James, yargıcın bu kararına itiraz edebilir mi? Üstelik İngiliz olduğundan, “Kürdüm diye cezalandırıldım” da diyemez! “Devlet kendi vatandaşını demokrasi, barış istediği için cezalandırır mı?” da diyemez! Neden diyemeyeceğini yargıç James’e net özetliyor: “PKK is "a terrorist organisation and you knew it". (Türkçesi: PKK terörist bir organizasyondur ve siz bunu biliyordunuz.)
Mahkeme, James’i PYD yüzünden değil, “PKK yüzünden” cezalandırdı. Buradan çıkan sonuç şudur: PKK sadece içeride engel değildir, uluslararası toplumun her düzeyde desteği için de engeldir.
Türkiye de benzer olarak: “Biz bir Kürdü Kürd olduğu için yargılamıyoruz, terörizmle bağlantılı olduğu için yargılıyoruz” diyor. Örneğin, Afrin’deki ve Afrin için yapılan gösterilerde ısrarla Öcalan posterleri taşınmasını da gerekçe yapan Türkiye Afrin’e giriverdi. Güney’de olanlar zaten yıllardır devam ediyor.
Türkiye, Öcalan ve PKK’yi yasaları çerçevesinde terörist olarak kabul etmiş mi; evet, etmiş! Bir Türkiye vatandaşı bu yasaları ve cezaları yok sayabilir mi; sayamaz! Türkiye’nin HDP’ye PKK gibi davrandığını bilmeyenimiz var mı?
PKK silah ve patlayıcılarla şiddet uygulayan, yargı ve denetim dışı “illegal” bir örgüt mü; evet! Bu yasadışı örgüt önder olarak Öcalan’ı belirtiyor mu; evet! Öcalan, “ben PKK’nin lideri değilim” diyor mu; hayır, tam tersine “PKK’nin tartışmasız lideriyim” diyor.
Öcalan yargılanırken kendisine “terör elebaşı” denilmesine bir kez bile karşı çıkmış mı? Çıkmamış! Terör tanımına uygun eylemler yapılmış mı? PKK, yaptığı eylemlerin (haraç, sivil ve çocuk katliamları, bombalamalar, bombalı tuzaklar, siyasi cinayetler, mekan ve yol işgalleri vs..) terör kapsamına girmediğini kanıtlayabilir mi, mesela İngiltere’de, Almanya’da kanıtlayabilmiş mi?
Öcalan ve PKK’yi öven, bir güç, bir taraf gibi gösteren, gerekçesi ne olursa olsun eylemleri savunan, sırtını onlara dayayan, hendek hezimeti sonrasında iki kez “sorumluluğumuzu yerine getiremedik, sorun bizde” diyerek özür dileyen; onlarla görüşen, onlarla diyaloga giren, ittifak/işbirliği adı altında yakınlaşan; Öcalan’ı çözümün adresi olarak gösteren, Öcalan’a irademiz diyen herhangi bir kişi ya da parti/partilere Türkiye’nin nasıl davranmasını beklersiniz? İngiltere mahkemesinin Aidan James’e yaptığının aynısını yapmasını beklersiniz. Türkiye’nin bu konudaki yasaları on yıllardır aynıdır.
Bir öğretmen okulda yakasına Öcalan fotografı takabilir mi? Bir maliyeci iş yerinde masasına Duran Kalkan’ın fotografını koyabilir mi? Bir öğrenci Cemil Bayık’ın fotografından defterine cilt yapabilir mi? Bir seçmen oy pusulasında PKK de olsun diye dilekçe verebilir mi? Diyemez, çünkü suç olduğunu bilir. Derse, suç olduğunu bilerek der ve karşılında alacağı cezaya razıdır. İşte tuzak olduğu fark edilmeyen bir püf noktası var: Öcalan’a “iradem” diyen bir siyasi parti PKK gibi ya da PKK adına ya da PKK’nin istediği gibi davranınca da “yasalar” değişmiyor.
Aralık 2015 tarihinde “Hendekteki, barikattaki direnişin nedeni; faşizme karşı katliama karşı duruş ve direniştir.” diyerek, “Halkımızı bulunduğu her yerde bu onurlu, görkemli direnişi sahiplenmeye” davet edenler kimlerdi? Sonuç: faşizme karşı (!) “onurlu, görkemli direnişi sahiplenenler” öldürüldü, gözaltına alındı, tutuklandı, mahkum oldu ya da yurt dışına kaçtı.
