1923'te toplanan İzmir İktisat Kongresi ile egemen sınıfların konumu ve 1924 anayasası ile de Türkiye Cumhuriyeti’nin etnik yapısı farklı olanların inkarı ve tekçilik üzerine CHP tarafından belirlendi. Geçmişte olduğu gibi mimarı olduğu bu yapıyı her zaman korumak bu günde CHP için iktidar olmaktan çok daha önemli ve önceliklidir. CHP'nin bu gün takındığı siyasi tavrını anlayıp yorumlayabilmek için kendine biçtiği bu misyon ile birlikte değerlendirmek zorundayız. Yoksa sağlıklı değerlendirme yapamayız.
CHP kendine yakıştırdığı gibi halkçı bir parti değil devletçi bir partidir. Parti kurmayları halkçılıktan sürekli söz etmelerine rağmen devletin çıkarlarını her zaman halkın ve gerektiğinde partinin çıkarlarının üstünde tutmuşlardır. Laikliği savunmasına rağmen inancı devlet eliyle yönlendirmek için Diyanet İşleri Başkanlığını kuran yine CHP'dir.
Geçmişte olduğu gibi bu günde CHP'nin amacı her zaman kuruluş ayarlarını korumak ve kollamak olmuştur.
Hatırlayalım, Lise kitaplarında okutulan bir şiiri miting alanında okuduğu için siyasi yaşamına son verecek şekilde Tayyip Erdoğan mahkum edilmiş ve cezaevine konmuştu. Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Tayyip Erdoğan'ın yardıma yetişmişti. Siyasi endişeler ile üretilen hukuk dışı uygulamaları kaldırıp Erdoğan'ın önünü açtı. Siyasi yasağı kaldırılan Erdoğan yapılan ilk seçimde yüzde 34 oy ile AKP'nin tek başına iktidar olmasını sağladı. Sorulduğunda da bunun demokrasi için yapıldığı söylenmişti.
Erdoğan tek başına iktidar olunca Kürd sorununu çözmek için "milliyetçiliği" ayaklar altına aldığını söyleyerek statükonun çizdiği sınırlarını aşmak için bazı adımlar atmak istedi. Barış görüşmeleri hala karanlıkta kalan yönleri ile sekteye uğratılınca da iktidarda kalma uğruna Erdoğan rota değiştirdi. "Baldıran zehiri" içmekten vaz geçip tekçiliği savunmaya başlayınca CHP yeniden desteğe devam etti. Mecliste (sınır ötesi operasyonlarda) olduğu gibi anayasaya aykırı olduğunu bile bile çoğu kararı birlikte aldılar. Ana muhalefet partisi olmasına rağmen 2016 yılında da Yenikapı'da yapılan mitingde iktidarın yanında yerini almıştı.
Türk Tipi Başkanlık Sistemi ile birlikte ekonomiden dış politikaya kadar hayatın her alanında ülkenin kuruluş ayarları ile oynanması, siyasi islamın giderek güç kazanması, ülkenin hızla seküler ve dindarlar diye ayrıştırılmaya başlaması ile beraber sermayenin el değiştirmesi ve "taraf olmayanın bertaraf edildiği" ülkede CHP yeniden "beka" endişesine kapıldı ve ana muhalefet görevine döndü. Eski parlamenter sistemi savunup kuruluş ayarlarına dönmeyi (1923-24'te oluşturulan) savunarak 90'lı yılların Meral Akşener'ini de başbakan yapmanın zeminini hazırlıyor. Tıpkı bir zamanlar Baykal'ın Erdoğan'ı başbakan yaptığı gibi şimdi Kılıçdaroğlu'da kendisini değil Akşener'i başbakan yapmak istiyor. Bu nedenle önümüzdeki seçim seçmene yansıtıldığı gibi Erdoğan ile Kılıçdaroğlu'nun arasında değil başbakan olmak istediğini sürekli tekrarlayan, sürekli oyunu arttıran Akşener ile Erdoğan arasında olacak.
Dersim'li Kılıçdaroğlu'da seçimi kazanması halinde eski parlamenter sisteme geçiş sürecini 6'lı masanın liderleri ile birlikte yönetecek. Çünkü bu güne kadar partisinin ve kendisinin dillendirdiği Cumhur Başkanı olmasından başka bir talep ortada yok. Böylece Akşener'in başbakan olmasının yani sıra ABD'de Obama'nın başkan yapılması ile dışlanan siyahilerin şeklen de olsa sisteme dahil edilmek isteği gibi bu güne kadar kurulu sistemin dışladığı Alevi'leri şeklen de olsa yeniden Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı olması ile birlikte sisteme dahil edilmesi amaçlanıyor.
Seçimden sonra kısaca ister Türk tipi başkanlık devam etsin, ister eski parlamenter sisteme dönülsün değişen bir şey olmayacak. Ülkenin kuruluşundan bu yana artarak devam eden sorunların kaynağı zorla dayatılan etnik ve inançta tekleştirme çabasıdır.
Yolsuzluk ve yoksulluk bu gün ortaya çıkan sorunlar değildir. Nedenleri ve çözüm önerileri ile birlikte ortaya konmadan iktidarın el değiştirmesi ile değişen bir şey olmayacak. Yolsuzluk ve yoksulluk yine devam edecektir.
Var olan sorunlara çözüm diye Millet İttifakının hazırladığı 240 sayfalık metin sadece AKP ve uygulamalarına karşı olup 1923-24'teki kuruluş ayarlarına dönme çabasından başka bir şey içermiyor. 6'lı masada da Cumhur İttifakı'nda olduğu gibi ülkenin en önemli sorunu olduğu halde yok sayılan Kürd'lerin esamesi dahi okunmuyor.
Şimdi sorulması gereken soru Kürd'ler kendi kimliği ile temsil edilmediği bu iki ittifaktan birinden yana taraf olup neden oy versin?
A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.