Kürtlerin Mecburi İskanı kitabı, Mart 1977’de, Komal Yayınları tarafından basılmıştı. Ekim 1991’de, Yurt-Kitap Yayın bu incelemeyi yeniden yayımladı. Kitap, Nisan 2013’de, İBV tarafından bir defa daha yayımlandı.
Kürt ‘Mecburi İskan’ı, Kürd sürgünlerini, “Mecburi İskan’ sürecini anlatan bir kitap, bir inceleme değildi. 1934 tarihli ve 2510 sayılı İskan Kanunu’na, Türk üniversitesinin, üniversite öğretim üyelerinin, Türk basınının yaklaşımlarını, bilim yöntemi açısından irdeleyen, eleştiren bir inceleme. Bu bakımdan Kürt’lerin ‘Mecburi İskan’ı incelemesi, “Bilim Yöntemi, Türkiye’deki Uygulama I, başlığı altında yayımlanmıştı.
Pervin Erbil’in, Zağros’un Ötesine isimli kitabı, Kürd sürgünlerini dile getiren, inceleyen bir çalışmadır. (Pervin Erbil, Zağros’un Ötesine, Zamana Yayılmış Kürt Tehcir Gerçeği, Peri Yayınları, İstanbul, 2016 )
Araştırmacı- yazar Pervin Erbil, İttihat ve Terakki’nin, 1916-1917 yıllarında gerçekleştirdiği Kürd sürgünleriyle ilgili olarak, dikkate değer açıklamalar yapıyor.
Birinci Dünya Savaşı döneminde, İttihat ve Terakki’nin gerçekleştirdiği Kürd sürgünleri olgusunu, Kadri Cemil Paşa’nın, Doza Kürdistan, kitabında da okumuştum. (Zinnar Silopi, Doza Kürdistan, Kürdistan Davası, Kürd Milletinin, 60 Senedenberi Sürdürdüğü Esaretten Kurtuluş Savaşı Hatıratı, Beyrut, 1969)
Kadri Cemil Paşa, (Zinnar Silopi), kaynak göstermeden, Birinci Dünya Savaşı sırasında, 700 bin civarında Kürd’ün göçertildiğini, bunların çok büyük bir kısmının, soğuktan, açlıktan, hastalıktan dolayı sürgün yollarında kırıldığını vurguluyordu.
Pervin Erbil, “Zağros’un Ötesinde, Zamana Yayılmış, Kürd Tehcir Gerçeği”, incelemesinde, 11 Mayıs 1919 tarihli Tasvir-i Efkar Gazetesi’ne dayanarak, 902 bin 965 Kürd’ün göçe zorlandığını, vurgulamaktadır. Bunlardan 701 bin 166 Kürd’ün, göç yollarında, hastalıktan, açlıktan, soğuktan donarak kırıldığını dile getirir. Devletin gösterdiği yeni yerleşim yerine, ancak, 201 bin, 699 Kürd’ün ulaşabildiğine işaret eder. (s. 23, 258)
Tasvir-i Efkar, 1862 de yayın hayatına girmiş bir gazetedir. Kurucusu, Şinasi’dir. 1925 Takrir-i Sukun döneminde kapatılmıştır.
Araştırmacı yazar, Kürd sürgünlerini, iki ana bölümde inceler. Askeri dayatmayı, şiddeti içeren sürgünler, yani, zor ögesini barındıran sürgünler. İkinci kategori ise, gizli zoru, ekonomik zoru, esas alan sürgünlerdir. İkinci kategorideki sürgünlere ‘gizli sürgünler’ denilmektedir. (s. 14)
1916-1917 yıllarında, sürgün yollarına konulan Kürdler, Erzurum, Muş, Bingöl, Van, Palu, Bitlis yöresinde ikamet eden Kürdlerdir. Rus işgali bahane edilmiştir. Kürd sürgünlerinin kışın ortasında yapılmış olması dikkat çekmektedir. Ailelerin, günlük eşyalarının beraberlerinde götürmelerine de izin verilmemiştir.
Sürgünler, önce, Erzurum, Van, Muş, Bingöl Bitlis, Palu gibi alanlardan Diyarbakır’a sevkedilmiştir. Diyarbakır’dan da Orta Anadolu’ya, Batı Anadolu’ya dağıtılmışlardır.
İttihatçıların, Kürdlerle ilgili temel politikası asimilasyondur. Kürdlerin Türklüğe asimilasyonu. Kitlesel sürgünler, asimilasyon için elverişli bir ortam yaratmaktadır. Bir Kürd ailesini, yerinden-yurdundan koparıp Kürdistan’dan çok uzak bir diyara, farklı bir dil ve kültür içine savurduğunuz zaman, asimilasyon yolunda, önemli bir adım atılmış olmaktadır. Aile bireylerinin, akrabaların farklı alanlara sürgün edilmesi, biribirleriyle irtibatlarının kesilmesi, asimilasyonu güçlendirici olgulardır. Devlet, üç-beş nesil sonra, asimilasyon sürecinde, belirlediği hedefe varabilir.
