Mertliğin, Onurun ve Yiğitliğin Timsali; Yılmaz Güney

1960 ların başında Cezayir ulusal kurtuluş savaşında, Fransa'nın yaptığı katliamları protesto etmek için Paris sokaklarını inleten Yazar ve filozof Jean Paul Sartre' yi dönemin cumhurbaşkanı De Gaulle (Dögol) ye şikayet eden Paris emniyet müdürü; "Efendim savaş şartlarındayız Sartre'nin Paris halkını kışkırtması vatana ihanettir. Onu tutuklamak istiyoruz" dediğinde De Gaule tarihe geçen şöyle bir söz kullanır; "Sakın ha Sartre Fransa demektir" namuslu olmak budur. Onur budur...

Gencettin Öner

29.02.2024, Per | 13:39

Mertliğin, Onurun ve Yiğitliğin Timsali; Yılmaz Güney
Makaleyi Paylaş

Yılmaz Güney(Yılmaz Pütün) bu ülkenin sinema, sosyoloji ve siyasal tarihine unutulmaz damga vurmuş bir sanatçı ve aynı zamanda devrimci sosyal bir aktivist. Bu gerçeği görmezden gelen ,burunlarından kıl aldırmayan sözde edebiyatçı-sanatçı ırkçı ve şoven kesimlerin karalama kampanyalarıyla "çirkin kral" efsanesini bu ülkenin zihninden silemezler. Yılmaz Güney De her insan gibi, duyguları, özlemleri, yanlışları, inançları ve kendince doğruları-yanlışları olan bir insandı. Her nedense, kendilerine sözde sanat, edebiyat ve sosyolojik otoriteleri misyonunun biçen bu kişilerin, koro halinde Yılmaz Güney'e mal ettikleri yakıştırmalar hiç gerçekçi ve objektif bir yaklaşım değildi. Kıskançlık ve önyargılarla harmanlanmış bilinçaltı bir nefretin dışa vurumuydu. Neymiş? "lümpen" "katil" "feodal" ve kadın dövücüymüş. Şu komediye bakar mısınız? Kadına verilen değer kriterlerinin neler olduğu konusuna şimdilik girmeyelim. Yapılmış bir istatistik var. Dünyada, en fazla kadına yönelik şiddet ve cinayetler bu ülkede oluyormuş. Bu şarlatan kesimin, sözde "entelektüel" ve "kadın korur" görünmesine bakmayın. Kadınlara psikolojik ve fiziksel şiddeti en fazla uygulayan kesim bu kesim. (Yapılan geniş çaplı bir araştırmada, Türkiye'de psikolojik ve fiziksel şiddetin en fazla yaşandığı kesim, yüksek eğitimli, akademisyen ve meslek sahibi kişiler olduğu yazılıyordu. Bu şiddete maruz kalan kadınların çoğunun akademisyen ve kamuda üst düzey çalışan kadınların olduğunu, bu şiddeti uygulayan eşlerinde, yüksel eğitimli ve meslek sahibi olduklarının altı çizilmiş. Ayıp ve utantan dolayı yaşadıklarını fakat bunun kamuoyuna ile hatta yakınlarıyla da paylaşmadıkları yazılmış.

