Bölgeyi ve bölge toplumunu odağına almayı, öncelemeyi lüzumsuz gören, kaderimizi ikincil ya da üçüncül düzeyde mesele olarak gören, varlığımızı ve başımıza getirilenleri önemsizleştiren, hiçleştiren, araçsallaştıran bir salgından etkilenmemenin, etkisini daraltmanın çaresi tam tersini yapmaktır.
Seçimler yaklaşırken, Kimi Kürd demokrasi ve eşit vatandaşlık hakkı içerecek sistemin Kürdler için yeterli olacağını iddia ediyor. Kimi Kürd de AKP gidince muhalefetin doğrudan çağcıl bir sisteme geçiş yapacağına heyecanla kefil oluyor.
AKP’nin, daha doğrusu Cumhur İttifakının Kürd meselesiyle ilgili tutuk davranması hatta hiç adım atmaması, anadilinde eğitimden bile hiç bahsetmemesi CHP’yi ya da Millet İttifakını ve bileşenlerini kurtarıcı, onarıcı, ümit verici kılmaz, üstelik Kürd haklarını tanıyacakları anlamına hiç gelmez. Bunun kanıtı ise, ittifakların metin ve söylemlerinde Kürdlerle ilgili iyileşme ya da anayasal kabul ifadesinin geçmemesi, esamesinin bile okunmamasıdır. İktidardan yorulan ya da iktidar değişimine odaklanan Kürdlerin gözünden kaçan da budur. İktidarı destekleyen Kürdler de bu desteklerini iktidarın mazide kalmış başarılı birkaç olumlu uygulamasının hatırına değil; ana muhalefetin ve geride bekleyen ortağının yakın ve uzak geçmişte verdikleri hasarların hala hafızalarında yerini koruyor oluşu da etkili olabilir.
Erdoğan’ın seçimi kaybetmesine şartlanmışlık bir çeşit körleşmeyse; Erdoğan gittikten sonra gelecek olanların yeni bir sistem getireceğine dair şartlanma da benzer bir körleşmedir. Ya da, Erdoğan’ın seçimi tekrar kazanmasına şartlanmışlık bir körleşmeyse, Erdoğan devam edince iyileşme başlatacağına dair şartlanma da benzer bir körleşmedir. Yüz yıldır artan körleşme..
Bu dönemin temsili ismi olarak asıl mesele Erdoğan ise yani mesele salt ‘Erdoğan gitsin!, Erdoğan gidecek!’ ya da ‘Erdoğan kalacak!’ meselesiyse, bunun bir dönemin ‘seni başkan yaptırmayacağız’ söyleminden pek bir farkı olmasa gerek ve yıpratıcı sonuçlarını tekrar yaşayabiliriz. Bu nedenle yine zarar görmekten ya da görünmez olmaktan kurtulmak için sivil demokratik içerikli söylem, yöntem ve hedeflerimize açıklık getirebiliriz.
Bu yazıdaki amaç Cumhur, Millet, Emek ve Özgürlük ittifakını ya da herhangi bir partiyi desteklemek ya da karşı çıkmak değil; amaç, özel olarak bölge ve genel olarak Kürd toplumunun kazanmasıdır.
Depremin ilk anlarında uluslararası acil kod yayınlayan bir devlet; o ilk anlarda, yaşanan felaketin büyüklüğünün de, sonrasında bölgeye ulaşma hızının hayatiliğinin de farkındadır.
Kürdü mağdur etmek ve sonra üstüne mağduriyetinden faydalanmak, mağduriyetini sömürmek ve mağdur Kürdü tekrar tekrar mağdur etmek her kesim için bereketli politik şiddettir. Kürd uyanmadıkça da bu döngü devam edecek.
Bölgemiz diğer bölgelerden geridedir, fark kapanmamaktadır ve bu son 40, 50 yılın sorunu değildir. Kürd toplumunun kronik sorunlarının devlet, paradigma, iktidar ya da muhalefetin sorumluluğu açısından irdelenmesinden vaz geçilmelidir. Bu gerilikte bölge toplumumuz da pay sahibidir ve bu geriliği aşmanın yolu sorumluluktan kaçmayı bırakmaktır. Son birkaç ayımızda, son birkaç on yılımızda değil, son birkaç yüzyılımızdaki eksikliğimizi tartışmaya başlayalım.
Kürd toplumu sorunun kendisine ait olan payını görmeyi ve değiştirmeyi denemelidir. Mevzuat ve denetim korur, yaşatır. Mevzuata uygun inşa edilmediği için yıkılan binaları ‘dış güçler’ inşa etmedi, mevzuat uygunluk kontrollerini ‘dış güçler’ yapmadı, bu binaları yapan ve onaylayanları ‘dış güçler’ korumuyor. Hasarlı binalar sadece kayyum dönemine ya da 20 yıl öncesine ait değil. Depremden etkilenen bölgedeki 300 bin öğrenciden şimdilik hemen hemen 170 bini naklini bölgedeki diğer kentlere değil, bölge dışına aldı. Bizi bunları yani kendimizi tartışmaktan ‘dış güçler’ alıkoymuyor. Sorun mevzuata uyularak ‘çok para’ kazanılması değil; ‘daha da çok para’ kazanmak için mevzuata uyulmaması ve denetimsizlik insanlarımızın hayatına, yaşantısına, birikimine, toprağından edilmesine ve moraline mal oldu. İnşaat yapımında mevzuat ne kadar önemli ise, eğitimde müfredata ve trafikte kurallara vs uymak o derecede önemlidir.
Bölgesel sorunlarımız ve nasıl çözüleceği tartışması kimin cumhurbaşkanı olacağı tartışmasının bir parçası mıdır? Bizler bu tartışmayı yapıyor muyuz, yaptırıyor muyuz?
Kürdler, kendi bölgesel sorunlarını çözemeyen, çözmek için inisiyatif almak aklına gelmeyen bir toplum haline geldi.
Kürd toplumuna kendini yönetmede rol, pay isteme unutturulmaya çalışılıyor. ‘Sorunlarımı kendim çözmeyi denemeliyim’ cümlesi hafızalardan ve benlikten silinmeye çalışılıyor.
‘Beni sorunla yaşatan, sorundan soruna sürükleyen içimdekine ve dışımdakine artık hayır demeliyim ve kendimi korumaya almalıyım’ tepkisi, şuuru, iradesi ve cesareti unutturulmaya çalışılıyor.
Bu nedenle sorun kimin cumhurbaşkanı adayı olacağında değildir. Sorun devlet, paradigma, sistem, iktidar, muhalefet de değildir.
Bölgemiz birçok açıdan çağın gerisindedir. Sorunla yaşamak, bunu kanıksamak, savunmak ve bunu sonraki nesillere transfer etmek en büyük geriliktir. Bunu değiştirebiliriz evet ama nasıl?
Mesele; kimden kaynaklanırsa kaynaklansın, kimin etkisi, payı olursa olsun yüz yıldır yaşamaya ve atlatmaya devam ettiğimiz felaketleri kontrol altına alma, durdurma ve bölgemizi onarma bilinç ve iradesini güç haline getirebilmek için eldeki olanaklara dair makul değerlendirmeler yapabilmektir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.