Aileler, Orta Anadolu’daki, Batı Anadolu’daki Türk köylerine yüz Türk’e on Kürd oranında (% 10) yerleştirilmiş. (s. 23) Bu oranın muhafazasına özen gösterilmiş. Bu oranın, asimilasyon konusunda elverişli bir ortam hazırladığı açıktır.
Bu oran bazı yerlerde, % 5 olarak belirtilmektedir. Kürdlerin, reis, imam ve şeyhlerinden ayrı olarak iskanlarına da özen gösterilmektedir. (s. 35)
Araştırmacı-yazar Pervin Erbil, ‘Koçgiri İsyanı’nı, ‘Şeyh Said İsyanı’nı, ‘Ağrı İsyanı’nı, Dersim direnişini de incelemektedir. Bu direnişlerden sonra gerçekleştirilen Kürd tehcirlerini de dile getirmektedir. Örneğin, Koçgiri’de 140 köy tamamen imha edilmiş, Merkez Ordusu Komutanı, Sakallı Nurettin Paşa’nın ve Topal Osman’ın çeteleri marifetiyle binlerce Kürd katledilmiştir. Tırmandırılan devlet terörü sürecinde, bin direnişçi Kürd teslim olmak zorunda kalmıştır. Bunlardan 400’ü tutuklanarak cezaevine konmuş, 600’ü, sürgüne gönderilmiştir. Ama sürgüne gönderilenlerin hiçbiri sürgün yerine varamadan, yollarda imha edilmiştir. (s. 74-76)
Şeyh Said direnişinde, 200’den fazla köy imha edilmiş, binlerce sivil katledilmiştir. 1925-1928 arasında, 500 bini üzerinde Kürd sürgün edilmiş, bunlardan 200 bini, açlığa ve hastalığa yenilerek sürgün yollarına kırılmıştır. (s. 76 vd. s. 83)
‘Ağrı direnişi’nde, ve Zilan’da, 600’den fazla köy yakılmış, yıkılmış, 20 binden fazla sivil Kürd katledilmiştir. ‘Şeyh Said direnişi’nden ve ‘Ağrı direnişi’nden sonra, 50 Kürd, Suriye’ye, Lübnan’a, 25 bin Kürd Güney Kürdistan’a sığınmıştır. (s. 86)
Bu direnişleri bastıran askeri birliklere, yöre halkı ‘Kasap Taburları’ adını vermektedir (s. 83) Dersim direnişinde, devletin rakamlarına göre 13 bin kayıp vardır. Ama gayrı resmi sayılara göre bunun yüz bini bulduğu söylenebilir. Yine devletin rakamlarına göre, 12 bin civarında Kürd sürgün edilmiştir. Gayrı resmi rakamlara göre bunun çok yüksek daha olduğu dile getirilebilir. (s. 102)
Bundan önceki bir yazıda, ‘Süleymaniye Merkez Güvenlik Karargahı’ yazısında, Kürdlerin, 200 yıldır, geliştirmeye çalıştıkları özgürlük mücadelesinde, verdikleri şehitlerin sayısının, 28 üyeli Avrupa Birliği’ndeki, Estonya, Letonya, Litvanya, Slovenya, Slovakya gibi devletlerin nüfusundan, daha fazla olduğunu vurgulamaya çalışmıştım. Bu devletlerin nüfusunun, 2-3 milyon arasında değiştiği bilinmektedir. Yukarıda, belirtilmeye çalışılan, 700 binlik, 200 binlik sürgün kayıplarının bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
Kürd sürgünlerin, tek başına bir olgu olarak değerlendirmek doğru değildir. Sürgünleri, Şark Islahat Planı, Takrir-i Sükun gibi belgeler ışığında değerlendirmek önemlidir. Pervin Erbil, Şark Islahat Planı’nı bu açıdan değerlendiriyor. (s. 86 vd.)
31 Mayıs 1926 tarihli ve 85 sayılı İskan Kanunu, 10 Haziran 1927 tarihli ve 1097 sayılı Bazı Eşhasın Şark Mıntıkalarından, Garp Vilayetlerine Nakline dair Kanun, önemli belgelerdir. (s. 83)
1934 tarihli ve 2510 sayılı İskan Kanunu yine öyledir. 1927 tarihli ve 1164 sayılı, Genel Müfettişlikler Kuruluşu’na Dair Kanun 1935 tarihli ve 2887 sayılı Tunceli Kanunu Kürdlerin tehcirciyle ilgili olarak, ele alınması gereken belgelerdir. Bu yasaların uygulanmasını, hep, asimilasyonun gerçekleştirilmesine yönelik olarak değerlendirmek, yorumlamak gerekir.
