Yıl. 11 Mart 1970,
Mela Mustafa Barzani ve Saddam Hüseyin, Güney Kürdistan'da oturmuş, Otonom görüşmeleri yapar ve bir protokol imzalarlar.
Protokolün en bariz özelliği, Irak'ta iki ulus, Kürt ulus ve Arap ulus olgusunun olmasıdır.
Ayrıca, Kürdistan otonom bölgesi ismi protokolde net olarak zikr olunmuştur. Ancak, Saddam Hüseyin Petrol Alanlarının, mesela ; Xaneqin, Kerkük, Musul hattının özerk alana dahil olmasını kabul etmeyip, dışarıda tutmaktadır. Mela Mustafa Barzani ise, "Kerkük dilê Kurdistanêye"(Kerkük Kürdistan'ın kalbidir) diyerek, sorunu kırmızı çizgi olarak, sınırlarında taviz vermemektedir... Bu protokol buna rağmen tartışmalı alanlar olarak bugüne taşındı. Ancak protokol, Kürt ulusal mücadelesine güç kattı, tüm parçalarda, yeni bir mücadeleci ruh kazandı.
Mela Mustafa Barzani ve IKDP önderliğinde yapılan 1958'den sonra, 1971 özerklik anlaşması, Türkiye'yi tam bir yıl sonra, 12 Mart 1971 askeri darbesini gerçekleştirmeye taşıyan başat sorun olarak belirdi...
Ancak darbe Kürt ulus sorununu engellemeden öteye, tetikledi.
1972, 1973, 1974
Üniversite gençliği, inkar ve yok sayılan, konuşulması tabu olan, Kürtlere dair pek hararetli tartışıyor ve tartışma üniversitelerden lise hatta orta okullara, Metropollerden şehirlere, kasabalara, köylere doğru yayılıyor!
Bu tartışmalar birlikte, gruplaşmalar, saflaşmalar yaratıyordu!
Kürtler nedir?
a- Kürtler Türk'tür.
b- Kürt Araptır.
c- Kürt Farstır
d- Kürt- Türk kardeştir.
e- Kürt- Arap kardeştir.
f- Kürt- Fars kardeştir.
g- Kürtler halktır.
h- Kürtler topluluktur
i- Kürtler millettir.
Altı-yedi senelik bu tartışmalar, "Kürtler kendi başına bir millettir ve ayrı millet olmaktan kaynaklı, Kendi geleceğini belirleme hakkı vardır, bu hakkin teslim edilmesi doğru olanıdır. Bunu kabul etmeyen, uzak duran ve görmezden gelen demokrat değildir!" söylemi genel kabul gördü!
1970'lerin bu atmosferi, Kürt ulusal Kurtuluş mücadelesini taşıyan örgütlenmeler yarattı ki ekseriyeti bağımsızlığı savundu ve sempati ile karşılandı.
Hareketlenmenin bu yönü ağırlık kazanmaya başladı.
Bu süreç, Türk devleti tarafından her zaman olduğu gibi,12 Eylül 1980 darbesi ile çok keskin ve şiddet ile kesilmeye çalışıldı. Aynı süreçler, İran, Irak ve Suriye'de de yaşandı. Ancak kesinti önlenemedi.
.......
Olmadı!
Neden olmadı.
Kürt millet sorunu olduğu ve çözümün bu tanımlamaya uygun yapılamadığı için önü alınamadı!
Şimdi tartışmaları aşıp, uluslararası bir sorun haline gelen Kürt ulusal sorunu, masaya konulmuş durumda!
Masada, Kürt, Kürt- Türk-Arap-Fars, Kürt kökenli, Kürt halkı, Kürt topluluğu, Kürt etnik, Kürt azınlık, Kürt milliyeti vs. kavramlarına asla itibar etmeksizin, her Kürt geçen kavramın yanına
Millet/ ulus kavramını ekleyerek, Kürt milleti ya da Kürt ulusu kavramını yerleştirmemek, tanımın eksik, yanlış ve yavan kalacağı bilinci ile hareket etmek çok önem kazandı. Protokol, sözleşme, anlaşma ve her nevi kayıtta böyle olması, literatürü doğru kullanma hassasiyeti kazandı.
O halde konuyu biraz daha açalım;
Ulustan, Kültüre düşen Kürt siyasi kewaşe olur!
Ulustan Kültüre düşen Kürt; Türk, Arap, Fars ya da içine alınıp yaşatıldığı devlet ulusun içinde bir apart olur.
Ulustan vazgeçip, "Kültürümüz" diyen Kürt, ulusu oluşturan ülkesinden, pazarından ve siyasi statüsünden vazgeçer ve düşer!
Sonuçta "ulus" diye ortaya çıkıp, savaşı harlayan Kürt, Kültürel çizgiye getirildiğinde, ulusal sembollerden, ateşinden, arından ve savaşından vazgeçer ki bedelleri heba olur.
