Sağda ve solda yer alan siyasi grupların ABD'ye karşı olmalarının nedeni Güney Kürdistan ve Rojava'daki varlığıdır. Bu gerçeği itiraf edemeyenler bağımsız bir ülke olan Ukrayna'yı işgal eden Rusya'yı eleştirmek yerine ABD'yi sorumlu tutuyorlar. Ukrayna’ya çiçek toplamaya gitmiş gibi Rusya'yı haklı çıkarmaya çalışıyorlar. Ukrayna’nın kendini güvende hissetmediği için AB ve ABD'ye yanaşmak zorunda bırakıldığını görmek istemiyorlar. Benzeri nedenlerle Stalin döneminde SSCB'nin sıcak denizlere inebilmek için Montrö anlaşması, Kars ve Ardahan ile ilgili taleplerine karşı NATO'ya girmek karşılığında “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" diyen Türkiye kendisini hiç ilgilendirmediği halde Kore iç savaşına asker gönderip taraf oldu. O gün, soğuk savaş döneminde Türkiye'nin SSCB'ne tavrı ile bugün Ukrayna'nın Rusya’ya karşı tavrı arasında zerre kadar fark yoktur.
Uluslararası ilişkiler karşılıklı çıkar üzerinden şekillenir ve bu şekillenmeye göre dost ve düşman ülkeler belirlenir.
Sağda ve solda yer siyasiler Ukrayna'nın işgaline ve seçimle gelen iktidarını devirmek isteyen Rusya’nın yanında, beka diyerek yer alıyorlar. Bu rezalet yetmemiş olacak ki bağımsız bir ülkenin işgal edilmesini hak görüyor ve açık açık desteklemeleri rağmen "Savaşa Hayır" diyorlar. Bunun adı siyaset değil, en basit tanımı ile siyasi riyakarlıktır. Kendi halkının da tepkisini alan Putin'in Rusya'sı bugün bölgede var olan birçok ülkenin bekası için tehdittir. Bu nedenle Türkiye'den farklı olarak ülkelerde sağ ve solda yer alan partiler Rusya'nı saldırganlığı karşı Ukrayna'nın yanında yer alıyor.
Türkiye binlerce yıldır yaşadığı bölgeye adını veren Kürd'leri "Kart-Kurt" diyerek varlığını yok saydı. Kendi ata toprağında ancak hizmetçi olarak yaşama şansı (M.Esat Bozkurt) tanıdılar. Kürdüm diyeni yüzüne tükürün" diyenler (Cemal Gürsel) artık inkar etmenin mümkün olmadığını görünce bu gün Kürd varlığını kabul etmeyi lütuf gibi sunuyorlar. Her seçim dönemi Ankara'da farklı, Amed'de farklı konuşarak iki yüzlülük yaparlar. Kürd varlığı kabul edilse bile ulus olarak hakları yok sayılır, talep edenler bölücü sayılır.
Kurtuluş savaşında olduğu gibi mecbur kaldıklarında Kürd'lere hep sözler verildi, ama bu sözlerin hiçbiri tutulmadı. Savundukları adalet, demokrasi ve eşitlik gibi haklardan Kürd’ler her zaman dışarıda tutulur. Sorunu görüp çözülmesi için çaba harcayan yetkililerin başına ölüm dahil olmadık işler geldi.
Suriye'de olduğu gibi dış siyasette ABD ve Rusya arasında gidip gelmeler ve kurulan kısa vadeli ittifaklardan ekonomiye kadar olumsuz giden ne varsa tarafsız bir göz ile incelendiğinde nedenleri başında Kürd sorununun olduğu görülür.
Çok ağır bedeller ödendi ve artık gerçekleri görüp kabullenmenin zamanı geldi ve geçiyor. Dünya eski dünya değil. Ezilen uluslarında kendi çıkarlar için tercih edebilecekleri çok seçenekler var. Bu çağda farklı olan etnik ve inanç gruplarını şiddet ve baskı altına alarak asimile etmek insanlığa karşı işlenmiş suç sayılıyor. Bir arada barış içinde yaşamak isteniyorsa, (birlikte, yada komşu) bunun şartlarını ön yargılarını kurtulup empati yaparak oluşturmak gerekiyor. Bunun için de ilk önce yıllardır sonuç alınamayan, bedeli ağır şiddet ile çözüm anlayışına son verilmeli. Zorla güzellik olmadığı gibi zorla birlikte yaşamda olmuyor. Gönüllü birlikte bir yaşam isteniyorsa hayatın her alanında eşit haklar Kürd'ler içinde tanınıp anayasal güvence altına alınmalıdır. Sonra ayrılma yada birlikte kalma kararını vermeyi Kürd'lere, yapacakları referanduma bırakılmalıdır.
KÜRD'LER ENFAL-HALEPÇE VE AMUDİ'DE 283 ÇOCUĞU SİNEMAYA GÖTÜRÜLÜP YAKILMASI GİBİ GÖSTERE GÖSTERE YAPILAN BENZERİ KATLİAMLARA,"KENDİ ÇIKARI İÇİN DAHİ OLSA"HANGİ ÜLKE KARŞI ÇIKIYORSA, JENOSİT AMAÇLI TOPLU KATLİAMLARI TEKRAR YAPMAK İSTEYENLERE HANGİ ÜLKE ENGEL OLUYORSA KÜRD'LER İÇİN DOST ÜLKE ARTIK ONLARDIR.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.