8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde Diyarbakır’da miting yapıldı. İl Emniyet Müdürü’nün, önemli ve iyi bir gelişme olarak, alana giren kadınlara kendi eliyle karanfil dağıttığı mitingi DEM parti organize etti. Öcalan’ın mesajı da okundu.
Mitingde, bir kadın elinde “LGBTİ+ lara uygulanan ayrımcılık, şiddet, taciz ve mobbing son bulsun!” yazılı dövizle görüntülendi.
Örneğin Karadeniz’in ya da İç Anadolu’nun herhangi bir bölgesinde başörtülü ya da geleneksel kıyafetiyle bir kadının böylesi bir dövizi taşıdığına henüz şahit olmadık. Ancak bölgemizde Kürd kadının elinde bu içerikli dövize ilk kez rastlanmıyor.
Elinde döviz tutan kadın LGBTİ+ bireyi olabilir de, olmayabilir de ve bunu açıklamak zorunda da değil. Sırf destek vermek için bile yapılmış olsa bile bölgede ciddi bir sorun alanı tekrar alevlendirilmiş oldu. iMuhabire ve döviz taşıyan kadına, saygısızlık, hakaret, küfür, tehdit kabul edilemez, yapanlar yargılanmalıdır.
Anımsanacak olursa, yakın geçmişte parkta eşli dans edenlere, site havuzunda kadınlara, Hewş kafeye ‘ahlaksızlık yapıldığı’ iddiasıyla fundamentalistler tarafından müdahale edilmişti. Bir siyasi parti de bu olayların birinden sonra saldırganları değil, saldırıya uğrayanları eleştirmişti. Dahası, Hewş kafe’ye iki kez saldırılmış, saldırganlar birinde de silah kullanmıştı. Yani bölgemizde, ‘ahlaki görülmeyene müdahale hakkı’ sadece LGBTİ+ bireylerinin varlığı ile sınırlı değil.
Bu tür olaylara fundamentalist kişiler fiili tepki gösteriyor. Bölge toplumunda bu radikal tepkilere pek itiraz edilmiyor.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi, LGBTİ+ bireylere ve yaşama karşı yaygın bir tepki, nefret mevcut.
Apocular LGBTİ+ bireylerine bölgede aleni alan açtı. Sadece muhafazakar toplum değil, toplumun diğer kesimleri de bundan huzursuzluk duyduğunu gizlemiyor. Bölge toplumu kendi LGBTİ+ evlatlarının varlığının (https://kejebemal.wordpress.com/2013/10/22/kurd-escinseller-bolum-i/), (https://kejebemal.wordpress.com/2013/10/22/kurd-escinseller-bolum-i/) tartışmasını yapamadan, Apocuların açıktan himayesiyle görünür kılınan LGBTİ+’ya maruz kaldı. Yani parkta dans ettiği, dekolte giydiği, LGBTİ+ bireyi olduğunu ilan ettiği için fiili saldırıya uğrayan bireylere destek vermek bir yana, aksine toplumda müdahaleyi açıkça olumlamaya ya da müdahaleyi destekleyici sessizliğe yaygınca rastlanıyor.
Dünyanın hemen her toplumunda, devletinde ailenin varlığının tehlikede olduğunun tartışıldığı, doğurganlık artışı için çareler arandığı günümüzde, Öcalan’ın mitingde okunan, kadını erkeğe karşı konumlayan cümlelerinden biri de şu: ‘Kadınlar anne olmayı, eş olmayı aşmaya çalışıyor.’ Anne olmayı aşmak, ‘sahip olduğun çocuğu bırak git başka hayat kur’ demek değilse eğer, ‘çocuk sahibi olmamak’ anlamına mı geliyor? Toplumsal cinsiyete karşı çıkarken, yeni bir yaklaşım önerememek mi? Statükonun ‘2037 nüfus dağılımı’ kabusundan sonsuza kadar kurtulma amacına katkı verir gibi duran bu cümle ile Öcalan, aileyi hatta bebek sahibi olarak nikahsız yaşamayı bile istenmeyen kurum ilan ediyor olabilir. Toplumun yani çoğunluk ailelerin korkusu açısından evliliğe, çocuklu aileye karşı olmakla LGBTİ+yı desteklemek arasında sonuç farkı yok. Bu yaklaşımın yol açtığı sahici gerginlik, hatta nefret ‘öfke örgütlenmesine’ dönüşümde kullanılabilir.
‘Kürd kadınını Kürd erkeğine’ karşı konumlayan yaklaşım; toplumumuzu da kendi LGBTİ+ evlatlarına karşı konumluyor. Kürd aile yapısının sağlıklı gelişimi, güçlenmesi statüko tarafından ihmal edilmişken, Öcalan mevcut aile kurumunu terk ediyor. Metinde bir paragrafta kadına atfen ‘kutsal’ kavramı da geçiyor!
Kadının anne ya da eş olarak görülüp eve hapsedilmesine kimse onay veremez, sessiz kalamaz. Binlerce yıllık geriliği, zorbalığı örterek, susturarak sürdüren o tehlikeli bazı ‘ev içleri’ ile böyle mücadele edilmez. Sistemin demokratikleşme ihtimali için sınırsız kredi veren ve kendi kitlesine sisteme karşı uysal, sabırlı yaklaşması talimatını veren bir hareket, asıl mesele Kürd toplum ve aile yapısının çağcıl gelişimi olunca tamamen üsttenci, yıkıcı olma rahatlığı sergileyebiliyor. Milliyeti, inancı, kültürü farklı olsa da bölgemizdeki kimi aile kurumunun çağcıl, planlı, programlı değişimini dert edinmiş birey ve kurum sayısı da henüz yeterli değil.
Bölge toplumunun gerçekliği bu ise, LGBTİ+ varlığına, yaşam tarzına yaklaşımımız, politikamız da farklı olmalıdır. Korkuları, tabuları olan bir toplumun katılığına aldırış etmez, aksine zorlarsanız; onların gözünde buna fiili tepki göstereceklerin de ‘haklı’ ya da ‘kurtarıcı’ gibi görünmesine neden olabilirsiniz. Burada, bu tür risklere boyun eğmekten, sessiz kalmaktan bahsetmiyorum; farklılıklarıyla sağlıklı birey, sağlıklı toplum olma süreçlerinden; deneyimlenmiş ve bilgi biriktirilmiş değişimlerden bahsediyorum.
Fundamentalistlerin Apocuları mı, LGBTİ+ bireyleri mi hedef alma ihtimali var! Hangisinin hedef alınması olasılığı toplumun bu konulara karşı hassas yani tolerans eşiği hemen hemen olmayan bir kesiminde kabul görür ya da sessizce onaylanır! Hangisi bizi daha büyük karanlığa sürükler! Günün sonunda kimi sorumlu tutarsınız: Apocuları mı, LGBTİ+ bireylerini mi, fundamentalistleri mi?
Peki fundamentalistlerin böylesi olası, varsayımsal ‘geçiş dönemi saldırıları’ gerçekleştiğinde hangi parti göze daha ılımlı görünebilir ve ona rağbet artabilir!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.