Acılarımızın Ülkeleştiği, ülkemizin ise kimsesizleştiği bu coğrafyada bizler tam anlamıyla ülkeyi temsil eden konumdayız. Yıllarını savaşın ve siyasetin amansızlığında kazanmış karşılığında ise yitirilmişliğe mahkum edilmeye çalışılan bizler her gün ülkemiz ile birlikte yokluğun çokluğuna tercih edilmekteyiz.
Aslında bugün gerilla alanında ve Türkiye metropollerinde yaşananlar nisbeten bizimde eserlerimiz olmakta. Tabiî bizde de klasik bir durum var ki, iyi olan benim kötü olan senin gibi kolay bir yaklaşıma sığınıp kendimizi olayların dışına atabiliyoruz. Bundan kaynaklı da olsa gerek şuan bir yerde bir eylem olunca ilk etapta hazırlık nasıl yapılmıştır, nerden geri çekilme yapılmıştır, milisler nasıl örgütlendirilmiş, cephane ve pratik malzemeler nasıl aktarılıp temin edilmiştir bunları istemeden de olsa düşünmekte ve beynimizde eylemi bir kez daha gerçekleştirmekteyiz. Bu da bize bir şeyi anlatıyor ki devrimin sıcak deviniminden hâlâ kopmamış, düşmana olan hıncımızı saçma duygular ile değiştirmemişiz demektir. Gerilla yaşam tarzının sadece dağ ile yada şkeftler ile sınırlı olmadığı bizim yaşam pratiklerimiz ile de ispatlanmış durumda aslında. Fakat bu bizim bütünlüğü daha iyi görebilmemize de sebep oluyor. Eksik yaklaşımları, siyasi ile silahlı kanadın çıkmazlarını daha iyi anlamamıza, eskiden düşülen yada düşmüş olduğumuz hataları tekrarlamamamıza yardımcı olmaktadır.
Bugün bir çok arkadaşımız sistemin bir çarklısı olmuş olabilir, sistem içinde herhangi bir dişlide çalışan, çalıştırılan, savaşan yada savaştırılan bir mekanizma halini almış gibi görülebilinir. Ama pratik durum ruhi devinimleri tanımlayamaz. Evli olan birçok arkadaşımız devrim ile aile ilişkilerini birleştirmiş durumdadırlar. Çocukları devrimdeki şehit yoldaşlarının isimlerini almış, ev içinde yoldaşlık değerlerini oluşturmayı amaçlayan bir tablo yaratmıştır. Çünkü devrimci olmak illahi bir ilahi gücün denetiminde olmak yada bir grubun emri altında hareket etmek değildir. Aksine devrimci sınırların ve düşüncelerin aşka uzak olduğu anlar ve mekanlarda karşı duruş sahibi olmaktan geçmektedir. Ama özelde kuzey, genelde ise tüm Kürdistan\'da devrimler partileştirilmiş yani daraltılmış kalıplar içine hapsedilmiştir. Bu kalıplar hangi parti olursa olsun hükme girmeyi dayattırmış dışında kalanı ise yok etmeyi amaçlayan bir ilginçliği getirmiştir.
Son dönemde Güneydeki savaşın aşırı İslamcılar ile özgürlükçüler arasında olduğu inkâr edilemez bir durumdur. Bu özgürlükçülerin parti yada kurumlarının çıkarları ulusal değerlerin üzerine çıkmaya başlamasıyla birlikte güzel ülkemde kan kokusu yıllanmış fahişe kokusuyla karışır hale gelmeye başlamıştır. Düşmanı bitmiş ülkesi kurtulmuş gibi sidik yarışına girer misali birbirine sataşmalar yaşanmaya başlanmış ve yerinde duramayan, düşman yerine kendi içinde birbirini yıpratan durumlar açık etmeye başlamıştır. Burda ilginç olan konu ise kürdün birbirine sataşması değil, düşmanın elinde olan toprak için birbirlerini yemeleridir. Tabiî birbirine vurmakta aşırı ters bir durum ama daha tersi düşmanın elinde olan toprak için benim deme ahmaklığını göstermek daha ilginç değil midir?
