Bir kısım Kürd SP, HDP, AKP, MHP ya da CHP’ye çileli, tahrip eden, yıkıcı bir körü körüne ‘karşılıksız aşk’la bağlıdır. Aşkının karşılığını hiç alamasa da; onun geçmeyen ergenlik dönemi kalıcılaşsın diye, onun ihtiraslarını karşılasın diye, iştahını gidersin diye her dediğini yapmakta, her hatasını görmezden gelmekte, illa körü körüne savunmakta ve kayırmakta, ondan uzak duranları ihanetle suçlamakta, başarısızlığın ihanet edenlerden kaynaklandığına emin olup düşmanlaşmakta ve dahası, ona bir paye vermesi, yanında yer vermesi için ona yeni kurbanlar ve enerjiler taşımaya devam etmektedir.
Kimi Kürdün CHP ile ilişkisini Stockholm sendromu ile ilişkilendirenleri, benzer ilişkiyi HDP ya da MHP ile de sorgulamamak için duraksatan nedir? Karşılıksız aşkın ne olduğunu, durdurulamazsa nelere mal olduğunu bilmeyen var mıdır? Aşık olduğunun her isteğini karşılayan, her istediğinde her şeye sorgulamaksızın hazır olanlar (karşılıksız aşkı kitleselce yaşayanlar) ‘Aşkıma karşılık aşık olduğum benim için neler yapıyor, aynı çabayı gösteriyor mu?’ diye sorgulamıyor. Karşılıksız aşka karşı uyarmayana arkadaş, dost diyebilir misiniz? Eğer karşılıksız aşkından geri duramıyorsa kişi; en azından sizi de istismar etmesine, size zarar vermesine engel olmak ve aşık olduğu için sizi araçsallaştırmasını durdurabilmeniz gerekir.
Aşıklıkta sağlam ve sağlıklı zemin ‘karşılıklılık ilkesi’dir. Bir ilişki biçiminde karşılıklılık, plansızlık, açıklık yoksa, bu ilişkiden zararın neresinden dönülse kardır ve bunu başarabilirse, bu vazgeçişin süresini ve vereceği hasarı kişinin birçok özelliği belirler ve etkiler. Karşılık olmadığı halde devam eden kişi uçurumdan uçuruma, ateşten ateşe, boşluktan boşluğa atılır; kendisine yabancılaşır, reel dünya ile bağı kesilir, reel dünya ile kurduğu ilişkiyi aşkının etkileri yönetir ve aşık olduğunu mutlu edecekse başkalarının da aşık olduğu kişiden kaynaklı sorunları yaşamasına ses çıkarmaz ya da doğal iştirakçi olur.
Aşık olunca cazip kazançlar edinilecekse, buna kayıtsız kalmayanlar da vardır. Bu kategoride yer alanlar ise bazı Kürd kişisi, grubu ya da partisi olabilir. Bunlarınki karşılıksız aşk ile değil, ‘çıkar aşkı’ ile ifade edilebilir; aralarındaki eşitsizlik derecesinde bir alış veriş, bir alan razı veren razı durumu vardır. En tehlikeli, ilkesiz ilişki türlerinden biridir. Bu kesim diğer karşılıksız aşıkların aksine, çıkarcı aşıklar olarak karşılıksız aşıklardan daha fazla toplumumuza zarar vermekte, verilen zararın gözden kaçırılmasına neden olmaktadır. Ortada örneğin hendek gibi bir suç var ancak buna suç diyen yok, suçluyu işaret eden yok.
Mesele Kürdlerin aşık olmasında değildir; mesele sağlıklı bağlanmanın tartışılamamasıdır?
