Türk devlet aygıtı, etnisite ve inançların doğasına aykırı kurulmuş sömürgeci, yozlaşmış bir sistemdir. Kürdlerin bu yozlaşmaya karşı başlattığı ulusal kurtuluş mücadelesi Türkiye \'halkları tarafından evrensel bir direniş kabulu ile sahiplenilmezse, toplumsal çöküş, etnik ayrışma ve politik ekonomik istikrarsızlık ağırlaşarak devam edecektir. O nedenle Türkiye tipi totaliter rejimler, siyasi, ekonomik bunalımı, baskı altında nefessiz kalan halkın yurtaşlık bilinciyle kendisine karşı çıkmasını terörist, bölücü paranoyasıyla tanımlaması trajik bir akibetin çöküş bekleyişiyle sunuçlanır. J.J. Rouseau, yönetenle yönetilenin antigonist pozusyonunu şu kısa cümle ile ifade eder \'\'iki taraftan biri yükümlülüklerini yerine getirmezse önce toplum yozlaşır, sonra devlet çöker.\'\' belirlemesinde bulunur. O nedenle burjuva yönetimlerde toplum çıkarlarınında gözetilmesi gerektiğini yönetenle yönetilenin sözleşmesiyle savunur.
HDP eski eşgenelbaşkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye\'nin demokratikleşeceği, ütopyasıyla dil, din, ırk ayrımı olmaksızın toplumsal eşitlik bazında Türk ve Kürdlerin ayni haklara sahip olmasını savunması, Pan-Türkizm devletinde bölücü, terörist olarak karşılanırken, Kürd siyaset cephesindende politik bir akılla sahiplenilmedi. Selahattin Demirtaş\'ın, içinde bulunduğu sömürgeci sistemin siyasi ortamından kaynaklı çift taraflı tazik altına alınması dikkate alınmadan, yanlışları doğrularından baskın hale getirildi. Yaratıcı ediminden kaynaklı Liderlik vasıflarından rahatsız olanlarla, kendisini devletin adamı gibi gösterenler ayni kulvarda buluşuyorlar. Subjektif niyet bir tarafa bırakılırsa birbirinden farklı görünen veya homojen olmayan bu tip siyasi algı ve tutumlar sonuç itibariyla Kürdlerin üzerinde ortaklaştıkları değerlere karşı duruyorlar.
Çoğumuzun hayatı toplumsal eşitsizliğe karşı mücadelede geçmesine rağmen ve halen birbirini farklı fikirlerinden dolayı olduğu gibi kabul etmeme üzerinden siyaset yapılması çelişki olmaya devam ediyor. Görülen o ki, kırk yıl siyaset sahanesinde olupta hatırı sayılır bir siyasi temsile sahip olmama halinin muhasebesi yapılacağına kırk yıllık varlığını bir övünç kaynağı yapan ve varlığını diğer partilerin düşmanlığı üzerinde idame ettiren \'\'parti ve liderler\'\' sorgulanmadan veya bu tip parti ve anlayışlar aşılmadan ulusal birliğin oluşmasıda zorlaşır. Siyasetle hemhal olan herkes bilirki milli bir davanın sorumluluğu farklı siyaset ve düşünceleri ortak bir deklarasyon temsiliyle dünya devletleri nezdinde muhatap bulduğu ölçüde dikkate alınır. Kürdistan ulusal bağımsızlığı, parti, örgüt, lider ve ideolojiler üstü kapsayıcılığı olan ve özü coğrafik, etnik milli bir davadır. Çözümü toplumsal temsil ile birlikte uluslararası diplomasi, lobi çalışmalarıyla başarılır.
Siyaset felsefesinde öngörü, politik akıl ve sonuca odaklı olma dengesi gözetilmezse istenilen temsiliyet oluşamaz. Doğal olarak işgal altında olan Kürd ulusunu temel dinamiklerinden uzaklaştırır ve ezen ulusun iktidar ihtiyacının aracı haline getirir. Hiç şüphesiz işgal altında olan Kürd ulusun Milli Demokratik Devrim stratejisiyle donanmak ağır bir sorumluluktur. Grupçuluğu aşamayan ve kitlesel bir güç olmayanlar kadar olanlarında hali içler acısıdır. Sonuç olarak Halkların Demokratik Partisi, HDP\'ninde, geldiği durum budur. Sömürgeci, sömürge iliskisine mahkum edilmiş Kürd ulusun kurtuluşu egemen ulusun genel krizine bağlanarak demokrasi mücadelesine indirgenmiştir. Dolayısıyla anti sömürgeci stratejide ortaklaşmayan Kürd partilerin parçalı duruşu ve ulusal dinamikler temelinde örgütlenememeleri halk nezdinde umutvar olmayan ciddi bir güven kırılmasına evrilmiş.
