Kolonyalizm genellikle bir devletin başka ulusları, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılmasıdır. Yani sömürdükleri bölgelerin kaynaklarına iş gücüne, pazarlarına el koyar ve halkın sosyo-kültürel, dini değerlerine baskı uygularlar. Kuzey Kürdistan Türkiye'nin sömürgesidir. Hata Beşikçi Hoca’nın bilimsel verilere atfen araştırmalarında Kürdistan sömürge bile değildir. Sömürgeninde altında statüsüz bir belirsizlik içindedir.
Kolonyalizm, sömürgenin yeraltı, yer üstü zenginliklerini, pazarını talan politikasıdır. Sömürgecilik bazen politik, ekonomik, askeri ve stratejik sebeplere dayandığı gibi Osmanlı örneği gibi din faktörü üzerinden de yayılır. Osmanlı devletin kolonyalizmi din faktörüyle yayıldı. Farklı devletlerle çatışarak askeri bakımda güçlendi. Elindekini barış içinde yönetmekten aciz, yeni işgal hareketlerin peşinde koşması sonu oldu. Kürdistan dışında bütün alanlarda kovuldu.
Şimdi Erdoğan hükümeti, Kuzey Kürdistan'ı kitlesel şiddetle yönetiyor. Kuzey Kürdistan’la Batı Kürdistan arasına ise duvar çekiyor. AKP hükümeti, Ruslara göre Batı Kürdistan işgaliyle pazarlık şansını deniyor. Duvar politikasıyla çıtayı Lozanla tutmak istediği belirtiliyor. Ermeni, Kürd, Asuri, jenosidlerine imza atmış. Rum ve Alevi katliamları gerçekleştirmiş, NATO üyesi ve 1949'dan beri AB'ye girmeye çalışan Türkiye'ye bugüne kadar çok toleranslı davranıldı.
Fakat günümüz 21.yüzyılda anti demokratik uygulamaların ve Kürd katliamların hat safaya varması ve İslamcı terör örgütleriyle iş birliği, keza sığınmacıları AB, ABD'ye karşı koz olarak kullanma şantajından dolayı o tolerans sıfırlanmıştır. Bu nedenle Ankara hükümetin dikenli tel, duvar ve işgal zoruyla Kürdistan'da kalıcı olamayacağı herkesin ortak kabulu haline gelmiştir.
Bu gerçeklerin farkında olan Ankara hükümeti Batı Kürdistan'la Kuzey Kürdistan arasına duvar çekme paniği Türk ırkçılığını yaygınlaştırma ve kışkırtmaktan başka bir foksyonu olmayacaktır. Erdoğan'ın Kürdler arasına çektirdiği o uzun duvar, Türk işgalin utancı ve faili devlet cinayetlerin resimleriyle donatılarak kuşaktan kuşağa aktarılmalıdır. O duvarı gören her Türk Kürdlere uygulanan zulümden payını görmeli ve utanç duymalıdır. Ayrıca Kürdler, Türk işgalinden kurtulursa o duvarı yıkmamalıdır. Belli aralıklarla büyük kapılar açıp, Türk sömürgeciliğin barbarlığı o duvarlara işlenerek dünya turizmin hizmetine açılmalıdır.
Erdoğan hükümeti Kürdlere savaş ilan etti. Çok kan döktü, vahşice saldırdı. Özellikle son bir yılda Türkiye Kürdistan şehirlerinde yaşattığı yıkım ve gerginlik sınırları aştı. Gerçekten'de Türkiye ilk defa Türk İslamcı faşistlerin; ülkü ocakları, Alperen ocakları ve Osmanlı ocakların politikasıyla yönetiliyor. Tabi buna Perınçek gibi ulusalcı tortu, tolazları'da eklemek gerekir.
Türk İslamist cumhuriyeti, Kürdlere, Alevilere, gayrı Müslümlere, kendi geleceğini belirleme ve başlarının çaresine bakmayı şart koşmuştur. Kuzey Kürdistan'la Batı Kürdistan arasına örülen duvardan daha beter bir ayrışma sınırı çekmiştir. Zaten duvarlar kalplerde, beyinlerde örülünce taş duvarların bir önemi kalmıyor. Kürdistan topraklarında her günü cinayet işlemekle geçmiş Türk devleti Kürdlere yabancıdır. Kürdistan'da ya çekilecektir, yada kovulacaktır. Üçüncü bir yol bulunmuyor.
TC. Yüz yıla yakındır işgal zoruyla yönettiği Kuzey Kürdistan'la Batı Kürdistan arasına duvar çekerek İsrail'i kopya edebilir. Fakat İsrail'in duvar politikasını Türk aklıyla götüremez.
