayarak bireysel haklara indirgemek ve algı yönetimi ile parti tabanına kontrol ederek kabul ettirmek.
Bu günlere kadro ve tabanın nasıl getirildiğini kavrayabilmek için Goebbels'i kıskandıracak şekilde başarı ile uygulanan algı yönetimi ile ilgili birkaç örnek vermek istiyorum.
KCK Yürütme Konseyi'nde üye olan Karasu yaptığı açıklamasında İmralı heyetinde "Neden DEM Parti Eş başkanları yok? diye soruyor. İmralı ve Kandil'in legal siyasette izlenecek politikadan adayların belirlenmesine kadar kırmızı çizgilerle yaptıkları müdahaleleri, DEM Partiyi yönetmek için İmralı'dan yapılan atanan kayyumları Karasu bildiği halde bilmezden geliyor. Kırmızı çizgilerin dışına çıkamayan, parti adına karar alma inisiyatifi olmayan DEM Parti'de heyette kimin olması veya olmaması neyi değiştirir?
"Bizim tek derdimiz, geçmişte 1000 yıllık Türk-Kürt kardeşliğinin yeniden inşasıdır. Bugün Ortadoğu’da 50 milyonluk bir Kürt nüfusu var ve hepsinin yüzü Türkiye’ye dönük, kendilerini Türkiye’nin bir parçası olarak görüyorlar. Bunu kalıcı hale getirmek lazım.” sürecin nereye götürülmek istendiğini açıklayan Ahmet Türk'ün DEM Parti adına heyette olması yeterli olmasına rağmen Karasu için yeterli olmamış.
Kirli Hendek Savaşı'nın ağır sonuçlarını KCK Yürütme Konseyi'nde olan
Duran Kalkan "Gerillanın zafer" diye yorumlamıştı. Yine Kürdlerin Akdeniz'e açılan kapısı olan Afrin'in terk edilmesine karşılık olarak da ismini hatırlayamadığım Mardin'in ilçelerinden birini alırız demişti. Şimdi Bahçeli'nin Öcalan'ı serbest bırakılma şartına karşılık PKK'ye silah bırakma çağrısı yapmasını DEM Parti sözcüsü Ayşegül Doğan "İmralı üzerindeki tecriti kaldırdık" diye Öcalan'ın surece dahil edilmesini kazanılmış bir zafermiş gibi yorumluyor.
Yukarıda özetleyecek vermeye çalıştığım legal ve illegal siyasette başarı ile uyguladıkları algı yönetimi ile ilgili sadece birkaç örnek.
Kürd ulus mücadelesi yükseldiği dönemlerde özellikle sol ve sosyalist edinen çevreler ayırım gözetmeden ezen ulus milliyetçiliği ile ezilen ulus milliyetçiliğini aynı kefeye koyarlar. Ezen ulus milliyetçiliği ile ezen ulus milliyetçiliği farklıdır. Ezen ulus milliyetçiliği başka ulusları tahakküm altına almayı, topraklarını işgal edip sömürmeyi kendine hak görür. Ezilen ulusun milliyetçiliğinde bunlar yoktur. Ezilen ulus milliyetçiliği Ulusların Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkıdır.
Paylaşım savaşları sonrası kalıcı barış için Ulusları Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı tanındı ve savunulmaya başlandı. UKKTH baskı altında tutulan ve asimile edilmek istenen bir ulusun yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip çıkarak kendi geleceğini tayin etme hakkıdır. Kürdler Türkiye’de Türk'ler ile, Irak ve Suriye'de Arap'lar ile, İran’da egemenlerin söylediği gibi Fars'lar ile kardeş değil farklı bir ulustur. Sözde kardeş olmayı savunmak yerine düşmanlık yapılmaması yeterli.
Kürd'ler ulusal haklarını dört parçada da gündeme getirdiklerini, bu hakka saygı göstermek yerine bölücü veya emperyalizmin oyununa gelmek ile suçlanıyorlar.
İran molla rejiminin Kürdleri her gün idam etmesine karşı çıkmak, Irak'ta yaşanan Enfal denilen toplu kıyımına tekrar etmemesi için bağımsız devlet olmayı istemek, kendi kadim yurdu Rojava'da kimlik istemek mi emperyalizmin hizmetinde olmak? Yoksa bu zorbalıkları emperyalizmden güç alarak yapmak mı?
Kürdler kendi geleceklerini, birlikte ya da ayrılmaya kendileri karar vermek istiyor. Kürd'ler ile birlikte kalınmak isteniyorsa "bölücü" demeden önce bu isteğin ciddiyetle değerlendirilerek önemsenmesi gerekiyor. Yeni yüzyılda eşit olmayan ulusların birlikte kalması artık zor ile de mümkün değil. Ayrılmaya karşı çıkanların aynaya bakıp "Kürd'ler ayrılmasın diye bu gün ne yapılması gerekir" diye sormalılar.
Bahçeli yaptığı açılım ile Kürdleri yönetme hakkını kendinde gördüğü gibi Kürdleri peşine takip Ortadoğu'da Türk etkinliğini arttırmak, bunun için de "pozitif katkı sunmaya" hazır olduğunu söyleyen Öcalan'ı kullanmak istiyor.
Bahçeli'nin açılımı bana yıllardır 5 nolu Cezaevi'ni ve Esat Oktay Yıldıran'ı hatırlatıyor. Yatan arkadaşlar bilirler yeni gelenler "Hoş geldin" karşılaşmasında sonra hücrelere alınır. Sonra Esat Oktay Yıldıran gelir ve "Ya bu deveyi güdersiniz, ya bu deveyi güdersiniz" derdi. Bahçeli'de yaptığı açılımda Kürdlere "Ya bu deveyi güdersiniz, ya bu deveyi güdersiniz" diyor.
Bahçeli'nin Türk-İslam sentezi (Osmanlıcılık) ile Demokratik Konfederalizmi savunanların ideolojik kılıfları ile bir araya geldiği açılımı ile kamuoyunda iyimser bir hava oluştuğu söyleniyor, doğrudur.
Tıpkı Avrupa Birliği'nin merkezinde Almanya’nın yer aldığı gibi Türkiye'nin de yeni süreçte Ortadoğu'da kıskaca alınan İran molla rejimi sonrası gelişmelerin odağında yer alması isteniyor.
Ancak kamuoyunda oluşan iyimser hava silahların susacağı ve akan kanın duracağı içindir. Ekonominin dibe vurduğu bu dönemde Türkiye'nin yayılmacı politikası ekonomiyi daha çok etkileyecek. Halkı ilgilendiren geçim derdi. Ayrıca açılım ile ilgili oluşan iyimser havayı Kürd sorununun çözülmesine yorumlamak isteyenler var. Bu doğru olmadığı gibi iyiniyetli de değildir.
Kürd yurtseverleri açısından Bahçeli'nin açılımı "Kör nasıl gidiyor diye topala sormuş, topaldır köre gördüğü gibi" demesi gibi.
Buna rağmen iki lafından biri tehditlerle dolu Bahçeli'nin tokalaşma ile başlattığı süreç Kürd sorununa değişmemesi rağmen "Demokratik Konfederalizm" için verilen silahlı mücadeleyi bitirecekse desteklenmelidir.
CHP ve İYİ Parti'nin sürece karşı aldıkları tavrın akıllara getirdiği Kürd'ler silahların susmasını istiyor, acaba Türk'ler de silahların susmasını istiyor mu?
A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.