Türk İslamını içimizde örgütleyenlerden biri de milli görüş hareketidir? HDP ise Türk sol hareketinin daha doğrusu Türk milli demokratik devrim hareketinin bizdeki örgütlenmesinin adıdır ve bizim toprağımız da, emeğimiz de o hareketin araçsallaştırdıklarındandır. HDP’ye gönlünü kaptırmış Kürdler her şeyini, her şeyimizi feda etmeye hazırken, HDP Kürdler için bir tek kazanım bile elde edememiş; aksine, bize kan kusturmuş, bizi kırımdan geçirmiş kesimlerle arasına mesafeyi hiçbir zaman koymamış, o kesimlerle bir sorunu olmadığını da sergileyebilmiştir, çünkü onlar özü itibarıyla ideolojik olarak aynı kökten gelmektedirler ve o köke saygı duyup sahiplenmektedirler. Bu nedenle, Kürd kayıplarının bir önemi yoktur, onlar için asıl sorun kendileri için Kürdlerin neden daha fazla fedaileşemediğidir. Toprağın üzerindekilerin bir kıymeti yoktur; önemli olan topraktır ve o toprakların gelecekte kimde olacağı ve nasıl idare edileceğidir? Şiddeti kullanmayan her türlü görüşün, hareketin, her kesimin içimizde yer bulmasında da bir sakınca yoktur. HDP’ye eleştiri Kürdlere eleştiri değildir, Mihri Belli’yi de içerleyen bir kesime eleştiridir. Milli görüşün içimizdeki savunucularını eleştirinin Kürd eleştirisi olmadığı gibi. Kürdler körü körüne birilerinin devrimcisi, faşisti ya da mücahidi olmamalıdır. Kısacası, bir kısım Kürdlerin karşılıksız aşk ilişkisi bir yanılsamadan kaynaklanmaktadır.
Garip şeyler oluyor..
İçişleri Bakanlığı Diyarbakır, Van ve Mardin belediyelerine kayyım atama gerekçelerini belgelememekte, atamalar yargı kararına dayanmamaktadır. Bakanlık bu hukuk dışı ve anti-demokratik kararından geri adım atmamaktadır. Bakanlık kayyım atamalarının dayanaklarını ispatlamadığı sürece; HDP’nin mağduriyeti ile iç, dış destekteki artış devam edecektir. Peki, bakanlık/devlet neden bunu sağlar, neden bunu sürükler ve örneğin böylesine dışladığı bir partinin 1 Eylül mitinglerine neden izin verir? İnsanlar yavaş yavaş sokağa tekrar çekilebilsin diye mi? Kim bilebilir?
CHP’nin bölgeye girişinin bir programla yürütüldüğünün işaretleri var; HDP’ye açıkça sağlanan sözlü ve yazılı destekler, destek ziyaretleri ve bölgede CHP’nin görünür olmaya başlaması, CHP ziyaretine iktidar ve diğer partilerin sessiz kalması güçlü işaretlerdendir.
HDP kapatılsa da, kapatılmasa da seçmenlerini CHP’ye alıştırıyor. Bu süreç İstanbul’la başlamış ve devam etmektedir. HDP’li ya da HDP’siz; CHP’nin, HDP’nin minnettar eliyle görünür olmasının başlangıcı olan günleri izliyoruz; Mem ile Zin’e ve onların aşkına hiç benzemeyen ve onları istemeyen! Karşılıksız aşk neler yaptırıyor!
Tam da beklediğim gibi, heyecandan ’16 milyon İstanbullunun selamını getiren’ İmamoğlu HDP’lileri caddede değil de belediye binasında ziyaret ederek hem HDP’nin caddedeki eylem tarzını meşrulaştırmamış oldu, hem de zamanı geldiğinde şiddete destek verdiği suçlamalarından kurtuldu. Kemal Burkay Türkiye’ye ilk geldiğinde kendisini karşılayan vali Kur’an hediye etmişti. Osman Baydemir ise, bu kez daha farklı bir yansıtma olarak, Kemal Burkay’a KCK tutuklularının bir fotoğrafını armağan etmişti. İmamoğlu’nun Atatürk fotoğrafı armağanını HDP’liler samimi bir huzurla ve coşkulu bir mutlulukla kabul etti.
Diyarbakır’a Kılıçdaroğlu gelse benzer etkiyi yaratamazdı. Buna rağmen, ‘bu süreci fırsata dönüştürmeliyiz’ diyen İmamoğlu’nun ziyareti CHP’nin tarihte bölgedeki uygulamalarının itirafını ve özrünü akla ve söze bile getirmemiş, CHP’nin değerleriyle, CHP paradigmasının Kürdlere yaklaşımıyla, geçmişin tüm mirasını gizleme gereği bile duymadan, onuruyla, tüm benliğiyle ve hiç değişmeden, değiştim bile demeden tekrar bölgeye giriş yapmasına olanak sağlamıştır.
