Geçen sene de aynı bu sayfada 2016 için yazımı kaleme almıştım. Şimdi ise öylesi karanlık bir dönemdeyiz ki, insan neyi nereden tutacağını bilemiyor. Hani derler ya böyle ilginç takatsiz bir halde ortada kalıveriyor.
Geçen sene de biz Kürtler için hep katliamlar ile geçti. Ondan önce ki senede öyle idi... Hatta devam edersem belki doğumumdan çok öncesine kadar böyle devam edebilirim. Yani hep katliam, hep kan ve ölüm bizimle tarihin yıllarını doldurdu. Bundan kaynaklı iki gündür kendime moral depolamaya çalışıyorum ki 2017 ye moralli, dinç bir şekilde merhaba diyebileyim. Ama ne diyeyim çok zor be arkadaşlar. Yani nereden baksan pis bir durumdayız. Ülke diye bir olgunun yavaş yavaş parçalandığını, içimizden kendimizden nefret eder hale getirilmeye çalışıldığımızı görebiliyorum.
Karşımızda düşman olarak tanımladığımız bütün güçler bizi bizden soğutmaya, nefret ettirmeye çalışıyorlar. Hani haksızda değiller bazen kendimizden nefret eder hâle geliyoruz. Birbirini yiyen çekemeyen, iktidar için sidik yarışı yapan önderlikler tarafından bir o yana bir bu yana çekiliyoruz, kutuplaştırılıyoruz.
Eskiden olsa Türkiye'de bir diktatör var bize bunları o yapıyor der rahatlatırdık kendimizi. Yada İran'da, Irak'ta, Suriye'de var derdik.
Ama bu gerçeklik bazı şeyleri görmemizi engelliyor mu? İşte iki gündür anlamaya çalışıyorum. Dikatatör dediklerimiz sadece karşımızda olanlar mı?
Kendi içimizde ne kadar diktatörler yarattık?
Kendi çıkarlarını, iktidar hırslarını kaç diktatör bizim sırtımızdan tatmin etti, tatmin ediyor ?
Teknoloji dediğimiz bu aletler üzerinden ne kadar kutuplaştırılıyoruz farkında mısınız? bundan 77 yıl önce, bilmem dikkatinizi çekti mi tam 77 yıl önce "The Great Diktator" filminden bir sahnede büyük üstad Charles Chaplin bir konuşma yapıyor ve orada teknolojinin bizi yakınlaştırdığını, birbirimizi duymamızı sağladığını söylüyor. Gerçek amacı bu olsa da bugün birileri o kadar güzel ve ince trolleme ve bilgi karmaşası yaratıyor ki artık sosyal medyanın çivisi çıkmış demek bile az kalıyor.
Ama büyük üstad birde diktatörlere yönelik bir konuşma yapıyor, hatırladıkça bana evet bizim içimizde bunlardan çok var dedirten, 77 yıl önceden bugün ki bizi anlatan kelimeleri kullanan bu üstadı anmadan edemiyorum. Bundan kaynaklı ne Şengal'i yazıyorum, nede Rojava durumlarını. Bizim kendi içimizdeki iktidar sapıklarını yazmamız 2016'nın son yazısı olarak en makul durum olacaktır diye düşünüyorum.
Burada konuşmayı büyük üstada bırakıyorum. Ve içimizde, dışımızda diktatörsüz özgür 2017'ler diliyorum sizlere sevgili dostlar….
"Üzgünüm ama ben imparator olmak istemiyorum. Bu benim işim değil. Ne kimseyi idare etmek ne de ülkeleri fethetmek istiyorum. Elimden gelse, herkese, ister Yahudi, ister zenci, ister beyaz olsun tüm insanlara yardım etmek isterim.
Hepimiz karşımızdakine yardım etmek isteriz. Bütün insanlar böyledir. Karşımızdakinin mutluluğunu görmek isteriz, üzüntüsünü değil. Birbirimizden nefret etmek ve birbirimizi hor görmek istemeyiz. Bu dünyada herkese yetecek yer var. Ve toprak hepimizin ihtiyacını karşılayacak kadar bereketlidir.
