Bu zafer yılları birçok hayatları elimizden almış olsa da, umutları ayakta tutmakta ve atılımları yenilemede birçok avantajı beraberinde getirmekte. Şimdi Kürdistan\'ın bütün parçaları savaş hâlinde iken bu söylem doruklara çıkacak atılımlar, katılımlar olacak ve zafere ortak olmak için herkes elinden geleni yapmaya çalışacak. Bu herhalde bütün devrimsel hareketlerde olan klasik bir durum. Lâkin bu klasik durum her zaman eski söylemler ile devam ettiği içinde umut kırılmaları sürekli yaşanır hâle geliyor. Avrupa\'da yaşayan halkımız belki daha iyi hissediyordur bu durumu. Hersene maddi kampanya startı verilir, evlere kapı kapı gidilir yıllık vergilendirme misali yardımlar toplanır. Ve her sene tevcit pilavı gibi bu sene zafer yılı olacaktır denilir. Halkımız ise her zaman ki mütevazilikleri ile dinler ve ellerinden geleni yapmaya çalışırlar. Tabiî yapmak istemeyenler ise biraz devrimin şiddeti ile karşılaşır ve klasik süreç işler gider.....
Peki bu arada 30-40 yıllık bu zafere ne olur bu bilinmez. Kimi zaman düşmandan kazanımlar alınmıştır bir adım daha yaklaşılmıştır, kimi zaman ise savaş doruktadır kimse zaferi sormaz çünkü kan her şeyi kapatmıştır. Belki zerdüştlükten belki de biraz İslam\'dan kaynaklı kan akıldı mı susuveririz. Saygıdan, acıdan.
Ama burada bir durumda söz konusudur ki; Savaşın en yüksek şiddetinin yaşanıldığı dönemlerde maddi kampanyalarda rekorlar kırılır, katılımlar ona katlanır. Çünkü fedakârlık ile yetiştirilmiş bir toplumun verebileceği yegâne olayı yaşarız. Daha fazla isteriz, daha fazla veririz, yetmez can katarız. Ve bir müddet sonra isteyen istediğinin değil de, tahsilatçının konumuna girer ve öyle hareket eder, mecburi anlatır devrimi, mecburi siyasi değerlendirme yapar, hakkı olan parayı ister. Verecek olan ise susar her seneki gibi dinler, vereceğinin pazarlığını düşünür. Bu heval eski bir arkadaş, çok savaşmış acaba sorumlu mudur? Çok ister.... Bu arkadaş yenidir ateşli inanıyor bu ne kadar ister? Der de der..... Yani devrim burada çaktırmadan güme gider herkes cebe bakar, kasaya bakar....
Hattâ bazen kasalarda hop diye uçar gider sonra da \"gohe xo hejand \" oluverir. Sallanan kulaklar gider, hesaplar sorulur olan gene bizim devrime olur. Yani kısacası hep bizim devrim zorlanır, nedendir hiç anlamam devrim kana doymaz, paraya doymaz, zafere doymaz ama biz hep azına kanaat getirmeliyizdir çünkü devrim kanaat getiremez. Hattâ bazılarımız, komutanlarımız, abilerimiz umutlarını Umuda bağlarlar, umutta bir ara her şeyi alır gider umutsuz beş parasız kalıverilir ortada. Çünkü devrim emaneti de sevmez. Ama biz severiz çünkü inancımızı gaz ile besleriz.
Bunları nerden çıktıda yazdı bu arkadaş diyebilirsiniz. Ama savaşın yanında başka acılarımızda var, sadece unutuyoruz çabucak. Tâbiki en acısı ölümdür, hem ölene hem ailesine hemde çevresine acılar getirir. Ve ben öncelikle canını verene odaklanan olmayı tercih ederim. Dün bu arkadaş ne yapmıştır? Yemekte ne yetiştir? Silahı nasıldı? Ayakkabısı nasıldı? Yani nasıldı der dururum kendime.... Bu arkadaşlarım neden daha iyi imkânlar ile devrimin gerillası, militanı hâline getirilmez diye içim içimi yer durur. Ki güney için değil sadece bütün parçalarda bu imkânlar var iken neden olmaz..... Daha geçen hafta Beytüşşebap \'ta 14 canımızı şehit verdik ve bazıları bu kadar asker öldürülmüşse normaldir deyip durdular. Bunun adı ciddiyetsizliktir. Çünkü olmaması lâzımdı. 14 insan ne baba evinde, nede gerillacılıkta kolay yetişmiyor, aynı şekilde parada kolay kazanılmıyor ve eğer sende varsa bunu sadece amaç için değil, amaç yolunda savaşanlar içinde harcamak zorundasındır. Eğer harcamaz da gömersen, emin olun daha birçok arkadaşıda gömmek zorunda kalırız.
Bir devrimin gerillası demek onun kendisi demektir. Dünyanın en kötü sigarasını, ununu, şekerini. Erzağın en ucuzunu vererek fedakârlık istediğiniz kimse devrimden uzaklaşmaz ama istediğin devrimi de yaratamazsın. Kimse devrim ve gerillacılık yemek, içmek değildir martavallarıyla gelmesin rica ediyorum. Öyle ise koca göbekleri ile iki km’yi arabayla gidenden devrimci olmaz derim bende. Ki herkese ve emeğe saygım var. Ama bugün 2015 te dünyanın sayılı zengin hareketlerinden olan bir gücün silahın en iyisini, tekniğin en üstününü, erzağın ve konumlanmanın en iyisini yapmak gibi bir zorunluluğu bulunmaktadır. Önümüzde kış sürecinde bunlara dikkat edilmez ise korkarım ki halkımız çok daha fazla fedakârlık etmek zorunda kalacak ve zafer 2016 yılına olta atmak zorunda kalacaktır.
Bizler yurtseverler olarak bunları bütün hareketlere duyurmak zorundayız. Aynı şekilde KDP ve YNK içinde benzer sorunlar bulunmaktadır. Misali vermek ise çok kolay. Savaşan Peşmerge güçleri sağlıklı bir şekilde yetiştirilememektedir. Savaşan kan döken bu muazzam gücün aklı sürekli ailesinde kalmaktadır. Çünkü yıllardır maaş ile yaşamaya alışmış olağan üstü bir rakamsal değer bulunmaktadır. Ve şuan maaşlar verilememektedir. Ülkesinden sorumlu oldukları kadar, ailelerinden de sorumludur bu insanlar ama herkes görmesine rağmen bir türlü çare bulunamamıştır. Peki bugün bölgesel hükümet yeni radikal kararlar alamaz mı? Peşmerge güçlerinden olan kişilerin kiralarının ilerde hükümet tarafından ev sahiplerine verileceği ilan edilip, Peşmergenin kira vermeden ailesini geçindirmesi sağlanamaz mı? Yani maaşlar verilene kadar hükümet böylesi bir sistem geliştirse ne kaybeder ki? Burda şu çaldı, bu çaldı tartışmasının bir sonuç getirmeyeceğini bildiğim için bu konuya girmeyeceğim. Ama acil pratik önlemler almak Kürdistan Bölgesel hükümetinin görevidir.
Hem PKK, hemde diğer tüm Kürdistani örgütler bunu benden daha iyi biliyorlar ki artık devrim bize göz kırpmayı bırakmalıdır. Ve bunun için bugün zafer yarın zafer yerine artık somut, pratik durumlar yaratılmalıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.