İsrail burjuva demokrasisiyle yönetilen orta doğunun demokratik bir ülkesidir. Türkiye ise otuzbeş milyon Kürdü bütün siyasal, ulusal haklarından yoksun sömürgeci politikalarla,''tek,dil, tek millet, tek bayrak'' saplantısıyla yönetmektedir. Bu manada İsrail'in Gazze sınırına, Araplarla arasına duvar çekmesi doğru olmazsa da anlaşılır bir durum. Çünkü Filistin, İsrail için İran ve Suriye'nin terör üssü haline getirilmiştir.
Bilindiği gibi Filistin örgütlerini kullanma ihalesine AKP' hükümeti'de katılmıştı. Suudi Arabistan, Katar, Türkiye devletleri, Hammas gibi Sünni İslamist örgütler üzerinde, İran, Suriye, Irak devletleri'de Hizbullah Şii islamist örgütler üzerinde Lübnan, Filistin'de dahil Ortadoğu'da hakimiyet savaşı yürütüyorlar. İran Molla fejimi, Kürd, Belucin, Azeri çoğunluğunu, Acem Şii azınlık hükümetin diktasıyla yöneten, Şam ve Bağdat'ı hegomanyasına alan Ortadoğu istikrarsızlığın başıdır.
Ankara hükümeti öç Alma Psikolojisiyle Yönetiyor...
Türkiye cumhuriyeti bir suç örgütüdür. Kürdleri kitlesel şiddetle yönetiyor. Kriminel bir rejimdir. O nedenle Ankara ile Diyarbakır aynı politikalarla yönetilmiyorlar. Türk zorbalığın efendi köle ilişkisi, işgal zoru ve mayın tarlalarıyla sınırlara biçim vermesi kafi bulunmamıştır. Dikkatleri ördüğü duvar ve yeni işgallere çekme uyanıklığıyla nivoyu Lozan'la tutma hayali Osmanlı akıbeti olacaktır. Kan, gözyaşı ve zulümle yönetilen o coğrafya Kürdistan'dır. Araplara, Türklere, Acemlere asla bir daha Kürdleri yönetme fırsatı verilmeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Kürdlerin yakasında düşecek ve işgalci ordusunu Diyarbakır'dan Ankara’ya çekecektir. Asırlardır Kürdleri öldürüyorlar, Kürdistan'ı talan ediyorlar. Kürdlerle insan gibi yaşamayı düşünmüyorlar. Türkleri Kürdlere kışkırtıyorlar. Kürdleri bölüyor birbirine düşürüyor ve ulusal, siyasal iradesini ve karar verme yeteneğini olumsuz yönde etkiliyorlar. Fakat kimse kendini kandırmasın. Kürdistan kurulacaktır. Kürdler kendi topraklarına hükmedecek, geleceklerini belirleyecek ve kendilerini kayıtsız sartsız yönetecektir. Bu gerçeği hiç bir güç değiştiremez...
Özellikle son iki yılda başta Diyarbakır olmak üzere Kuzey Kürdistan Türk ordusu tarafından kuşatılmıştır. Tank ve topların namluları şehirlere, binalara çevrilmiştir. Şehir merkezleri askeri araçlar, zırhlı tomalar ve havada helikopterlerle baskı altına alınmış. Türk savaş uçakları Kuzey Kürdistan şehirleri üzerinde alçak uçuşlarla Gerilla sahalarını ve Güney Kürdistan dağlarını, köylerini bombalıyorlar. Her milimetresi bombalanan, onlarca şehirleri haritada silinen Kürdistan, Erdoğan hükümetin şeriatına terk edilmeyecektir...
Kürdler, tarihin en ağır katliamlarını AKP hükümeti yönetiminde yaşadı. Kuzey Kürdistan abluka altındadır. Bir çok yerleşim yaşanmaz hale getirilmiş. Hamile kadınlar, çocuklar’da dahil, yediden yetmişe insanlar katledildi. Bir avuç işbirlikçi dışında herkes ağır baskı altındadır. ABD, Rusya AB devletleri müttefikleri TC'nin aylar süren kuşatma öldürme pratiğini soğukkanlılık içinde izlediler. Erdoğan'ın suç dosyası kabardığı ölçüde ihale alır, ekonomik, siyasi çıkarlarını geliştirebilirler hesabı içinde oldular. Bu insanlık suçunu kıytırık kınamalarla geçiştirmeleri suç ortaklığıdır, kabul edilemez.
Diyarbakır ve bombalanan Kürd yerleşimlerini görme fırsatı bulan yabancılar şaşkınlığını şöyle ifade ediyorlar; ''Hayır, burası Kobané değil, Halep değil. Humus da değil. Şam’ın yıkık dökük mahalleleri de değil. Burası bugün güneydoğu Türkiye’nin Kürt başkentidir.'' Suriye trajedisinin karanlık bir ayna yansımasıdır...'' Madem öyle o halde AB, ABD, Rusya devletleri Ankara hükümetine neden müdahale etmiyorlar? Daha ne olması gerekiyor...?
