Dünyanın tüm bağımlı ve geri bıraktırılmış toplumların da olduğu gibi, ne yazık ki Kürd toplumunda da, biçimi ve misyonu değişik olsa bile her dönemin iş birlikçisi, zayıf karakterli, toplumu yöneten egemenler tarafından satın alınabilen ve mensubu olduğu topluma ihanet eden unsurları hep olmuştur. Böylesi unsurlar, basit menfaatleri uğruna girmiş oldukları iğrenç ve alçakça ilişkiler sonucun da bir takım avantajlara sahip olsalar da, sonuçta kendi halkına veya toplumuna ihanet etmiş olmanın laneti ile anılmaktan kurtulmaları asla mümkün değildir.
Bu özet belirlemelerden sonra, aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen hafızamdan silemediğim, her hatırladığım da beni oldukça fazla etkileyen bir anımı değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum. 1978 yılın da siyasi bir olaydan dolayı üç-dört aylık kısa bir mahkûmiyet sonrası tahliye olduğum da beni cezaevi önünden almaya gelen birkaç dostumla birlikte babam Hasan Taysun’u ziyaret etmek üzere işyerimize gittim. Babamın yanına vardığım da, benim de daha önceden tanıdığım, Ağrı’nın merkeze bağlı bir köyün de ikamet eden yaklaşık 2000-3000 dolayın da küçük bir aşiretin de önderliğini yapan büyük toprak sahibi Xıdır Ağa da oturuyordu!
Babam hapisten tahliye olduğum için bana geçmiş olsun dedi bende töremizin gereği babamın ellerinden öpmüştüm. Benim hapisten çıktığımı orada öğrenen Xıdır Ağa da geçmiş olsun dileğinde bulunduktan sonra arkadaşlarımın beni kapıda bekliyor olmasına rağmen, bana hitaben yeğen “senin arkadaşların seni bekliyor ama benim burada sana anlatacaklarım var” diyerek beni yanına oturttu.
Babamın yaşında olduğu için kendisini kıramadım ve saygısızlık yapmamak üzere yanına oturdum. Ancak Xıdır Ağa babama dönerek “ Bak Şex siz bundan elli yıl önce Ağrı Dağında devlete başkaldırarak isyan ettiniz, bu isyanınızın bedeli olarakta çok büyük insan ve servet kaybınız oldu, başaramadığınız için İran’a kaçtınız, oralarda da yaklaşık yirmi yıl sürgünlerde kaldınız. Büyük sıkıntılar çektiniz yirmi yıl sonra tekrar Türkiye’ye döndünüz. Bölge halkı sizi sahiplendi ve bağrına bastı, bu arada da yeniden zenginleştiniz, şu anda sekiz-on tane aslan gibi oğulların var, birkaç işyeri sahibisiniz, bütün bunlara rağmen hala Kürdçülük yapıyorsun ve bu zehiri çocuklarına da bulaştırdın. Okumuş, kültürlü ve işlerinin başın da olan bu çocukları da mağdur ve perişan edeceksin. Bu Kürdçülükten vazgeç bu yaptıkların doğru değildir. Çocuklarının da başını belaya koyma” diyordu.
Babam Xıdır Ağa’nın anlattıklarını büyük bir sabır ve pür dikkatle dinliyordu, ben ise Xıdır Ağanın anlattıklarını ve babamın sabrını büyük bir şaşkınlıkla dinleyip, izliyordum. O arada Xıdır Ağa tekrar babama dönerek, “ Şexe’m müsaaden olursa sana ve yeğenime bir olayı da anlatmak istiyorum” diyerek, izin istedi. Babam da Kürdçe “ Ağa Kerem ke” diyerek, yeniden onu dinlemeye başladık. Xıdır Ağa, Ağrı Direnişi sırasın da T.C Devletinin Kürd savaşçılarına yönelik ağır bombardımanından korkarak kaçıp kendi köyüne sığınan bir çoban köpeğini anlatarak. “ Şexe’m, sizin bölgenizden kaçıp benim köyüme sığınan bu köpek, köyümüze gelen jandarma veya herhangi bir devletin üniformalısını görünce, hızla köyü terk ederek köyümüzün yaklaşık 300-400 metre ilerisin de bulunan tepeye çıkarak köyü izlediğini, bahsi geçen üniformalıların köyden ayrıldıktan sonra tekrar köye döndüğünü anlatıyordu.
Ve bunları anlatırken, devletin gücüne ve zulmüne hayvanların dahi direnemediğini anlatmaya çalışıyordu. Xıdır Ağa’nın anlattıklarına babamın bu denli sabırlı ve suskun kalması doğrusu beni çok şaşırtmıştı. Ve babamın bütün anlatılanlara karşılık ne söyleyeceğini oldukça merak ediyordum.
Xıdır Ağa’nın babama güya tavsiye ve bana da nasihat sayılabilecek sözleri bittikten sonra babam Xıdır Ağa’ya dönerek “Ağa söyleyeceklerini bitirdiysen ben de birkaç söz söylemek istiyorum dedi. Xıdır Ağa” Kerem ke Şexemın” dedikten sonra babam “Ağrı Serhıldanının gerekçelerini özet olarak anlattıktan sonra kendilerinin verdikleri mücadelenin gerekliliği ve yaşadıklarının da mağduriyetin ötesin de bir gurur vesilesi olduğunu bundan dolayı fazlaca onur duyduğunu bu mücadelenin kutsiyetinden ötürü nesilden nesile taşınması gerektiğini anlattıktan sonra. Xıdır Ağa’ya dönerek, O arada benim de içimden geçirdiğim kelimeleri dillendirerek, sinirli ve yüksek bir sesle şöyle demişti” Xıdır Ağa, Xıdır Ağa, keşke sen ve senin gibi bu sömürgeci devlete hizmetkârlık yapanlar, Ağrı Dağında ki zulümden kaçıp senin köyüne sığınan ve Kürdleri katledenlere tahammül gösteremeyen O çoban köpeği kadar gururlu ve onurlu olabilseydiniz” diyerek cevaplandırmıştı.
Bir anda bulunduğumuz ortam buz kesilmiş ve galiba Xıdır Ağa’nın söyleyecek bir sözü kalmadığından müsaade isteyerek işyerimizden ayrılmasına şahit olmuştum. Rahmetli babama o günden bugüne kadar hayranlığım bu ve benzeri onurlu ve dik duruşundan dolayı devam etmektedir.
Yazımı sonlandırırken, tüm Kürdistani’lere; Dönemin ihanetçi ve işbirlikçilerine karşı hem uyanık hem de dik durmalarını haddim olmayarak bugün öneriyor, yarınlar için de vasiyet ediyorum.
Bir Kürd atasözü ile yazımı bitirmek istiyorum…
“XÎRET AVÊTINE BER KUCİKA, KUCİK Jİ QEBUL NE KIRÎ YE“
Saygılarımla
M. Hüseyin TAYSUN
13.02.2015 – Amed
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.