Hayatın bize çizdiği yol özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir, ama biz bu yolu yitirdik. Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı, hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve kanın içine sürükledi. Hızımızı arttırdık ama bunun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. Edindiğimiz bilgiler bizi alaycı yaptı; zekamızı ise katı ve acımasız. Çok düşünüyoruz ama az hissediyoruz. Makineleşmeden çok insanlığa gereksinimimiz var. Zekadan çok iyilik ve anlayışa gereksinimimiz var. Bu değerler olmasa hayat korkunç olur, her şeyimizi yitiririz.
Uçaklar ve radyo bizleri birbirimize yaklaştırdı. Bunlar, doğaları gereği, insanın içindeki iyiliği ortaya çıkarmaya, evrensel kardeşliği oluşturmaya ve hepimizin birleşmesini sağlamaya çalışmaktadır. Şu anda bile sesim dünyadaki milyonlarca insana, milyonlarca acı çeken kadın, erkek ve çocuğa, suçsuz insanları hapse atan, işkence eden bir sistemin kurbanlarına ulaşıyor. Beni işitenlere şunu söylemek istiyorum: "Kendinizi ümitsizliğe kaptırmayın." Üstümüze çöken bela, vahşi bir hırsın, insanlığın gelişmesinden korkanların duyduğu acının bir sonucudur. İnsanlardaki bu nefret duygusu geçecektir, diktatörler ölecek ve halktan zorla aldıkları iktidar yine halkın eline geçecektir. İnsanlar ölmeyi bildikleri sürece özgürlük asla yok olmayacaktır.
Askerler! Sizleri aldatan, sizleri köle gibi kullanan, ne yapmanız gerektiğini, nasıl düşünmeniz gerektiğini ve nasıl ölmemiz gerektiğini söyleyen bu zalimlere asla boyun eğmeyin. Sizleri bir hayvan terbiye eder gibi şartlandırıp topun ağzına sürenlere boyun eğmeyin. Kafaları ve kalpleri bir makine gibi olan bu adamlara boyun eğmeyin. Sizler birer makine değilsiniz. Sizler insansınız! Kalbiniz insanlık sevgisiyle dolup taşmaktadır! Nefret etmeyin! Yalnızca sevilmeyenler nefret eder... sevilmeyenler ve anormal olanlar!
Askerler! Kölelik uğruna savaşmayın! Özgürlük için savaşın! St Luke'un İncil'inin on yedinci bölümünde cennetin tek bir adamda ya da bir grup insanda değil tüm insanların içinde olduğu yazılıdır. Siz insanlar güçlüsünüz. Makineleri yapacak güce sahipsiniz. Mutluluğu yaratacak güç sizdedir! Bu hayatı özgür ve güzel kılacak güce sizler sahipsiniz. Bu hayatı olağanüstü bir maceraya çevirecek olan yine sizlersiniz. Öyleyse, demokrasi adına bu gücü kullanalım ve birleşelim. Yeni bir dünya için savaşalım. Herkese çalışma şansı verecek, gençlere gelecek, yaşlılara güvenlik sağlayacak bir dünya için savaşalım.
Zalimler de böyle sözler vererek iktidara geldiler. Ama yalan söylediler! Sözlerini tutmuyorlar. Hiçbir zaman da tutmayacaklar! Diktatörler kendilerini kurtarır ama halkı köle gibi kullanır. Artık dünyanın özgürlüğü için savaşalım, hırstan, nefretten ve hoşgörüsüzlükten kendimizi arındıralım. Sağduyulu bir dünya için savaşalım, bilimin ve gelişmenin bizleri mutluluğa götüreceği bir dünya için savaşalım. Askerler, demokrasi adına birleşelim!
Hannah beni duyuyor musun? Nerede olursan ol, başını kaldırıp bak! Bak, Hannah. Bulutlar dağılıyor! Güneş çıkıyor! Karanlıktan aydınlığa çıkıyoruz! Yeni bir dünyanın eşiğindeyiz. İnsanların nefretten ve gaddarlıktan arındığı yepyeni bir dünyaya yaklaşıyoruz. Başını kaldırıp bak. Hannah! İnsan ruhu kanatlandı ve uçmaya başladı artık. Gökkuşağına doğru uçuyor, umut ışığına doğru uçuyor. Başını kaldırıp bir bak Hannah! Bir bak!"
Charles Chaplin, ABD, 1940
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.