Koro halinde, güya kadın şiddetini karşıymış gibi yapan, pratik hayatta ise, ne kadar iki yüzlü ve sahtekarlar olduklarını gizleyen bu kesimlerin, hak etmedikleri edebiyat ve sanat otoritesi koltuklarında oturup, etkileyerek beraber oldukları kadınları bir cinsel obje olarak nasıl kullandıklarını, kahır ve kaprislerini sineye çeken kadınları nasıl ahlaksızca ve fütursuzca bir kenara attıklarını biliyoruz. Yılmaz Güney'e yönelik devlet teşvikli bu organize ve sistematik saldırılarla onun "katil" "lümpen" "kabadayı" "feodal" olduğu yakıştırmaları gerçeklikle alakası olmayan yakıştırmalardır. Birincisi, onun Kürt olmasıdır. İkincisi, kendi mesleğinde tırnaklarıyla zirveye çıkmış, ülke içinde ve dışında itibar ve değer görmesi, üretken ve çalışkan olmasıyla ilgili bir durumdur. Bu saldırıları yapanlar, sanat, edebiyat, felsefe ve sosyoloji alanında elle tutulur tek bir değer gösterebilir misiniz? Toz kondurtamadıkları, "Söz konusu devletin bekası ise, gerisi teferruattır" düsturuyla hep hareket etmiş, bağlı oldukları inkarcı ve ceberut devletlerinin yasakladığı anadilleri Kürtçenin yasaklanması, dayaklarla ve hakaretlerle zorla öğrettikleri bu dili (Türkçe) kullanarak harikalar yaratan Kürtlere saldırmalarından daha normal ne olabilir ki? (Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, Yaşar Kemal ve isimlerini burda anmadığımız niceleri) Eh kanımca Kürtler bir bakıma bunları hak ediyor. Baskıyla zorbalıkla yasaklı dillerini kullanıp geliştirecekleri yerde, zorla dayatılan sömürgecilerin dili ve kültürü üzerinden uluslararası ödüller kazanmak. Bu da Kürtlerin en büyük aymazlıklarından biridir. Kendi edebiyatlarına, sanat ve kültürlerine zerrece katkıları olmamış, üstelik kendi dilsel ve kültürel aidiyetlerinden gelmeyen "katil" "lümpen" "feodal" ve "kıro" dedikleri kişiler, Türk sanat ve edebiyatını zirveye çıkartmış, ödül üstüne ödül kazanmış bu insanlara çamur atmak normal değil midir?

Bu ülkenin tarihinde bunca namlı ve şöhretli katiller, binlerce insanın katledilmesini taammüden planlamış, amaçlarını pratiğe dökülmüş bu anlı ve şanlı katilleri savunan, onları kutsayan, methiyeler düzen milyonlar bu ülkede hala varlıklarını korurken, belanın ve ateş topunun gelip bir insanın kucağına isteği dışında düşmesi nedeniyle yaşanan üzücü bir can kaybına vesile olmuş bir kişiye "katil" demek, ne kadar doğru? Burada olabiliyor. Çünkü ölen kişi "devletin hakimi" öldüren kişi ise hem Kürt, hem de devleti sorgulayan/yargılayan kişi. Ölen sıradan bir vatandaş olsaydı, durum farklı olurdu. Peki bu olay nasıl gerçekleşmiştir? Görgü tanıklarının özet ifadelerine göre 13 Eylül 1974 tarihinde, Yılmaz Güney, "Endişe" adlı film çekimleri için gittiği Adana'nın Yumurtalık ilçesinde, sözlü taciz ve hakaretlerle süren tartışmalar sonucu (görgü tanıkları ifadeleri) Yılmaz Güney'in filmin bir sahnesinde rol icabı sıkması gereken tabancayla Hakim Sefa Mutlu'yu ateş ederek onun ölümüne neden oluyor. Görgü tanıklarının ifadelerinde olayın bir kaç günden beri devam ettiğini, olay gününde, Hakim Sefa Mutlu alkolün etkisiyle yalpalayarak yürüdüğünü, Yılmaz Güney'in yanında bulunan eşi Fatoş Güney'i sözle taciz ederek küfürler ettiğini, Bazılarının da bu küfürlü sözlere şahit olmadıklarını, ama hakimin sarhoş olduğunu söylerler. Yılmaz Güney sanatının doruklarında gezdiği bir dönem. Sinema dünyasında ona "Çirkin Kral" lakabı verilmiş. Bu filmin çekimlerinden ötürü, Yılmaz Güney'i görmek için Yumurtalık onun hayranlarıyla dolup taşıyor. Bu filmde, rol gereği Yılmaz Güney'in silah patlatması gerekiyor. Bu sahneyi duyan hakimin, "Burada silah patlatılırsa, anında yasal işlem yaparım. O adam Çirkin Kralsa, bende Yumurtalık Kralıyım" dediğini söylüyorlar. Birden fazla görgü tanıklığı, hakimin bu yoğun ilgiden dolayı çok rahatsız olduğu Yılmaz Güney'i kıskandığı yönünde ifadeleri de var.

