Bireyler normalde kendilerine yakın gördükleri, inandıkları, güvendikleri bir siyasi yapının içerisinde doğal olarak yer alırlar ve ellerinden geldiğince projelerin hazırlanmasına ve yürütülmesine katılırlar, eleştirileri yapıcıdır, yenileyicidir. Neden bu doğal süreç bizde cereyan etmiyor? Yasal siyasi yapılardan biri ya da birkaçı neden kitleselleşemiyor, güç oluşturamıyor? Siyasi yapılar bölgemizin sorumluluğunu üstlenmek istemiyor mu? Bireyler siyasi yapıları kendilerine yakın mı görmüyor, yetersiz mi görüyor, yoksa samimi mi bulmuyor? Sorunun yanıtı siyasi yapılarla bireyler arasındaki karşılıklı güvensizlikte aranabilir mi? Bazı bireylerimiz siyasi görünen bazı yapıları, kitleselleşmiş parti ya da partilerden bir şeyler koparmaya çalışan gruplar/grupçuklar olarak görüyor. Bu kişilerin ‘siyasi yapı görünümü almaları’ da gizli planlarına, hesaplarına bağlanıyor.
Diyelim ki, A partisinin adayları seçimleri kazanmaktadır. Bu partiye yoğun emek harcamış yetenekli partililerin seçimlerde adaylık beklentisi doğaldır ve elzemdir. Peki, A partisinin dışından biriyseniz ve mevki peşindeyseniz ne yaparsınız? Bu durumda, A partisinin dışında bir yapı (B partisi ya da C hareketi ya da D derneği ya da E grubunu) oluşturulabilir ya da birileri öyle bir oluşumda yer tutabilir ve ilk genel ya da yerel seçimde ‘birlik’ adı altında A partisinin listesinde yer alabilirsiniz. Bizdeki ‘birlik’ basit bir kelime değildir, çünkü ‘ulusal’sız olmaz.
İlginç bir pratiği son seçimlerde bir partiden birer vekillik alan iki farklı yapı sergiledi. Bunlardan ilki, eski birkaç arkadaş çevresini siyasi çevre haline getirerek, ‘birlik’ adı altında seçimlerde istediğini aldı. Diğeri ise, yapı içindeki bazı kişi ya da grupların tek kişilik kontenjan için aynı hesabı yapmalarının ya da bu hesabın yapılmasına engel olmak isteyenlerin iç sürtüşmelerinin sonucunda, bir kliğin diğerlerine hakim gelerek seçimlerde teklif edilen vekilliği elde etmesiyle (ve ayrıca ikinci bir kişinin de bir başka partinin il teşkilatına geçişi var) sonuçlandı. O yapıların siyasal perspektifleri ve faaliyetleri sayesinde değil ama içlerindeki birkaç kişinin ‘birlik’ süsü verilerek kişisel hedeflerine ulaşması başarılmıştır. İkinci örnek ile ilk örnek arasındaki fark, ikincisinde çok ciddi ve gelecek vaad eden bir yapının bir vekillik uğruna tamamen çökertilmiş ve toparlanması güç hale getirilmiş olmasıdır. Bu iki örnekteki kişiler seçildikten sonra kendi siyasi görüşlerinin ve tüm yapının temsiliyeti için en ufak bir girişimde bulunmadıkları gibi, seçildikleri andan itibaren kendilerini vekil yapan parti için canı gönülden çalışanlar olarak hizmetlerine devam ediyorlar.
Bir başka vaka olarak; üç siyasi yapı (örneğin A, B ve C yapısı) son referandumda seçmenleri boykota davet etmek için ‘birlik’ yaptılar ancak, referandumdan birkaç gün önce C yapısı bu ‘birlik’ten ayrıldığını deklare etti. Buna rağmen, A ve B yapıları boykot kararını sürdürdü. A ve B yapıları C’den geri çekilmelerinin nedenini sormadığı gibi, C partisinin üyeleri sözcülerinden ayrılma kararının gerekçesini öğrenemedi. C yapısının temsilcileri de boykottan ve bunun için birlikte hareketten neden vaz geçildiğine dair bir açıklama yapmaya gerek görmedi. A ve B yapısı halen de C ile değişik konularda bir araya gelerek ittifaka devam etmektedir.
