Kürd dilinin gelişmesi, güçlenmesi, yaygınlaşması için yapılacak her çalışmaya her birimiz öncü oluruz, destek veririz, ortaklaşırız, kolaylaştırırız. Toplum yararına, şeffaf, her aşaması planlanmış, yine her aşaması ve etkileri ulusal bir mekanizma ile denetlenebilen proje önerilerini ulusal ya da uluslararası hangi kişi ya da kurum gerçekleştirmek isterse elimizden geleni yaparız.
Şunları unutmamak lazım: Bingöl, Van, Muş, Diyarbakır, Dersim ve Mardin’deki üniversitelerde Kürd Dili ve Edebiyatı bölümleri ve/veya enstitüleri devam etmektedir. Dahası, doçentliğini Kürd dilinde alan bilim insanlarımız yakında profesörlük kadrosuna başvurma aşamasına geçecektir. Yine üniversitelerde onlarca lisansüstü tez tamamlandı. Yine onlarca öğretim elemanı araştırmalarına devam ediyor. Kürd dili ve edebiyatı lisansına sahip insanlarımızın sayısı artmaya devam ediyor. Diğer ülkelerin üniversitelerinde, araştırma merkezlerinde kabul alan, araştırma yapan insanlarımızın sayısı artıyor. Birçok dilden Kürdçeye, Kürdçeden birçok dile profesyonel çeviri yapan insanlarımız var. Kalıcılaşmış yayınevlerimiz, web sitelerimiz, on-line satış yapan şirketlerimiz var. Kürdçe süreli ve süresiz eserleri takip eden çok sayıda okur var. Çok güçlü bir zeminden bahsediyorum; daha da serpilmek için hazır, güçlü, profesyonel ve üretken bir zemin.
Anmadan geçmemeli! Daha önceleri, Kürdler daha büyük imkansızlıklar içinde ülke içinde ve dışında dil kurumları oluşturmuş, anadillerinde üretim yapmaya başlamıştı. O dönemin eserleri, eser sahipleri Kürd dil tarihinde esaslı saygınlığa sahiptir. Halen de devam eden o çoğu bireysel muazzam gayretlerin sahipleri; devleti ve maddi kaynağı olan dillerin araştırmacılarından ayrılarak, özel bir saygınlık edinir. Tüm bu gönüllü çalışmalar da olanaksızlık içinde, her tür baskının altında, fedakarlıklarla ve yaşantısal kayıplarla yapılıyordu.
Kürdler için HDP ulusal değil, ulus-dışı bir partidir.
Bazıları için asıl trajedi şudur: Yerelde oy almaya devam ediliyor ama reaksiyoner olunamıyor; yani bir işaretiyle kimi Kürdler artık sokağa fırlamıyor, sokak gösterilerine katılmıyor, mekan ve sokak işgalleri yapmıyor, kepenk kapatmıyor, okul boykotu yapmıyor! Ancak 40 yıldır bu anlayışta cisimleşen ve tüm Kürdlere kan kusturan Türk solu ergen zihninin iştahı buna alışık değil. Kımıldanması ana gövdenin eskisi gibi diri olmasına bağlı. Bu nedenle ‘cumhuriyetin radikal demokratik şövalyeleri’ ya da ‘ortadoğu halklarının demokratik konfederalistleri’ bölgemizde kimi Kürdün güvenini tekrar sağlayarak eyleme çekebilecek her çalışmaya, çalışma ulusal/ilkel milliyetçi bile olsa, seslerini çıkarmazlar çünkü ihtiraslarını, tarihsel iç ve dış düşmanlarına karşı hınçlarını, öfkelerini ‘kendileri için fedaileşen’ Kürdün sopalaşan, silahlaşan bedeninden gidermeye çaresizce bağımlılar. Ne de olsa ‘kitleselleşme, fedaileşme ve bedel ödeme’ de ‘birleşik bağımsız Kürdistan’ şiarı ile başarılmıştı ve onlara göre Kürdler benzer oyuna tekrar tekrar gelebilir.
Örneğin 13 ‘KürT kurumunun’ yayınladığı metin dikkatle okunursa (https://ahvalnews.com/tr/kurtce/13-kurumdan-kurtce-bildirisi) şu dikkat çeker: Kürdçe için sessiz sedasız kimseye çatmadan çalışma yapma, yasalar çerçevesinde projeler üretme ve hayata geçirme yerine; metinde Kürdçe aracılığıyla çatışmaya tekrar giriş yapma fırsatı kollandığı fark edilebilir.