Çalışmada, gerilla mücadelesi döneminde, 1989-1999 arasında yaşanan, büyük Kürd göçünden de söz ediliyor. Bu dönemde 4 milyon Kürd’ün, kısa zamanda yerini-yurdunu terke zorlandığı vurgulanıyor. (s. 124) Sürgünlerin, Kürd ulusal ve kültürel karakteri üzerinde yarattığı etkiler inceleniyor. 1970’lerin ortalarına kadar, kendi ana dilini, kültürünü koruyan köylülerin, bu tarihlerden sonra, asimilasyona maruz kaldığı vurgulanıyor.
Gizli Tehcir
Osmanlının Kürd tehciri daha çok ekonomik nedenlere dayanıyor. 18. Ve 19.yüzyıllarda, üretim sürecindeki esas unsuru olan reaya dağılmıştı. Reayayı toparlayamayan Osmanlı, bu süreçte Kürd aşiretlerine yöneliyor. Reayanın eksikliğini Kürd aşiretleriyle gidermeye çalışıyor. 19. Yüzyılda, Haymana’ya, Tuz Gölü civarına gerçekleşen Kürd göçleri daha çok ekonomik nedenlere, dayanmaktadır. Yani Osmanlının, eksilen üretimini geliştirme amaçlıdır. Osmanlı, göçebe Kürdleri bu alanlara yerleştirerek, onları kaydederek, onlardan vergi ve asker almanın yolunu da bulmuş olmaktadır. (s. 55-63)
İskan Köyü Burunağıl
Pervin Erbil’in sözü edilen çalışmasında, İskan Köyü Burunağıl hakkında değerlendirmeler de var. Yüz yıl kadar önce, Eleşkirt, Patnos, Tutak yörelerinden Orta Anadolu’ya, sürülen ailelerden birkaçı, Kulu/Konya taraflarında, bir köy kurmuşlar. Bu köy Burunağıl köyü.
Zağros’ların Ötesine, Zamana Yayılmış Kürt Tehcir Gerçeği çalışmasında, Pervin Erbil, Burunağıl Köyü’nde yaptığı bir alan araştırmasının sonuçlarını da irdelemeye çalışıyor. (s. 133-194) Yüz yıl içinde, Kürd kültüründe, Kürd yaşamında, Kürt ulusal karakterinde, Kürd dilinde meydana gelen değişmeleri inceliyor. Bütün bu ilişkilerde, tehcir olgusunun rolünü, tehcirin olgusal ilişleri nasıl etkilediğini ortaya koymaya koyuyor.
Tehcirle Tasfiyesi İstenen Kürd Etnik Kimliğinin Tarihsel Temeli
Kürdler bugün, Zağros’larda, Zağros’lar çevresinde yaşayan bir ulustur. Kürdler, tarihin bilinen çağlarında da Zağroslar’da yaşamışlardır. Tarihte, Hurri, Guti, Kassid, Mitanni, Subari, Nairi, Med gibi halklar da, Zağros’larda, Zağroslar çevresinde yaşamışlardır. Zağros’larda, İsa’dan önce 1000, 2000, 3000 yıllarına inildiği zaman bu halklarla karşılaşmaktayız. O zaman, bu halklarla bugünkü Kürdlerin bağlarının irdelenmesi önemli olmaktadır.
Pervin Erbil’in bu incelemesinde, Gutiler’den, Hurriler’den, Medler’den söz etmesi bu bakımdan çok önemlidir. Pervin Erbil bu çalışmasında, Subariler’in Hurriler’in başka bir adı olduğunu da söylemektedir. Hoşyar Zebari, Irak’da Dışişleri Bakanlığı yaptığı bir dönemde, Zebarilerin atalarının Subariler olduğunu söylemişti. Hewler- İmadiye tarafları… Bir kitapda da, Soran, Sanandaj, taraflarında daha çok Kassidler’in yaşadığını okumuştum. Hoşyar Zebari, şimdi (Haziran 2016) Merkezi Irak hükümetinde Maliye Bakanı.
Bugünkü Kürdlerin, Hurri (Subari), Guti, Kassid, Mitanni, Med gibi hakların karışımından doğduğu söylenebilir. Güney Kürdistan’da, Hewler-Barzan-Revandiz yolu üzerindeki daha doğrusu, bu üçgen içinde yer alan Şanidar Mağaraları’nda yapılan kazılar, elde edilen bulgular bu bakımdan aydınlatıcı olmaktadır. Bugüne kadar, Şanidar Mağaraları’nda çok kazı yapıldığı biliniyor. Elde edilen bulguların bugünkü Kürdlerin tarihsel kökenlerini göstermesi açısında önemlidir. Dr. Cemşid Bender’in, , Dr. Battal Odabaşı’nın, Bahoz Şavata’nın, İhsan Çölemerikli’nin kitapları bu açılardan çok önemlidir, değerlidir. Cemşid Hoca’yı bu vesileyle sevgiyle anıyorum.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.