Kimse çıkıp, maktulün bu menfur olayı çok tahrik ettiğini, adalet dağıtmayla mükellef bir hakimin, kendi konumuna ve eğitimine yakışmayan davranışlar içine girmiş olduğunu ve bunun ağır bir tahrik oluşturduğundan bahsetmiyor. Peki bütün bunlar, bir insanın canının alınmasına haklılık kazandırır mı? Asla. Bizim anlatmaya çalıştığımız olayda çok ağır tahrikler olmasına rağmen verilen 19 yıl hapis. Bu ceza, vicdanlara hitap eden bir adalet ölçüsü olabilir mi? Kaldı ki ülkesinin uluslararası sinema alanında gurur verici imzalar atmış, ödüller kazandırmış bir sanatçıya devletin hakiminin, destek mi? köstek mi olması gerekir? Ama suç onda değil, Hukuku, devletin korunması için var olduğuna inandırılan anlayışta. 1960 ların başında Cezayir ulusal kurtuluş savaşında, Fransa'nın yaptığı katliamları protesto etmek için Paris sokaklarını inleten Yazar ve filozof Jean Paul Sartre' yi dönemin cumhurbaşkanı De Gaulle (Dögol) ye şikayet eden Paris emniyet müdürü; "Efendim savaş şartlarındayız Sartre'nin Paris halkını kışkırtması vatana ihanettir. Onu tutuklamak istiyoruz" dediğinde De Gaule tarihe geçen şöyle bir söz kullanır; "Sakın ha Sartre Fransa demektir" namuslu olmak budur. Onur budur. Türkiye Yunanistan ile savaşa girse, yada şu an ki mevcut durumda Türkiye'nin Suriye'deki Kürt şehirlerini işgal etmesi, Vahşi fundamentalist dinci paramiliter çetelerin Kürtleri öldürmesi, tecavüz ve göçe zorlaması konusunda sözde Türk solunun böyle bir eylemlerini tasavvur edebilir misiniz? Yılmaz Güney, onurun ve erdemliliğin, zulme karşı boyun eğmez kahramanlık timsalidir. Kürtlerin ve mazlumların hep kalbinde yaşayacaksın.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