Örneğin, bir siyasi parti PKK’nin siyasi kanadıyım derse, dünyanın karşısına dürüstçe, “delikanlıca” çıkmış olur. Böylece, Öcalan ve PKK’yi terörist görmediğini lafı dolandırmadan, açıkça söyler, tüm yaklaşımları, eylemleri kabullenir, savunur; nihayetinde, bunun karşılığında verilecek cezalar umurunda bile olmaz. Ancak, bugün herhangi bir parti “PKK’nin siyasi koluyum” derse, diğer ülkeler o partiyi de terörist kabul eder ve yasaklar.
Bu durumda Öcalan ve PKK’ye mesafeyi netleştirmek gerekir. Öcalan’a “önderlik, iradem”; şiddet uygulayan illegal bir PKK’ye “masum, temsilci” diyen kişi ya da partiyseniz karşınıza yasalar çıkar ve “terörist ya da terör örgütü üyesi gibi davranmak” suçlamasıyla karşılaşırsınız. Ancak bu durumda; gözaltı, tutuklanma ya da mahkumiyet olunca “barışı, demokrasiyi, halkların kardeşliğini savunduğumuz için, Kürd olduğumuz için” açıklamalarını yapmazsınız.
Milyonlarca Kürdün ve Kürdçesinin asimilasyonunda, toplumumuzun yoksullaşmasında, sermaye ve beyin göçünde Apocuların da katkısı vardır. Hendekler ne ise köy yakmaları aynıdır, 6-8 Ekim aynıdır, faili meçhuller aynıdır.
Recep Tayyip Erdoğan, Meral Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli, Doğu Perinçek, Ali Babacan ya da AKP, MHP, SP, İP, CHP’li bir seçmenin Türkiye’nin daha fazla demokratikleşmesi talebi ve çabası onları malından, mülkünden, konforundan, özgürlüğünden etmezken (ki, etmesin de zaten); Apocuların etkin olduğu her yerde Kürdler hep kaybetmiştir.
Kürdler ne yapmalı?
Apoculuk Sözleşmesi gibi çağdışı, feodal, geri, suç üreten bir anlayışla ilerleme kaydedilemediği ayan beyandır. Apocuların dokunduğu her alan yangın yeri oluyor, iflah olmuyor. Apocular, Apoculuk, PKK’nin teröristliği sadece Kuzeyde değil, diğer parçalarda da kazanımların önündeki en önemli engellerdendir. Bugün Güneybatı’da “PKK ile bağın kesilmesi koşulu” açıkça dile getiriliyor. Yarın Güney’e de “PKK’yi topraklarınızdan çıkarın” diyecekler. Kuzey ise “temsiliyet zaafı” yüzünden daha büyük sorunlara ve kayıplara gebedir. Kuzeyliler sayısız hezimete rağmen hala Apoculara karşı ciddiyet, açık ve kararlı duruş sergileyemedi ancak yerel yönetimleri kazanmak için harekete geçildiğinde bu durum değişecek.
1915’in, Dersim 38’in, Maraş’ın failleri nasıl hala savunmadaysa, Apocular da hala kendi geçmişine doğru yaklaşmamaktadır. Apoculuk yüzünden yerel yönetimlerin düştüğü utanç verici durum halen kendileri tarafından sahiplenilmiyor. Kime oy vermiş olursa olsun, Kürd toplumunun yerel yönetimde yaşadığı krizin, küçük düşürülmenin, hizmet alma sorunlarının sebebi, gerekçesi oldukları gizleniyor. Yeni bir seçim yapılsa, yine kazansalar, şimdiki iktidar değişse bile yine belediyelere kayyım atanacağı ve devletin bunda kararlı olduğu gizleniyor. Kayyımların AKP’nin değil, devletin politikası olduğu gizleniyor. Kayyım atamaları yüzünden diğer “muhalefete” yakaranlar; yerelin ve yerel yönetimlerin itibarını, gururunu, huzurunu koruyacak yeterliğe, sorumluluğa; yerelin iktidarı gücüne ve psikolojisine sahip olmadığını kanıtlamıştır. Sırtlarını dayayacak bir yapı kalmayınca, “seçmenleri” yerine güncellenmiş “demokrasi güçlerine” yüzlerini çevirmişlerdir.
On yıllardır empoze edilen, karakter haline getirilmeye çalışılan acizlik, korkaklık, sinmişlik elbisesine kimi Kürdler hala sığmamakta, sığdırılmaya direnmektedir. Kürd toplumu hala onurludur, ilericidir, ileridedir ve dinamik bir toplumdur. Yerelin iktidarını elde etmek için elbet bir çıkış yolu bulunacaktır.
Tekrar ediyorum: PKK Kürd topraklarını terk et.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.