Siyasi, yöntem ve yönetimsel olarak güven ve inanç erozyonuna uğrayan HDP, bu durumu aşmak için KürT Dili ve Kültürü üzerine yönelmeyi deneyebilir (http://www.guneydoguguncel.com/dil-ve-kultur-agindan-resmi-dil-talebi/).
“Diller ve Kültürler ağı!”
Siyasi alanda yitirilen ya da Türk siyasi ve devlet alanından aforoz edilen bu Türk siyasi çizgisinin bazı Kürd kesimlerinde tekrar itibar kazanması, görünür kılınması, etken olması için şimdi de ‘Diller ve kültürler ağı’ başlığı altında yeni bir çalışma deneniyor. HDP yakın geçmişte, kendine yakın ve hatta kendisiyle iç içe siyasi grupları kendi yörüngesinde dil argümanıyla bir araya getirdi ama oradan bir ürün çıkmayınca, şimdi de bir başka yöntem deneniyor. Siyasilerle olmayan gelişme, ‘sivil’ adı altında yapılmaya çalışılacak. İflas ettiği için tıkanmış siyasete yeni alan açmak için dil ve kültür istismar edilecek bir alan değildir ve bizler de buna alet olmayacağız.
Dil alanı sivil alanda yer alır, masum bir taleptir, haktır; bu tartışılamaz. Bu alana siyasilerle girerseniz, alanı siyasileştirirseniz; yaşanacak olan Cumartesi Anneleri’nin başına gelenden beteri olur (https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/200391-cumartesi-anneleri-ve-sivil-alan). Bu nedenle, bu alanı titizlikle korumamız gerekir. Dil ile ilgili çalışmalar yapan, yapmaya hazırlanan bağımsız ve dürüst kurumlarımız mevcuttur. Alan boş bile kalabilir ancak siyasileştirmemek gerekir. Ancak görünen o ki, HDP Cumartesi Anneleri için yaptığının benzerini dilimiz için de sağlayıp, yaşanacak mağduriyetten kısa vadeli kar elde etmek peşinde olabilir ancak maliyeti bize çok yüksek olur.
Bir toplumun anadilini bireyleri konuşur. Anadilini konuşan bireyler arasında ayırım yapamazsınız. Dil ve kültür ortaklığımızdır, tıpkı coğrafyamız gibi. Korucusunu da, memurunu da, serbest meslek çalışanını da, emekçisini de, işçisini de, köylüsünü de, toprak ağasını da, SP, VP, AKP, MHP ya da HDP için çalışanı da, bu partilerden birine sempati duyanı da duymayanı da dikkate alırsınız. Bir caddeye kaldırım yapıyorsanız sadece sizden bildiklerinizden görüş alamazsınız, sizden olmadığını düşündüklerinize ya da size mesafeli duranlara danışmamayı, onları işe katmamayı, onların mülkünün önüne kaldırım yapmamayı tartışamazsınız. Kaldırım yaparken ayrımcı davranan o görevde kalmamalıdır. Bu anlayışa sahip olanlar soğuk savaş döneminin temsilcileridir, kalıntılarıdır.
Bir siyasi yapı ya da bir siyasi çevrenin himayesindeki ‘sivil’ kişi-ler ve kuruluşlarla çalışmayı bu şekilde yürütmeye kalkarsanız; yöntemler, içerik ve asıl amaç da siyasi olmaktan kurtulamaz. Katılımcılar ve destekleyiciler de siyasi beklentiye sahip kişiler olarak bu çalışmaya katılmakta, metinlerin altına imza atabilmektedir. Bu ve devamı gelecek çağrılara olumlu yanıt veren, katılan dostlarımızdan bazıları sağlam tarih bilincine ve kişisel sayısız tecrübeye sahiptir; bu nedenle, onlar için söylenecek sözümüz, eleştirimiz, önerimiz olamaz. Bilinçle, gönüllüce, rahatsızlık duymadan bu toplantılara katılmaktadırlar. Sadece başkalarını da katılmaya ikna etmeleri, çağırılmaları için çağrıcılara isimler vermeleri bize pek doğru gelmemektedir.