Görülüyor ki, Türkiye\'de Kürdlerin \'\'vatan, millet\'\' seferberliğiyle susturulması Ankara\'nın temel hamlesi olmuş. Zaten kanun, yasa, yargı ve yasamanın bir işlevinin kalmadığı ve onbinlerce mahsun insanın ölüm emrini veren bir devlet geleneğin son bir garabetin artçılarıyla birlikte savunmasız halka karşı zafer kazandığı iç siyaset ve propaganda retoriğiyle bir facia halini almış. Ankara rejimi, Türkiye\'de farklı fikirlere sahip onbinlerce insanı Milletvekili, siyasetçi, aydın, yazar, akademisyen ve Halkın iradesiyle seçilmiş Belediye başkanlarına, yöneticilerlerine kayyum atamış, Başkanlarını rehin almış. Halkın sokak gösterilerini, demokratik taleplerini yasaklayan, Boğaziçi gibi üniversite, akademi camiasında kayyum rektörleri atayan, bu anti demokratik uygulamaları protesto eden ögrencilere şiddetle saldıran Ankara rejimi, çöküşünü Türkiye\'nin çöküşü ile eşit hale getirmiş. Erdoğan rejimi, bu totaliter pozusyonunu türklerin yarısına baskı ve menfaat karşılığında bir biçimde kabul ettirmiş. Ayrıca CHP, İYİ Parti ve diğer irili, ufaklı bütün hakim ulus partilerine ne kadar muhalefet edeceklerininde sınırını çizmiş. HDP\'nin Kürd potansiyeli Türk devletin kırmızı çizgisine oturduğu için sürekli dövüldü ve sümürgeci sistemin bir parçası haline getirilmesi amaçlandı. Diğer Kürdistan\'i partilerde kitleselleşirlerse farklı bir muameleye tabi tutulmayacaklar. Direniş damara sahip Kürd siyasetçilerine, aydınlarına, gazetecilerine iş adamlarına, toplum önderlerine, sanatçılarına ve Ahmet Altan gibi toplumun yüz akı ve insan hakları savunucusu Osman Kavala\'ya tahammül edilemedi. Selahattin Demirtaş gibi seçkin Kürd siyasetçileri rehin alındı. Türk cezaevleri Kürdlerle doldurulmuş. Umudunu savaş, istikrarsızlık ve planlayacağı yeni darbelere bağlayan bir rejim, toplumsal sokak muhalefetin korkusunu yaşamadan iktidarı bırakmaz. Ankara hükümeti, danışıklı döğüş içinde olduğu \'muhalefetle\' birlikte Kürdleri HDP özgülünde kriminalize etmeyi, susturmayı bir plan dahilinde yönetiyor. Bu durumda Kürdler, ulus olmaktan kaynaklı siyasi, statü taleplerini halkın yoğun katılımıyla ittiatsiz, sivil aktivitelerle birlikte işgale karşı tek cephede temsil bulmalıdır. Dilini yasaklayan bir devlette asker ve vergide dahil hiçbir hizmetin verilmemesi demokratik bir insan hakkıdır.
Ankara rejiminin, Kürdlere legal alanı zindana çevirmesine rağmen HDP\'in, Kürd-Türk ayrışmasını \'halkların kardeşliği\' adı altında gidereceğini sanması ve Türkiye partisi olma iddiasını sadece Kürd potansiyeli üzerinde sürdürmesi bir yanılsamadır. HDP yönetiminin, \'Türk\'ün Türkten başka dostu yok\'\' travmasıyla kurulmuş cumhuriyeti \'\'demokratikleştirme\'\' ahmaklığı Kürdlere maliyeti ağır oldu. HDP kitlesi, mevcut yönetiminin hazıra konma kolaylığını bozmazsa Ankara\'nın eliyle kafasına inen sopa olmaya devam edecektir. HDP yöneticilerinin, Türklerin ölüm sesizliğine rağmen Kürd halkını öne sürmelerinin faturası ağır oldu. Türk devleti için bölücülük propagandası baz alınarak ırkçılık daha kolay kışkırtıldı ve başarıldı. Türk cephesinde karşılık bulmayan HDP, Kürd cepesindende kitlesel kopuşlar yaşadı. Bu yanlış siyaset, Ankara yönetimi için ağır bir saldırı cürreti oldu.Ulusalcıların, Erdoğan, Bahçeli rejiminin yıkımını Kürd katliamların devamıyla yaşanacağı bekleyişi boşa çıkarılamadı. Dolayısıyla Kürd meselesine bakışta, Erdoğan rejiminden farklı bir programa sahip olmayan \'\'muhalefet\'\' partilerin, bu ırkçı, iki yüzlü siyasi ahlakszlığı Kürd halkının kırılmasına, diktatörlüğün ise fütursuzca sürdürülmesine zemin oldu.