CHP’nin tarihsel kimliği, karakteri ve pratiği ile tutarlı tavır ve sözlerinin eşlik ettiği ziyareti, HDP tarafından bir Kürd temsiliyeti ile mi karşılanmıştır? Kayyımların Kürdlere karşı yapıldığını ve Kürd ulusal kongresinin toplanmasını gerektirdiğini bize karşı öne süren HDP, CHP’nin ziyaretinde bunları dile getirmediği gibi; o görüşmede HDP’nin Kürdleri temsil ettiği, Kürt tarafı gibi davrandığı iddia edilebilir mi? Dilimizin, sembollerimizin, talep ettiğimiz hakların, tarihsel kişiliklerimizin görünmez kılındığı bir ağırlama söz konusuydu. Kendine has Türk solu, bir başka ama yine kendine has Türk solunu ağırladı, o kadar.
Sorun HDP’nin hala bir Kürd gibi davranmasını bekleyen, davranmadığı için hayıflanan, davranması için yalvaran, tüm yakarışları aşığı tarafından yanıtsız bırakılan karşılıksız aşıkların trajedisindedir. Yakın plan karşılıksız aşıklar için trajedi, uzak plan yürütücü akıl için komedimsi bir başarıdır.
Yaşanan sorunların kaynağı kayyım atanması değildir; sorun, Türkiye’nin demokratikleşmemesi ve Kürdlerin nasıl yaşamak istediği sorusuna Kürdlerin yanıt arayamamasıdır.
Artık CHP zamanı..
HDP kapatılsa da, kapatılmasa da bölgeye CHP’nin girişi sağlanmaya çalışılmaktadır. Gerçekte HDP her zaman CHP’nin hamiliğini istemiştir ancak CHP şimdi şimdi bu hamiliğin işaretini vermeye başlamıştır. Peki neden?
Bölgede yaşayan Kürdlerle bölge dışında yaşayan Kürdleri ayrı değerlendirmek gerekiyor. Günümüzde süren planlı programlı süreç bölgede yaşayan Kürdler içindir, ancak bölge dışındaki Kürdleri de etkisi altına almaya devam edecektir.
CHP’nin, İyi Parti’nin, MHP’nin, VP’nin Mustafa Kemal’den utanması mı bekleniyor? Türkiye’nin ve Türklerin Atatürk’ü unutması mı bekleniyor? Bu garip bir istektir. Türkiye’nin değerleri tartışılmamalıdır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ve ardıllarının yaptıklarının Türkiye’nin, Türklerin, Türklüğün zararına olduğunu kim iddia edebilir? O halde, elbette Mustafa Kemal’den gurur duyulacaktır. O zamanda da, bu zamanda da siz Kürdleri ve bir zamanlar beraber yaşadığınız diğer toplumları koruyabildiniz mi? Kürd toplumuna zarar verici, benliğini yitirtici uygulamalara karşı direnebildiniz mi? Dünyanın şimdiki ruhuna uygun, ilerici bir yapılanmaya sahip misiniz, böyle bir yapı için çaba sarfediyor musunuz, kafa yoruyor musunuz? Böyle olmayan ama içinizde yer etmiş yapıların pasif kalmasını sağlayabiliyor musunuz? Hayır mı, o halde karşılıksız aşk yerine, karşılıksız aşık olmak yerine, belki bir gün karşılık verir demek yerine, aslında o da aşık da koşullar böyle davranmasını dayatıyor demek yerine, hatta başkasının aşkını eleştirmek yerine, karşılıksız aşık olduğunuzun başkasıyla karşılıksız aşkına hayıflanmak yerine; ‘karşılıklı aşkınız’ yoluyla kendi geleceğinizi inşa etmek zorundasınızdır. Bunu yapmadığınız sürece edilgensinizdir ve başınıza gelen her dayatmayla, kötülükle, zorbalıkla yaşamaya mecbursunuzdur.
Karşılıksız aşığa, aşığı da saygı duyamaz. Eğer siz bile bile karşılıksız aşkınızı devam ettiriyorsanız, aşık olduğunuzun insafına kalmışsınızdır. Bir aşkta, hele karşılıksız bir aşkta, karşıdakine irade teslimi körleşmeye ve köleleşmeye yol açar.
Kürdler yaşadıkları bu karşılıksız aşkın, tek taraflı aşkın ‘imkansız aşk’ olduğunu kavramak ve kendine çeki düzen vermek zorundadır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.