Kürtler olarak kaderimizi hep etkilemiş üzerinde yaşadığımız toprak parçasının içinde yer aldığı Ortadoğu cehennemi, ortaya çıkan her sorun, beraberinde baş döndürücü gelişmeleri ve sürprizleri de getirmeye devam ediyor. Bu gelişme ve sürprizlerin ortaya çıkması, beraberinde siyasal doğum sancılarını da atbaşı tetikliyor. Siyasi stratejistler, sosyologlar ve felsefeciler, Ortadoğu'da olası gelişme, siyasal alt-üst oluşlar ve sürprizler üzerinde sıkça tartıştıkları bir konu. Bu zorlayıcı sorunlar, adı geçen siyasal ve toplumsal konulara gebe olan Ortadoğu'nun doğum sancılarının zorlayıcı bir şekilde tetikleyerek bu sorunların prematüre (Erken doğum) bir durumla sonuçlanacağı gibi görünüyor. Dünyanın siyaset, ekonomi ve teknoloji tekelini ellerinde bulunduran küresel güçler ve bölgesel etkili güçler, hesap ve kitaplarını bu olası senaryolar üzerinden yapıyorlar. Her birinin A,B ve C planları vardır. 21. YY da, hala bütün insani haklarından mahrum bırakılmış Kürtler, kendi katilleri ve ulusal hak gaspçılarının değirmenlerine su taşımanın taşeronluğunu sürdürmeye devam ediyorlar.
Bir kaç gün önce,1999 yılında yakalanarak Türk devletine teslim edilen PKK lideri Abdullah Öcalan'ın mahkemeye sunulmak üzere hazırlanmış ifadelerini okudum. Buna "ifade ve savunma" demek yanlış ve zorlamalı bir ifade. Açıkça samimi bir şekilde İtirafları sıralamış. Daha önce bu itirafların bir kısmı kamuoyuna yansımıştı. Bu itirafname yaklaşık 15 sayfa. Okurken şahsen şok oldum. Bu kadar tezat ve çelişkileri içinde barındıran bir ifade insanları hayrete düşürüyor. Örgüt kurarak, bir ulusun temel insan haklarını gasp eden bir devlete karşı baş kaldırmış, o ulusun özgürlük ve bağımsızlığını hedeflediğini defalarca yazılarında ve görsel medyalarda beyan etmiş birinin görünürde "düşman" olan o devletin eline geçince, "çok yanlış yaptığını, bazı şeylere mecbur kaldığını, yeni bir sayfa açarak, devletine hizmet etmeye hazır olduğunu, bu ülkeyi bölmek isteyenlere kahraman ordu ile birlikte tepelerine binmeye hazır olduğunu (!!??)" itiraf eden veya etmiş başka bir örgüt lideri var mıdır? Adı geçen bu ifadelerin Öcalan'a ait olduğunu bilmeyenler bu tutanakları okuduklarında onlara; "Sizce bu sözler kime aittir?" diye sorulduğunda; "MHP ve Bahçeli'nin sözleridir" der. Bende derdim.
Her Kürdün bu ifadeleri mutlaka okumaları lazım. İşin şaşırtıcı ve bir o kadar da ilginç olanı, yıllarca Kürd/Kürdistan konusunda kafa yormuş, mücadele vermiş, bedel ödeyerek işkencelerden geçmiş insanların çıkıp "Seroka ilaç vermişler heval. Sömürgecilerin taktiksel oyunu bu. Propagandalara inanmayın" saçmalıkları yumurtladılar, Kürtlerin çoğu da bu masala inandı. Ben bir doktor olarak, bu konu hakkında dilimin döndüğü kadar dillendirilen bu masalları bilimsel yönleriyle anlatmaya çalıştım. Ama insanları bir türlü inandıramadım. Evet bazı ilaçlar, bilinçaltı yerleşmiş normalde açıklamadıkları ve açıklamak istemedikleri niyetlerini entelektüel bilinç geçici baskılandığı için adı geçen bilinçaltı niyet ve dürtüler kişinin ağzından dökülüverir. Bu ilaçlar, bilinç ve entelektüel merkezi olan frontal korteks üzerinden prefrontal bölgeyi baskılayarak etkisini gösterirler. Yani bu ilaçlar, tersi olan bir işlemi hiç bir şekilde yapmazlar. Yapmaları da zaten mümkün değil. Öcalan hikayesinde anlatıldığı gibi bir ilaç kullanılmışsa, bu itiraflar onun bilinçaltı niyetleridir. Yani müritlerin arzuladıkları gibi şöyle bir ilaç yoktur. "Ben bunları kandırayım, köprüden geçinceye kadar onları oyalayayım" diye. Bu düşünce zaten bilincin açık olduğu durumlarda olabilir. Entelektüel bilinç geçici olarak devre dışı kaldığında, kişinin söylediği her söz, onun bilinçaltı birikmiş niyetidir. Bu bilimsel mantıksal ilişkiyi ne yazık ki insanlara inandıramadım.
Ortadoğu'daki bu hızlı değişim ve dönüşüm, Kürt nüfusunun yarısından fazlasını barındıran Kuzey Kürdistan'da ne yazık ki şu an dağınık, örgütsüz bir şekilde yakalandı. Ve 2. ikinci yazık olan durum, Kürtlerin ulusal özgürlüğü ve onurlu bir statüye kavuşmak adına Kürtleri kandırarak onları arkasına almış soğuk savaş eseri totaliter örgütün vesayeti altında olmasıdır. Kürt laik ve seküler kesimlerinin önemli bir bölümü demokrasi ve özgürlük karşıtı totaliter solculuk ve Kemalizm adına, diğer çoğunluk bölümü Muhafazakarlık ve din adına Kürt ulusal sorununu sulandırarak anlamsızlaştırmaya çalışanlardan oluşuyor. Bu iki kesim de ne yazık ki Kürt siyasal alanını %95 işgal etmiş bulunuyor. Laik ve sekülerlik adına Kendi celladına aşık (Mustafa Kemal) Muhafazakarlık ve dincilik adına da "Müslüman kardeşliği" adına bu inkar ve zulüm devam ettiriliyor. Bir Kürt alimine bu çelişki sorulduğunda; "Xelq li dinêxwe suvare, berbi cennetê diçe, Kurd, dînêwan liwan sivare, wan berbi cehennemê dibe" (Diğer halklar, dinlerine binmiş güzellik ve refaha doğru koşuyorlar, Kürtlere zorla kabul ettirilen dini Kürtlere bindirmiş, onları cehenneme doğru sürüyor) çok anlamlı ve isabetli bir söz. Kuzey Kürtleri, işte bu şartlar altında Ortadoğu’daki bu değişim ve dönüşüme gidiyorlar. Demokrasi, özgürlük ve Kürt ulusal haklarının savunucuları hem azınlıkta, hem de bu konuda öne çıkan mevcut parti ve oluşumlar, tüm yönleriyle yetersiz durumdalar. Umut, hem örgütteki ve hem de yasal parti içindeki yetenekli, donanımlı, samimi ve kararlı Kürt ulusal bireylerin harekete geçerek inisiyatifi ele geçirmeleridir. Peki bu mümkün olur mu? Onu zaman gösterecek. Bu süreçte, Amerika ve İsrail'e düşmanlıkla hareket eden Kürt, hiç bir şekilde Kürt değil, o aklını peynir ekmekle yemiş demektir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.