Birey olarak ille de dört parçada Kürdistan olsun diye bir takıntım olmadığı gibi karşı da değilim.
Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin Amed ziyaretinin en önemli taraflarından birisi de dört parça Kürdistan’ın sinyalleriydi. Bu sinyal Başkan Mesud Barzani tarafından verildi, Başbakan Recep T. Erdoğan tarafından da bu sinyal alındı. Daha doğrusu varolanı, bilineni üstü örtülü olarak birlikte deklare ettiler.
Bizim dışımızda bir gerçeklik ve bizim kontrolümüz dışında yaşanan gelişmeler var. Bu gerçeklik Kürdistan’ın dört parçalı olmasıdır. Gelişme ise bu parçaları ellerinde tutanların artık parçaları elinde tutamaz hale gelmeleridir.
Güney Kürdistan’da siyasal literatürde pek olmayan biçimde bir federal hükümet var. Maliye ve Ordu doğrudan federal hükümete bağlı ve federal hükümet –bazı sıkıntılar yaşasa da- dış ticaret sözleşmeleri yapabiliyor. Buna esnek federasyon desek dahi Bağımsız Kürdistan’a doğru ciddi adımlar atıldığı artık herkesçe kabul görüyor.
Güney-Batı Kürdistan (Kurdistana Rojava) Suriye’de iki yıldır yaşananlardan sonra sürpriz biçimde herkesi şaşırtırcasına elimizde kaldı. Kürdler buna hazırlıklı değildi ve halen de ciddi bir siyasal sorun var. Kürdistan’ın bu parçasının nasıl özgürleştirileceğinden çok ortada bir güçler savaşı var. Şuan en etkin parti olan PYD ile Kürdistan’ın tek özgür parçasındaki hakim güç PDK ve diğer Rojava partileri arasında ciddi sıkıntılar yaşanıyor. PYD sorunu sadece Rojava perspektifinden baktığı için ciddi bir siyasal tıkanıklıkla mücadele ediyor.
Doğu Kürdistan’da (Kurdistana Rojhilat) ise son BM-İran kısmi anlaşmasından sonra biraz dursa da İran’ın sonu da farklı olmayacak. Ortadoğu’daki domino taşları yıkıldıkça diğerini de yıkacak. Doğu Kürdistan Rojava’ya göre daha az hazırlıksız yakalanacak gibi.
Rojava dahil bütün parçaların kaderi artık birbirine ciddi bir biçimde bağlı. Dört parça eksenli kurgulanamayan hiçbir plan başarıya ulaşamayacaktır. Bölge devletleri, ABD ve AB artık dört parça Kürdistan’ın olmayacağını görüyorlar ve ona göre politika belirlemeye çalışıyorlar. Ama biz bütünlükçü düşünemiyoruz halen.
Şuan dört parçanın tek özgür olanı Güney Kürdistan etrafında toplanmak zorunda bu bütünlükçü anlayış. Bölge devletlerinden bunu en erken gören veya görmek zorunda kalan Türkiye oldu. Şuan Güney Kürdistan’da varolan siyasal yapıyı Türkiye’nin tanıması, onun da kendi hesaplarının varolduğuna işaret kuşkusuz. Bunların başlıcaları; Kaçınılmazı asgari zararla geçiştirmek, yapabilirse iktidar partisinin kendi siyasal çıkarları doğrultusunda kazanç elde etmek, olması pek muhtemel bağımsız bir Kürdistan ile en iyi müttefik olmak veya onunla federal/konfederal bir yapı oluşturmak.
Güney Kürdistan’ın yanısıra Türkiye’nin etrafında ‘özerk’ de olsa başka bir Kürdistan’ın bulunması ister istemez bu devletleri/siyasal yapıları tanımayı, onlarla iyi komşu olmayı gerektiriyor. Türkiye’nin şuan ki vizyonunda sanırım bu var. Hatta Misak-ı Milli güzellemelerinin temelinde de Musul ve Kerkük’ün Türkiye tarafından ilhakı değil Türkiye’nin Kürdistan ile siyasal bir bütünleşme stratejisi yatıyor.
Amed ziyareti Barzani ve Erdoğan’ın Kürdistan ve Türkiye ile stratejik uzun vadeli planlarının ilk ve ciddi resmi adımıdır. Siyasal, ideolojik farklılıklara girmeden şuan gördüğüm resmin özeti bu: Güney Kürdistan ve Türkiye uzun vadeli bir stratejik anlaşma için genel hatlarda hemfikirler. İmralı’da bulunan Öcalan’ın ise tribün için sarfettiği beyanlarını gözardı ettiğimizde onun da bu konuda Erdoğan ile paralel düşündüğü net olarak ortada benim için. Rojava’da PYD ise yakında Öcalan’ın müdahalesi sonucu Barzani’ye daha yakın bir çizgiye çekilecek.
Türkiye ile stratejik işbirliğine niçin girsin Türkiye? Başta da ifade ettim, bizim dışımızda bir gerçeklik var ve biz farklı algılar taşıyorduk. Şimdi yavaş yavaş gerçeklik o kadar kafaya dank etti ki, algılarda ciddi bir paradigma değişikliği yaşanacak. Bu paradigmalar 20. yüzyıl paradigmaları olmayacak kuşkusuz. 21. yüzyıl paradigmaları ise bizi Türkiye ile veya Türkiyesiz birleşik bir Kürdistan’a götürecek.
Çok mu iyimserim. Bence iyimserlikten dolayı değil bu resim, yukarıda dilim döndüğünce kısmen anlattığım gerçekliğin olmazsa olmazı, yeter ki biz 70’li, 80’li, 90’lı yılların paradigmaları ile düşünmekten vazgeçelim. Kürdler sadece bir yıl ‘olabilir mi acaba‘ dedikleri yeni bir paradigma ile çalışsalar, inanın çok şey değişecek.
Bu değişimin öncüleri ise nostaljiye ‘bye bye!’ diyenler olacak.
Bakın merhaba demeyi dahi unuttuk. Merhabalar! Böylelikle yayın hayatına yeni başlayan nerina azad sitesine yayın hayatında başarılar diliyorum, fırsat buldukça, burada da beraber olacağız.
Çetin Taşcı