Bizler herhangi bir parti karşıtı ya da düşmanı değiliz. Biz, aslından farklı gösterilene, kendini farklı gösterenlere, buna sessiz kalanlara, bundan çıkar elde etme peşinde olanlara karşıyız. Dilimiz, kültürümüz için hangi kişi, kuruluş, kurum ya da parti bir iyilik yapacaksa, buna engel olmamız, geciktirmemiz, beğenmememiz, küçümsememiz bizden beklenemez. Kürdlere bir kez bile kazanım sağlamamış, refahlarını artırmamış, hep korkunç kaybettirmiş yapılara karşı da dikkatli olmamız, dikkatle takip etmemiz zorunluluktur.
Mesele Kürd dili ise, ağ içinde nasıl HDP’li vekil yani ‘sivil görünümlü’ ‘siyasi’ biri yer alıyorsa, hatta bu toplantıların merkezinde yer alarak o organize ediyor ve yürütüyorsa; AKP, CHP, MHP ve İyi Partinin Kürd vekilleri de yer almalıdır. Tillolu melleler de, Batmanlı Ezidiler de, Kantarmalı pirler de yer almalıdır. ‘Siyasi olmayan’ HDP’li vekil yer alıyorsa; Neval Sevda ya da Kêje Bêmal bu ağın başkanlığını yapabilmelidir ya da Tilki Selim, Parmaksız Zeki, Mehmet Şener’in ya da Haki Karer’in kardeşi, Şoreş Baliç’in çocuğu (Rewşen değil, çünkü onu da öldürdüler), Tahir Adıyaman, Yasin Börü’nün annesi, Sedat Bucak ve Botan da bu çalışmaya davet edilmeli ve eşit birey olarak yerlerini almalıdır. Bunlar ve geri kalan her kesim yer almıyorsa; siz o birliği sağlayacak nitelikte değilsinizdir, ulusal bir başlangıç yapamıyorsunuz demektir.
Dilimiz ortak meselemizdir. Çağrıcının tarafsız, temiz, kapsayıcı ve sağduyulu olması gerekir. HDP sırf dil odaklı bile olsa Kürd ulusuna hitap edecek, Kürd ulusunu bir araya getirecek bir yapı değildir. Dil konusunda HDP toplumun tüm kesimlerini bir araya getiremez; aksine, toplumu daha da tepkiselleştirir, daha da parçalar ve kutuplaştırır. Üstelik saldırılara, engellemelere açık hale getirir. Dil konusunda ciddi, samimi ve tarafsız olan birkaç kurumu bir araya getirebilse bile onları da siyasileştirir ve ardından itibarsızlaştırır. Bu nedenle HDP dahil diğer tüm siyasi yapılar dil alanından çekilmelidir. Çekilmiyorsa dilimizi ciddiye alan bağımsız kurumlarımız ve bireylerimiz HDP’yi dil alanındaki çalışmalarında yalnız bırakmalıdır ve HDP kendi başına istediği çalışmayı yapmakta serbesttir. Kürd dili üzerine çalışan, çalışma yürüten birey ve yapılarımız dil için bir araya gelecek olduğunda HDP de sıradan bir üye olarak yer alabilir ama baş aktör olamaz.
HDP muhtemelen dar katılımlı da olsa dil çalışmalarını ‘KürT Birliğinin, KürT ulusal kongresinin’ temeli olarak kendilerine referans olarak da kullanabilir. HDP Kürd yapısı değildir; Kürd değerlerinin sahiplenicisi, savunucusu değildir ve birlik için bizi davet edecek ruha, kimliğe, kişiliğe, duruşa ve güven vericiliğe sahip değildir.
Kürd dili ve kültürü kendini binlerce yılda var etti. Darbelerle, baskılamalarla yıkılmayacak, parçalanmayacak kadar güçlüdür. Korkmayınız; dilimiz, kültürümüz yok edilemez.
Bireyi, dili, kültürü ve mekanı koruyacak ve özgürleştirecek olan ‘coğrafi temelli, anayasal dayanaklı yerel statüye istekli toplumsal yaşantı’dır. Buyrun, toplumumuzu buna ikna ediniz, bunun güvencesini veriniz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.