4566 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:14:10:22

Gencettin Öner

Yazarın Önceki Yazıları

'Hafıza-i Beşer, Nisyan İle Maluldür' Anayasalar, İkiyüzlülükler ve Niyetler Aklın ve Ferasetin Durduğu An Sıradan Kötülük, Bağnaz Bir Dinsel Veya İdeolojik Vicdansızlıkla Birleşince Ortaya Çıkan Manzaralar 'Derin Dewlet Nedır Abê?' Komedilerden Komedi Beğenin Çend Dimên Li Ser Jîyana Rewşenbir, Lêkolinvan û Entelektuelê Kurd Dr. Tarıq Ziya Ekinci Ezber Bozan Bir Yazı Toplumsal Hafıza, Org. Mustafa Muğlalı ve 33 Kurşun Olayı Riyakarlık, Yalan, Aldatma ve İnanç Adına Yaşatılan Barbarlık Diyarından Seçmeler İki Fotoğrafın Düşündürdükleri Diamond Tema, İnanç-İnançsızlık ve Agnostizm Demokrasi ve Özgürlüklerin Kağıt Üzerinde Kaldığı Ülke ve Toplumlarda Aforizmal Bir Bakış Bir Ulusa ve Onun Değerlerine Dayatılan Onursuzluk Selahattin Demirtaş ve Seher’in Dramı İnsanlık Değerlerinin Yerle Bir Edildiği, İnsanlık Erdeminin Çöktüğü Nokta; Soykırımlar 2024 Seçiminin Patolojik Siyasal Anatomisi Üzerine Bir Kaç Söz? Kürt Siyasetçilerin Aymazlıklarına Kim Dur Diyecek? Toplumlara 'Hakikat' Diye Dayatılan Sosyal Psikoz ve Sosyal Halüsinasyon Handikaplarından Kurtulmaları Mümkün Olabilir mi? Sekülerlik, Laiklik, Komünizm ve Sosyal Darwinizm Üzerine Felsefi Bir Analiz; Kürtler Bu Kavramları Nasıl Algılıyor? (2) 3 Olgu, 3 Sonuç ve Toplumun Çok Hazin Aymazlığı Sekülerlik, Laiklik, Komünizm Üzerine Felsefi Bir Analiz; Kürtler Bu Süreçte Ne Yapmalı (1) Tarihten Hiç Ders Çıkaramama Sarı Hoca(İsmail Beşikci) Hakkında Birkaç Hayat Anekdotu Aptallığın Resmi Var Mıdır Acaba? Yalanlarla Zihinlere Kazınmış Ezberlerin Bozulması ve Hakikat 'Xwedê Mırov Kor Neke, Kor Bikejî Kerr Neke' Sosyal Psikoz ve Hakikat 'Cumhuriyet' Nedir? Ne Değildir? 'İlericilik', 'Gericilik', 'Faşizm' ve 'Demokrasi' Kavramları Üzerinde Felsefi Bir Beyin Fırtınası Sivil Katliamları İdeoloji ve Din Kisvesi Altında Savunan Barbarlık 'Göz Bebeği' 'Göz Ağrısı' 'Göz Dikeni' Katliam, yağma, fetih ve işgalleri kutsama, bu kötülüklerin mağdurlarının torunlarının aymazlıkları üzerine Bayramlar; Kimilerine Sevinç ve Mutluluk Vesilesi Olurken, Kimilerine Neden Hüzün ve Yok Sayılma Vesilesi Oluyor? Tabuları Yıkmak Değerli Hukukçu, Hakperest İnsan, Hacı Akyol’un Anısına Saygıyla Toplumsal Hafıza, Mustafa Muğlalı ve 33 Kurşun olayı Sivas Katliamı Üzerine Tekrarlı Bir Hatırlatma Hakikat ve Vicdanla Bağdaşmayan Rutinleşmiş bir İnanç Ezberi; Kurban İnsanlığın Erdemli Olma Yolundaki Uzun Yürüyüşü; Evim mi? Devrim mi? İki Yüzlülük, Riyakarlık ve Yalanlarla Nereye Kadar? 2023 Seçim Sonuçları Üzerine Birkaç Söz… Kaybedenler ve Kazananlar; Neden? Nasıl? Niçin? Yüz Yıldır Kürtlere Dayatılan 'Kırk Katır mı? Kırk Satır mı? ' Anlayışına Ne Zaman Dur Denilecek? Faşist Nobranlıkla Nereye Kadar? Bir Seçimin Sosyolojik ve Siyasal Anatomisi 'Denizler'in Yolu' ve Gerçekler Dersim Katliamı Olguları, Kavramları Çarpıtma Ve Türk Toplum Algısında Karşılık Bulmuş Politik-Şoven Psikoz 23 Nisanı Bayram Havasında Kutlayan Türkler, 24 Nisan Trajedisini de Unutmamalılar Toplumu İnanç Ve Bayrak Dayatmasıyla Terbiye Etmeye Çalışılan Oyunlar Ve Erdemlilik Tarihte yaşananlardan ders çıkaramama ve son hazin siyasi aymazlık Kılıçdaroğlu'nun 'Halil İbrahim Sofrası' Temennisi ve Gerçekler Spor centilmenliği, seri katilleri kutsama ve faşistleşen toplum Coğrafyamızda meydana gelen deprem felaketi üzerine birkaç söz Riyakarlık, makyaj ve yalanlarla nereye kadar? Etnik nefretin aramızdan aldığı güzel insan; Hrant Dink 'Öteki'ye Olan Düşmanlık ve Nefret, Empati ve Erdemliliğe Dönüşebilir mi? 100. Yılına girecek olan otoriter ve tekçi rejimin kalıcı otokrat bir rejime evrilmesine karşı mağdurlar ne yapmalı? 'Kimseye Verilecek Bir Çakıl Taşımız Yoktur' Veya ‘Ya Sev Ya Terket!' Metaforu Üzerine Birkaç Söz Nasıl Bir Anayasa? Sedama bındestîya Kurda azlû bu! Neo-Osmanlıcılık ile Neo-İttihatçılığın 100 yıllık ezeli düşmanlıktan, iktidar ittifakına geçmeleri ve 10 kasım üzerine birkaç söz Cumhuriyet mi, Demokrasi mi? 2023 Seçimlerinde 'vatandaş bekası' için kime ve neye göre oy verilmeli?
x