Ulustan vazgeçen Kürt, kültürel hatta çekildiğinde, kendi ulusal kahramanlıklarını, destanını terk eder ve sonuçta kendi ulusunun kahramanlıklarını, dağını, taşını, kırsalını, tarihini, köyden şehire geçen çırpınışlarını, sürgününü, kocaman tarihsel varlığını ve geçmişini reddeder, artık kültüründen de vazgeçer.
Ulus kavramı, Mezopotamya'da neolotik devrim ile Mitani devletinde Kürtleri şekillendirmeye başladı. Mihtra inancı onun mitolojisi, doğaya bakışı, umudu ve ulusal kültürü oldu. Kürt dili o zaman kök saldı ve kelime hazinesini zenginleştirdi. Bugün devletsiz, kurumsal eğitimden bêpar konulmuş, ama dünyanın sayılı ilk sekiz dili arasında olduğunu öğrendiğimiz Kürtçe itibarsız ve pis edilir.
"Barış" diye, Kürt ulusunu reddedip Kürt kültürünü savunmayı hedefe koyup heba edersen, bu aptal köylü tüccarın öküzünü bir tavuk bedeline satmaya benzer ki tarlasını sürecek mecalıni kaybeder. Böylece tavuğuna verecek buğdayı da üretemez olur.
Evet, Sümer Şehir devletlerinde krallar vardı. Ama o şehir devletlerinin kralları arasında barış vardı. Üretim ve kazanmak için savaş değil barış esastı.
Ancak bir gün varını yoğunu savaşa göre tanzim eden Sami Akatlar, Bağdat'tan Basra'ya, Basra'dan Mihtra ülkesinin su kaynağı sayılan Dijle ve Dersime kadar yerle bir edip, kocaman neolotik devrimin kazançlarını, yani Mezopotamya'nın yaratılışını, sanatını, yazısını, matematiğini, ticaretini, buğday, arpa, yulaf, mısır silolarını ateşe vererek geçtiler.
Sonra Sümerlerin çocukları üretimden edindikleri kültürlerini başka başka adlar altında yeniden yaratmak zorunda kaldılar. Bu yeniden yıkım ve yaratmışlıkla çok karşılaştılar.
Moğollar da Akatların yaptığını yaptı.
Biliyorsunuz, daha önce Makedonyali İskender de bunları yapmıştı.
İşte Kürt ulusu ve onun ulusal kültürel dinamiğinin yaratılışıyla ortaya konmuş eseri, bütün o barbarları def ederek, aşarak geldi..
Bu eser, salt folklorik bir kültür değil, aynı zamanda kendini yönetme ve bağımsız olma kültürüdür. Bugün ise Apo ve Seloya siyasi ayar verip, "Türkiye devletiyle bütünleş" Mahmut Esat Bozkurt'un sözünü Kürt ulusuna yediren ya da "Bu devlet Kürtlerin de devletidir!" diyen İsmet İnönü'nün sözlerini resetlemekten başka bir kerameti olmayan sözler sözde Kürt önderleri üzerinden Kürt ulusuna yediriliyor.
Öyle ortaya atılıp, bu anlayışı eleştirenleri düşürülmüş Selo ve Apo ile "önderlik" diye "Kurban" edecek kadar paspaye olamayız!
Entegre kavramı da bir ulus ya da bir ülkenin başka bir ülkenin içine uyum sağlaması değil, bir ülkenin içindeki kimliklerin ekseri kimliğe uyum sağlamasıdır ve nihayetinde erimesidir. Kaldı ki, eritme Kültürü de Kürtlerde yoktur. Çünkü Mitra inancında teorize edilmemiş bir diyalektik kültür vardır. Farklılıklar birbirini geliştirir düsturu oluşmuştur.
Bu açıdan Kürt ulusu böyle değildir!
Kimse de geçici siyasi çıkarları için, bir ulusu ve ulusal kültürünü basitleştirmeye tevessül etmesin.
Biraz gurur, biraz hizan sahibi olsun!
Abdullah Öcalan, R.T. Erdoğan, Devlet Bahçeli'nin paradigması aynıdır... "Türklük Sözleşmesi" üzerinde mutabıktırlar.
Selahattin Demirtaş da onların duacısıdır.
Başat duaları da "Allah yar ve yardımcıları olsun. Yolları açık olsun!"
İşte burada Selahattin Demirtaş'ı da mektubu ile birlikte unutmaya bırakıyorum!
Kürt milleti bugüne kadar,
Özgürlüğe yakın olduğu kadar,
Hiç olmamıştı!
Ama Özgürlüğü ve bağımsızlığı,
Kürt milletinden uzak tutmak için çok sıradan oyunlar oynanıyor.
Ne yazık ki bu sıradan oyunlara tutunan,
Çok emek vermiş, ancak aklı tutsaklıkta olan, avanaklar var!
Yaşasın özgürlük ve bağımsızlık için,
Özgür ve bağımsız düşünebilen insanlarımıza!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.