Yıllardır Türkiye'de siyaset ikilem üzerine kuruludur. Üçüncü şıkka yer verilmez. AKP ve CHP üzerinden tercih yapmak zorunda bırakıldı. Şimdi aynı mantık ile ırkçı Baas'mı - İslami cihatçılardan oluşan HTŞ'mi, ABD'mi - Rusya'mı diye özellikle Kürdleri yönlendirilmeye, daha doğrusu bölmeye çalışılıyor. CHP ve AKP gibi Esad ile Colani arasında tercih yapanlar Kürdlere de akıl verme yarışına girdiler.
Kürdleri ve ulusal hakları söz konusu olduğunda BAAS ve HTŞ ne diyor? Aralarında fark ne? Fark olmadığına göre Kürd'ler neden taraf olsun?
Kendi ulusal haklarını savunmak dururken, etnik ve inanç haklarını hiçe sayarak farklı olana yaşam hakkı tanımayan Esad ailesinin diktatörlüğü ile Colani'nin örgütlediği İslami cihatçı gruplar arasında Kürd'ler neden tercih yapsın?
Tek parti döneminde olduğu gibi baba Esad'ın sınır çizilmesi ile bölünen yerleşim yerlerini demografik yapıyı bozmak için Kürd'lerden arındırır Arap'ları yerleştirmekteki amacının ne olduğunu bu gün ortaya çıkan sonuçları ile daha iyi anlıyoruz.
Kimse Kürdlere akıl vermesin. Gazze’de yaşanan acı olaylara son verilmesi için binlerce İsrailli günlerce sokaklara çıkıp Netanyahu yönetimini protesto etti. Kürdistan’da benzeri olaylar yaşandığında bu hocalar ortada neredeydi?
Esad rejiminin ve el-Nusra kalıntılarının kendilerinden olmayana neler yaptıklarını, bitleri kanlanınca neler yapacaklarını en iyi bilen Kürdlerdir. İŞİD'i destansı bir direniş ile durdurarak Şam'a gitmesine engel olan Kürd'ler olduğu halde Esad yönetimi ve İran'a bağlı milis güçleri Kobani'ye saldırmak için iç savaşın bitmesini bekledikleri biliniyordu. Diğer tarafta HTŞ güçleri Halep'i ele geçirmeden Türkiye destekli SMO'su Kürdlerin yoğun yaşadığı mahallelere saldırmaya başladı.
Türkiye'de sağda ve solda siyaset yapan partiler, DEM Parti'nin yöneticileri dahil Suriye'nin toprak bütünlüğünü Esad yönetimi mi yoksa Colani önderliğinde İŞİD'den kalan İslami cihatçılar mı sağlar. Tartışmalarda Esad yönetiminin bu güne kadar yaptığı uygulamalar ile İslami cihatçıların yönetimi ele geçirdiklerinde Suriye halkına yapacaklarının hiç önemi yoktu. Bu partilerin endişelerinin temel nedeni Kürdlerin Rojava'da olası kazanımları ve Suriye'nin bölünme ihtimalinden başka bir şey değildi.
DEM Parti'de tabanının Rojava'da yaşanan gelişmelerden dolayı duyduğu endişelere rağmen bunu umursamayan atanmış eş başkan Tülay Hatimoğulları bakın ne diyor; "Minbiç'e yönelik saldırılarda cihatçı çeteler tarafından Zenubiya Kadın Topluluğu üyesi 3 kadın katledildi! Suriye'de, Rojava'da, dünyanın dört bir yanında erkek egemenliğine karşı mücadele eden bütün kadınların mücadelesi mücadelemizdir."Jin Jiyan Azadi" felsefesi karanlığa karşı ışık olmaya devam edecek." diyerek bu ibretlik değerlendirmeyi yapıyor.
Bu kadın için Ortadoğu'yu, Rojava'yı, Kürd ulusal mücadelesini, ve bu mücadelede uğruna ödenen bedelleri ve bedeller karşılığında elde edilen kazanımların korunmasının hiçbir önemi yok. Tıpkı temel alınması gereken ulusal mücadeleyi emek-sermaye çelişkisine indirgemek isteyen Türk solu gibi bu kadın için de varsa, yoksa kadın hakları mücadelesi.
Onlar kendilerine verilen parti içinde oynanması gereken roller oynarlar. Bu kadına da biçilen rol de kadın haklarını savunan Amazon Savaşçısı rolü.
Amazon savaşçısına özenen bu kadın Ĵin Jıyan Azadi sloganının arkasına gizlenerek Rojava'da yaşanan ve yaşanacak olan olayların vahim sonuçlar doğurabileceğini, bunun için de birlik olup önlem alınması gerektiğinin görülmesini istemiyor.
Ulusal mücadelenin geldiği-getirildiği yerden dolayı sorumlu aranıyorsa yapılan eleştirilere ezbere yanıt vermek yerine ulusal sorun ile ilgili söyleyecek tek lafı olmayanları ulusal mücadelenin başına bela edenlerde aranmalıdır.
SMO'sunun saldırıları ile Fırat'ın doğusuna çekilen YPG kontrol ettiği bölgelerde HTŞ'nin yeni Suriye bayrağını göndere çekti. Bunun HTŞ yönetimi tarafından nereye kadar kabul göreceği bilinmiyor. Diğer yandan YPG'li bir yetkili Mesud Barzani ve ENKS'ye Şam yönetimine karşı ortak tavır alma çağrısı yaptı. Bu çağrı "Her zaman olduğu gibi dara düşünce birlik çağrısı yapıyorlar" diye değerlendirmeleri. Yaşadığımız süreçte Güney Kürdistan'da olduğu gibi Rojava'da da siyasi grupların değil kazanımları korumak her şeyin üstünde olmalıdır.
Suriye'de kim kazandı, kim kaybetti?
Suriye İran mollalarının Ortadoğu'da oluşturmak istediği Şii hilalinin odağında yer alan bir ülke. yaşanan iç savaşın nedeni de bu Şii hilalidir. Resmi rakamlara göre iç savaşta 350.000 kişi hayatını kaybetti, milyonlarca insan da ülkesini terk ederek mülteci oldu. İlginç olan Şam'ı terk ederek Moskova'ya kaçan Esad'ın başbakanı savaşı değilde seçimi kaybetmiş gibi devir-teslim töreni yaparak yönetimi Colani'ye devrediyor. Böylece Suriye'de azınlık yönetimi olan Nusayrilerden İslami cihatçıların eline geçti. Suriye bayrağına bir yıldız daha eklendi ve kırmızı rengin yerini yeşil aldı. Kısaca bir diktatör gitti, diğeri geldi.
Savaşın kaybedeni Esad yönetimi ile birlikte İran ve Rusya oldu. Bunlara karşı HTŞ, İsrail, ABD ve AB kazandı. Türkiye'de kazananlar arasında. Ancak YPG'nin SMO'su karşısında Fırat'ın batısını terk etmesi Türkiye için yeterli değil. Türkiye YPG'nin Suriye ile olan sınırdan 30 km. geri çekilmesini istiyor. MİT Başkanı Kalın'ın Emevi Camisinde namaz kılması, Türkiye’ye gelen ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile Erdoğan’ın sarayda değil de havaalanında görüşmesi de bu sorun ile ilgiliydi.
Bir diğer önemli konu önümüzdeki süreçte Kürd-İsrail ilişkileri de gündemdeki yerini alacak. Suriye’de değişen yönetim ile birlikte Rojava'da nelerin olacağını yakında göreceğiz.
A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.