Ayriyeten bizim eski yoldaşlarımızın birçoğu bugün Peşmerge saflarında eğitimler vermekte, savaşın ön cephesinde yer almakta ve ailelerini günlerce görememektedirler. Bizlere düşen en büyük görev bu arkadaşlarımızı moralen yüksek tutmak, ailelerini kendi ailelerimizden daha fazla kollamak olmaktadır. Ki onlar bizim geleceğimizi yaratmaya çalışan fedakârlık temsili yoldaşlarımızdırlar. Aynısını gerilla arkadaşlar içinde yapmak boynumuzun borcudur. Lâkin bunu yapmamıza engel olan gerilla arkadaş ve aileleri değil PKK’nin ayrıştıran yaklaşımıdır. Bir arkadaşın ailesine merhaba ettiğimiz an, bu haindir yaklaşımıdır. Amacımız insani ve yoldaşlık değerleri iken töhmet altında bırakılmamızdır. Yoksa bir gerçek vardır ki hem gerilla hemde Peşmerge arkadaşlarımızın aileleri bizim ailelerimizdir. Son süreçte eminim ki Peşmerge içerisinde görev alan arkadaşlar belli noktalarda birbirlerini zorlayan değil destek olan pozisyonlarda olmalıdırlar. Gerilla sürecinde yaşadığımız fedakârlığın Peşmerge içinde yaşam bulması her anlamda ulusal mücadeleye büyük bir destek verecektir. Her halükarda birbirini yücelten durumları korumak zorundayız, Ucuz kendini yükselten yaklaşımların dışında kalmalı buna karşıda mücadele etmeliyiz. İyi bir komutanın ölen yada öldüren değil, yaşayan ve yaşatan komutan olduğunu her zaman hatırlamalıyız. Benim haddime olmayaraktan bunları yazıyorum umarım arkadaşlar anlayışla karşılarlar, ama eski bir arkadaş Çin\'de bile olsa diğer arkadaşına destek olmak zorundadır. Birbirini koruyan, birlikte düşmanı çıldırtan ve korkutan bir üstünlüğü kurmalıdır. Bu da bizim birliğimizden gelmelidir. Farkında olunduğu üzere son yıllarda birliğimizin güçlendiğini hepimiz görmekteyiz. Resmiyeti uzakta olsa, geleceği umutlu olan bir durumdayız.
Bizler bir hiçlikten gelmedik ve hiçliğe gitmeye de hiç ama hiç niyetimiz yok. Güneyde resmileşmeyen halimizi biliyoruz, bunları KDP veya YNK yönetimine söylemeyede çekinmiyoruz. Ama böylesi bir savaş sürecinde kendi bireysel sorunlarımızı Kürdistan \'ın genel sorunlarının önüne koymayı hafiflik olarak görüyoruz. Aynı şekilde PKK\'nin son dönemdeki düşman yerine bizleri araştıran mantığının da farkındayız ama bu zorlu süreçte PKK nin yaklaşımlarını eleştirip düşmana hizmet eden konuma düşmek istememekteyiz. Hele ki kuzeydeki ve Medya savunma alanlarındaki olağanüstü bu durumlarda düşmana hizmet edercesine saldıran olmamak için birlikten yana bir adımın destekçisi olmak için susuyor ve anlamaya çalışıyoruz.
Ama çağrı yapmayı da kendimize bir görev olarak biçmek durumundayız. Kürt savaşına çanak tutan, benim babam senin babanı döver gibi saçma sapan ilişkilere giren herkese karşı devrimci duruşun sahibi olmamız gerektiğini, birlikte hareket etmemiz gerektiğinin farkında olalım. Eski gerillalar olarak böylesi bir savaşın sadece düşmana hizmet edeceğini bilmekteyiz. Gerekirse bulunduğumuz her alanda bunun mantıksızlığını anlatmalıyız. Kuzeydeki halkımızı özellikle bu duruma karşı uyarmalı ve Şengal’in, Kobanê’nin kurtuluşunun birlikten geçeceğini kavratmalıyız.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.