Birleşmiş Milletler ve Federal Kürdistan, Irak hükümetleri Türkiye'nin uluslar arası yasalara aykırı sınır ihlal suçunu yıllardır sessizlik içinde izleme tutumunu terk etmelidir.
Federal Irak ve Kürdistan hükümetin egemenlik hakları çiğneniyor. Bu sınır ihlaline sesiz kalan hükümetler, yönettikleri topluma karşı sorumlu davranmalıdır. Meşru sınırlarını korumalıdır. Yıllardır Ankara hükümetine bir protestonun çekilmemesinin izahı olmalıdır. Kürdler ve dünya kamuoyu bu sessizliği merak ediyorlar. Hiç bir toplum sürü psikolojisiyle yönetilemez.
AKP hükümetin 'ustalık' aşaması' tam bir savaş felaketi oldu. Tek dil, tek ırk saplantısı Türk olmayanların nefesini kesti. İnsanların kanı, gözyaşları paraya bağlandı. Kürd Türk düşmanlığını hat safaya taşıdı. Birbirinin hak, hukukuna saygılı, demokrasi ve barış içinde yaşamayı zorlaştırdı. Bütün Türk yöneticiler Kürdlerin hak, hukukundan söz ederek iktidara gelmişler ama kullektif haklarını inkâr ederek sürdürmüşler.
AKP hükümeti kaba katliamların yanında dincilikle ayrıştırdı, ekonomik olarak çökertti, umutsuzlaştırdı, teslim aldı. Devletin egemen dini, ırkı son on beş yılda çok kötü kullanıldı, alabildiğine radikalleşti. Bütün diğer azınlık inançlar için tehlikeli bir baskı aracı haline getirildi. Beş yıl önce hırsız bakanlarıyla beraber yargılanacağı konuşulan zat, 17 milyon yandaşına maaş bağlayarak yargısız infaz ve kitlesel şiddet politikasıyla 2023 yılına kadar yöneteceğini söylüyor.!
Jenosidlerle yok edilen Ermeni Milletine mensup Garo Paylan'a bile tahammül edemiyorlar. İdris Baluken ve bazı HDP vekilleriyle birlikte linç ettiler. Fakat halen ölümle tehdit ediyorlar. Daha dün Trabzonda öldürdüler, Malatya'da boğazladılar. Hrant Dink'i yediler. Şimdi başkalarını sıraya almışlar. Türkiye toplumu gayrı Müslüm ve Kürd meselesinde yöneticilerin izdüşümüne girdi. Kürdleri içi boş ''kardeşlık'' masallarıyla oyaladılar.
TC. Kürdleri iç düşman olarak kabul ediyor. O nedenle ulusal özgürlüğünü kapsayan siyasetleri muhalefet olarak tanımıyor. Türklerin en kolay saldırtıldığı kesimler iç düşman olarak kabul edilen Kürdlerdir. Gayrı Müslümleri vura kıra istedikleri sınırlara çektiler. Fakat Kürdleri kırmakla yok edememenin derin krizini yaşıyorlar.
Sur, Cizre, Şırnak gibi şehirleri haritada silmekle intikam aldılar. Şimdi içerde ve dışarda bütün imkânlarıyla Kürdlerin önünü almaya çalışıyorlar. Kürdler geleceğini belirlemeli kendini mutlaka yönetmelidir. Gayri Müslümlerin ve Alevi inancına mensup topluluklarında özgürlüğü Kürdlerle gerçekleşecektir.
Erdoğan, kime karşı ''istiklal'' savaşına çağırdı? Hedefinde Kürdlerden başka kim vardı. Kürdistan'da, Suriye'de, Irak'ta işgalcı ama ''istiklal'' savaşı verdiğini belirtiyor.! Dört devlet arasında parçalanan, bölüştürülen kim, istiklal savaşından söz eden kim ? Af örgütün resmi raporuna göre son sekiz ayda yarım milyondan fazla insanın evi yıkılmış ve bir milyona yakın insan göçertilmiştir. Öldürülen üç binden fazla sivil insanın, 368'i çocuk ve yaşlı insanlardan oluşuyor.
Türk devleti, Kürdlerin evlerini, ocaklarını başlarına yıkmış ve sokaklarda ölüme zorlamıştır. Kürd belediyeleri, dernekleri kayyum yöntemiyle gasp etmiş, yöneticilerini, vekillerini tutuklatmıştır. Türk devleti, işgal politikasıyla yönettiği, askere aldığı, vergi topladığı ve tepelerine çullandığı Kürdleri cihatçılardan daha tehlikeli görmektedir. Kürdler bu gerçeği iyi not etmeli ve Birlik içinde bu jenosid cumhuriyetiden kurtulmak için hazırlanmalıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.