Türk devleti, Kürdlerin özgünlüğüne ve sahip olduğu ulusal argümanlara karşı katiller üreten bir operasyondur. Malesef Türkler, ekonomik, siyasi bunalımla birlikte devletin bir suç örgütü haline gelmesine rağmen egemenlerine isyan etmeyen, aydınlarını, akademisyenlerini, üniversitelerini ve komşuları olan Kürdleri yalnız bırakan \'\'Laik,\'\' ırkçı, dinci politikalarla kolay yönetilen garip bir toplum halini almış. Kürdlerin dışındaki etnisite ve inançları kollektif hak talebinde bulunamayacak hale getiren Türk devleti, ırkçı ve soykırım geleneğiyle yüzleşmeyi yıkımına yeğlemiş gibi görünüyor. Pontus Rumların ana yurdu Karadeniz bölgesi devşirmelerin ve siyasi islamın ana üssü haline getirildi. Ankara, benzer politikayı son yüzyılda Kürdler üzerinde kurguladı. Özellikle 2014-2015 \'\'barışçıl çözüm\'\' adı altında HDP, PKK manipüle edilerek uygulandı. 2014 Kobane direnişinde, Irak Şam İslam Devleti,IŞİD\' vb. Cihatçı terör gruplarına arka çıkması bu projenin devamıdır. O nedenle Kürdler, CHP, İYİ Parti vb. türk siyasi oluşumların, Ankara hükümetinin, Kürd halkına, direnişçilerine karşı uluslararası cihatçı patronajlığını iyi-kötü polis rolü ile paylaşmalarını iyi not etmeli ve unutmamalıdır.!
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, \'\'Kobane düştü, düşecek\'\' politikasıyla Kürd yurdunu çağ dışı islamın sevk idare merkezi haline getirmeyi hedeflemişti. Ankara\'nın beklentisi Kürdlerin dört bir yanda ayağa kalkması ve dünya kamuoyun karşı çıkışıyla boşa düşürüldü. Sonuç olarak Erdoğan hükümeti, Rojava- PYD yöneticilerini Ankara\'da ağırlarken, \'\'denetimimize girerseniz sizi resmi olarak tanıyacağız ve Suriye rejimini yıkmak için destek vereceğiz,\'\' talebi Rojava yönetimi tarafından reddedilmesi savaş nedeni oldu. Ankara\'nın bu politikası bana İttihat Terakki\'nin Ermeni soykırım yıllarını anımsatı. Bilindiği gibi İttihat Terakki yöneticileri 1914-1915 yılında Ermenilere \'\'biz sizlere haksızlık yapıldığını kabul ettik, partilerinizi serbest bıraktık.\'\'Artık Türklüğün emrine girmeniz gerekir söylemi, Taşnak-Sütyun’un 1914 Erzurum kongresinde Türklüğün emrine girmeyi reddetmesi soykırım gerekçesi sayılmıştı. O nedenle Kobane direnişi TC\'nin riyakârlığını ve Kürdlerin devletsiz yaşatılamayacağını açığa çıkarması bakımında öğretici oldu. Kürdler, yaşadığı her yerde saldırı altına alındı. Güney Kürdistan Bağımsızlık referandumu ile Kürd düşmanlığı zirveye çıkarıldı.
Sonuç olarak Kürdler, kendi topraklarında koloniyalist bölge devletlerin işgali altında yaşamayı hayatı pahasına reddetmiştir. Kitlesel şiddetin, askeri işgalin hüküm sürdüğü ve pantürkizmin taban yaptığı bir atmosferde normal bir seçim ve hak mücadelesinin gelişebileceğine inanmıyorum. Ezen ulus imtiyazını kışkırtarak yöneten Türk devlet rejimleri, parntürkizm ve siyasal islamı, başa baş götürmede bir asırı geride bıraktı. İktidar ile \'muhalefet\' birbirlerine laf yetiştirmekle birlikte ayni hedeflere ateş ediyorlar. Ankara hükümeti, halen muhalefeti Kürd, cemaat ve darbeler üçlüsü üzerinden manipüle ediyor. Akli selim her insanın bildiği, ama dilendiremediği 16 Temmuz \'darbe\' planlamasıda dahil bütün darbeler kime hizmet ediyorsa onun eseridir. Siyaset felsefesinde anti demokratik rejimlerin seçimle gidecekleri bekleyişi bir aldatmacadır. Sömürgecilik ve diktatörlükte demokrasi yoktur. Kitlesel protesto, ayaklanma, isyan ve türlü eylemlikler yapılmadan kötü rejimler alaşağı edilemez. Türk devleti, bütün cephelerde Kürd karşıtı her eylemin başında nöbet tutan karanlık bir elit tarafından yönetiliyor. Bir diğer benzeri ise İran idam cumhuriyetidir. Bu iki işgalci, teokratik rejim, Kürdistan bağımsızlık korkusuyla yaşıyorlar. Irak ve Suriye politikalarında Rusya ile çıkar birliği içindeler. Özellikle Neo Osmanlı ve İttihatçı geleneğin devşirme aygıtı olan pan-türkizm cumhuriyetinin son on yılda Kürdlerle kıyasıya bir savaş içine çekilmesi kendisinden çok Moskova ve Tahrana kazandırmıştır.
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.