Osmanlı döneminde bölgenin adı Kürdistan'dı. Meclisi Mebusanda Kürd millet vekilleri vardı. Medreselerde eğitim dili olan Kürdçe serbesti. İlin, ilçenin dağın, taşın adı binlerce yıl neyse oydu. Kimse Kürd'lere kuyruğun var demiyordu. İsteyen çocuklarına istediği isimi koyabiliyordu. Devletin ve ordunun her kademesinde Kürd'lerle birlikte farklı olanlar yer alabiliyordu. 1.paylaşım savaşından yenik çıkan Osmanlı dağıldı ve Yunanlılara savaşta Kürd'lerinde desteği ile cumhuriyet kuruldu.
Cumhuriyetle birlikte çağ atladı derken önce Kürd'lerin anadili yasaklandı. Sonra ilin ilçenin derenin, tepenin binlerce yıllık adı değiştirildi. Kimse yakın tarihe kadar çocuğuna istediği adı koyamadı. Daha ilk okuldan başlayarak Kürdçe konuşan cezalandırıldı. Kürd'ler uyruklu denilerek aşağılandı. Osmanlı döneminde Türk'se evliya sokma avluya" gibi aşağılık amaçlı söylenenler "Kürd'se evliya sokma avluya" şekline dönüştürüldü. Kültürel değerleri talan edilen Kürd'lere Atatürk döneminde bakan olan M.Esad Bozkurt tarafından asli unsur kabul edilen Türk'lere uşaklık ve kölelik etme görevi biçildi. Kendisinin de Kürd olduğu rivayet edilen 60 darbesinin komutanı C.Başkanı C.Gürsel "Kim Kürd'üm dese suratına tükürün" dedi.
Bürokraside ve orduda görev alabilmek, yükselebilmek için aslını inkar etmek şart koşuldu. Cumhuriyet ile birlikte Kürd'ler yok sayıldı, ötekileştirildi. Asimile edilmeleri için aşağılama, mecburi iskan yetmeyince ve katliamlar dahil her yol denendi. Kürd'lere aslını inkar ettirerek onursuz bir yaşam dayatıldı. Özellikle 80 sonrası Türk halkında da Kürd fobisi oluşturulmak istendi. Geçmişine sahip çıkıp aslını inkara karşı çıkanlar bölücü ve emperyalizmin işbirlikçileri olarak değerlendirildi.
100 yıl geçmesine rağmen hala boş bir çaba ile asimile edilmeye çalışılıyor. Binlerce yıldır kendi kadim toprağında yaşayan, tarihi ve kültürel mirası olan, 800 bin kelimeyi aşan dünyanın en zengin 9. dilini konuşan bir ulusu asimile etmek mümkün değildir. Mümkün olmayanı başarmak için koca bir yüzyıl böylece harcandı gitti.
Yeni yüzyılda bir tarafta kendilerini seçilmiş ulus olarak değerlendiren ve fetihler yapıp yeni dünya düzeni yaratmak için kendine vazife çıkaran Türk İslam sentezcileri, diğer tarafta devrim iddialarını tekrarlayan ve demokrat geçinen sosyal şövenistler. Aralarında fark varmış gibi görünselerde kurucu değerler söz konusu olduğunda mıknatısın farklı kutupları gibi birbirini çekip ittifak kurarlar. Antidemokratik uygulamalarda buluştular gibi gerekli hallerde anayasayı birlikte çiğnediler.
Sağ ve solda yer alan Kürd'leri "tek tek" partilerin içlerine alıp ulusal mücadeleyi yolundan saptırmak istediler. Kürd'lerin kendi arasında kurulması gereken kardeşliğe engel olmak için biri ümmet, diğeri halkların kardeşliğini egemen ulusun inkara dayalı antidemokratik yasalarının belirlediği sınırlara bağlı kalarak Kürd varlığını inkar ederek savunuyorlar.
Diğer tarafta hazine yardımı kesilmiş, partiyi yönetenlerin Türkiyelileşme çabalarına rağmen gövdesi hala Kürd ve Kürdistani olduğu için hazine yardımı kesilmiş ve kapatılmak istenen HDP; Legal siyasette bölünme yetmemiş olacak ki partiyi yönetenler İmralı-Edirne ikileminde Kürd'leri yeniden bölmek istiyor. Ulusal kurtuluş mücadelesinin, devlet olmanın artık demode olduğunu söyleyerek Demokratik Özerklik gibi sadece kulağa hoş gelen teoriler ile parti tabanını geçmişin birikim ve değerlerinden uzaklaştırılmak isteniyor. Kürd'lerinde devleti olsun diyenler onlara göre ilkel ve gerici sayılıyor. Dünyada çoğu ulusal olmak üzere kurulu 208 devlet var. Kürd'ler ise 50 milyonu aşan nüfusu ile 4 parçaya bölünmüş ve devleti olmayan bir ulus. Bu arkadaşlar ne hikmetse 4 ülkenin egemenleri gibi gerekirse zorla Kürd'lerin devlet olmalarına karşı çıkıyorlar.
Bu üç görüşün ortak özelliği geçen 100 yılda olduğu gibi 2. bir yüzyıl daha el birliği, söz birliği ederek statükoyu koruyarak 4 parçanın Irak'taki gibi birlikte yaşamın mümkün olmadığı durumda bile Kürd'lerin ulus adına her hangi bir kazanımı olmasın. Amaçlanan belli bir sınıfın çıkarını korunmasından başka getirisi olmayacağını bilerek mevcut şartların devam etmesini istemek.
Bu yüzyılın ilk seçiminin gündemi de Kürd'ler üzerine kurulu. Artık sistem partilerinin bilinen amacına karşı Kürd'lerinde yeni bir yüzyıl için yasal siyasette kendi kimlikleri ile bir hesabı olmalı. Bunun için sürekli bölünmek yerine öncelikle yapılması gereken sınıf mücadelesi yerine asgari ilkeler ile birlik olmak. Ulusal taleplere saygılı Kürd dostları ile uzun vadeli kalıcı ittifaklar kurmak.
A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.