Son örnek ise birkaç gün önce yaşandı. Kendilerine has farklı geçmişleri olan D ve E partileri, F partisinden bir vekilin ‘birlik’ davetini duyar duymaz, ‘birlik’ için hazır olduklarına dair demeç verdiler. Davetin partiye değil vekile ait olduğu sonradan anlaşıldı. Halbuki, D ve E partisi F partisinden alenen uzak duruyordu.
HANGİ PARTİ ya da PARTİLER?
Birlik kelimesi yerine “işbirliği” daha yerinde bir kavramdır. Sınırları tanımlanmış görev dağılımıyla belirli bir ‘işi’ belirli bir sürede yapmak için, yani ‘iş’ yapmak için bir araya gelmek!
2019’a katılmak için YSK’nın seçime girmeye hak kazandığını onaylayacağı bir partinin olması zorunluluktur. Böyle bir partiniz yoksa genel ve yerel seçimlere bağımsız adaylarla girmeniz gerekiyor ancak bu durumda sayısız sorun yaşanacak, özellikle yerel seçimlerde meclis üyelikleri kazanmak pek mümkün olamayacaktır. Meclis üyeliği kazanamıyorsanız, bağımsız adayınızın belediye başkanlığını kazanması da hiçbir şey ifade etmez.
İlk ‘ulusal’ işbirliği, seçime katılacak bir partide karar kılmak (ya da yeni bir araç parti oluşturmak) ve bu partinin teşkilatlanmasını el birliği ile tamamlamaktır. Siyasi parti, grup ve bağımsız bireyler bu amaçla bir araya geldiğinde, en az 41 ilde ve bu illerin ilçelerinin 3’te 2’sinde teşkilatlanma sağlanabilir. İstenirse bu ‘iş’ bir ay bile sürmeden tamamlanır. Eğer siyasi yapılarımız bu işbirliğini başlatamazsa, buna istekli bir partimizde karar kılıp teşkilatlanma için çaba sarf etmek gerekiyor.
Kendilerini haklı olarak ‘yerli ve milli’ görenlerimizin kendi aralarındaki zayıf ‘birlik’ ilişkisinin güçlenmesinin tam zamanıdır. Bunun yolu kendine güvenmekle ve hamle için hareketlenmekle başlıyor.
YERLİ ve MİLLİ
‘Yerli olan ancak milli görülmeyenler’ millileşmedikçe ‘birlik’ davetlerinin reddedilmesi ve bu kesimlere de ‘birlik’ çağrısı yapılmaması gerekiyor. Yerli olan ancak milli olmayanların ‘birlik’ adı altında mevki teklifini kabul eden milli ve yerlilere karşı mesafeli olmak gerekiyor. Dahası, yerli ama milli olmayanlara ‘birlik’ çağrısı yapanları da dinlememek gerekiyor. Yaklaşan dönem gereği bu tür ilişkilere gidilmesi ‘doğal’ gibi görünse de, en azından kendimizi bu ‘doğal’ ilişkilerden korumamız bile çok kıymetlidir.
Birilerinin kişisel geleceği, vekilliği ya da belediye başkanlığı için ‘birlik’ adını kullanmak seçmenleri kandırmaktır. ‘Birlik’ adını kullanarak seçilen ‘yerli’ler, seçildikten sonra kendilerini seçtiren partinin doğasını hemen benimseyerek ‘milli’ olmaktan kaçınıyorlar. Bu nedenle, en azından bundan sonra bu tür ‘en ulusal birlikçilerin’ istismarını önleyici mekanizmalar oluşturmak gerekiyor.
Hamle yapmak ciddiyet, program, mekanizma, işbirliği ve emek istiyor!
2019 için daha iyi planlar varsa onu deneyelim; eğer yoksa, yapılması gerekenler belli..
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.