Selahattin Demirtaş ve Seher’in Dramı

(Bu makale 2017 yılında yazılmış bir makale. Bu makaleleri derleyip son kitabım \"Sosyolojik ve Felsefi Aforizmalar\" kitabından bir alıntıdır. Selahaddin Demirtaş\'ın siyasi hayatının bitirilmesi için, oluşturulan komplonun devreye sokularak, jet hızıyla dokunulmazlığının kaldırılması ve hapishaneye konulması ile sonlandı. Bir kaç gün önce, babasını kaybeden Selahaddin Demirtaş ve ailesine tekrar başsağlığı diliyorum)

Gencettin Öner

16.06.2023, Cum | 06:33

Selahattin Demirtaş ve Seher’in Dramı
Makaleyi Paylaş

Selahattin Demirtaş, son elli yılda gelmiş-geçmiş en popüler, dinamik, pratik zekâ sahibi genç bir Kürt siyasetçisiydi. Şahsına özel olarak uygulanan açık ve bariz bir hukuksuzluğa kurban edildi. Çok genç ve heyecanlı olması, yeterli tecrübe ve birikimlere sahip olmaması nedeniyle bilmeden veya gücünün yetmediği hata ve eksikliklerine rağmen Hem Kürtlerde hem de Türklerin bir kesiminde güvenilir bir siyasi figür olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Onun toplumdaki bu teveccühünü yok etmek için hakkında hazırlanan komplonun içinde “yol arkadaşlarım” dediği kesimlerin de içinde yer aldığı kirli bir siyasal komplonun ve ihanetin kurbanı olmuştu. Bu komplo, değişik siyasi kulvarlarda yer alan İmralı, Kandil, HDP de köşe başlarını tutmuş marjinal Türk solu, Ergenekon ve AKP iktidarı el birliği ile dokunulmazlığı kaldırılıp hapse atıldı. Başına gelen -daha doğrusu getirilen- bu siyasal darbe oyunları, derin ve planlıydı. Tutuklanarak cezaevine konulması da hukuki değil siyasiydi. Ona isnat edilen suçlamaların hiçbiri evrensel hukuk kurallarıyla örtüşen somut bir suçlama değildi. Hakkında hazırlanan fezleke ve iddianame de tamamen düzmeceydi. Selahattin Demirtaş, yüzyıllardan beri bu topraklarda süregelen zulümlerin, katliam ve sürgünlerin, sürdürülen yalan ve riyakarlıkların gerçeklerini sempatik ve zekâ ürünü mizahi bir dil kullanarak bu sorunları toplum önüne sermesi toplumu bu konuda düşünmeye sevk etmesi, başta devleti yöneten muktedirleri olmak üzere, kendi mahallesinde ona bir memur gözüyle bakan soğuk savaş eseri totaliter ideolojik örgüt liderlerini ciddi bir şekilde endişelendirmişti.

Selahattin Demirtaş, kendisinin mensubu olduğu Cumhuriyetin kuruluşundan beri çok ağır mağduriyet yaşamış ve halen yaşayan bir milletin haklarını ve hukukunu meşru zeminde ve demokratik siyasi alana taşıma kararlılığını mahcup, çekingen ve birazda korkarak göstermesiyle arı kovanına çomak sokmuştu. Bir taraftan ceberut devleti ve onu yöneten hükümetin şiddetli tepkisini çekerken, diğer taraftan absürt istediklerini yerine getirmek adına ona memur gözüyle bakan totaliter zihniyetli örgüt yöneticilerinin tepkisini çekmişti. Kandilin dinozor yöneticilerinden Duran Kalkan; \"Elde edilen bu başarıyı kişilere bağlamak, yıllarca sürdürdüğümüz devrimci mücadeleye gölge düşürmek demektir. Kaldı ki ortada öyle abartılan bir başarı falan da yoktur\" diyerek Selahattin Demirtaş’ın başarısını övenlere isim vermeden çok sert eleştirilerde bulunmuştu. 21. yy da bir devletin sınırları içinde tutulan, hakları gasp edilmiş mazlum bir milletin hak ve hukukunu silahla, şiddet ve terörle elde edilmenin günümüz koşullarında yerinin olmadığını hala anlayamadılar. Kürtler ulus devlet talebini 1. dünya savaşında ya da 2. dünya savaşının sonunda ya müzakere yoluyla ya da silah yoluyla çözmeliydiler. Olmadı ve Kürtler bunu ıskaladı. Günümüz dünyasında Kürtlerden başka ulusal hakları gasp ve tehdit altında olan milletler kalmadı gibi. Hala geç değil. Ama artık strateji değişti. Kürtler çağdışı kalmış totaliter zihniyetli örgütün vesayetinden kendisini bir an evvel kurtarmalı, genç ve dinamik nüfusunu anlamsız çatışmalarda öldürterek harcayan bu beladan vaz geçmeliler. Ulusal haklarını, dilini ve kültürünü devletin okullarında ücretsiz ve zorunlu eğitim hakkını devlete her platformlarda dayatmalıdırlar. Bunun güçlü bir demokratik örgütlenmeden geçtiği bilincinde olarak gerçek anlamda demokrat bir Kürt partisi etrafında toplanarak demokratik siyasal mücadelesini sürdürmelidirler.

Soğuk savaş eseri totaliter örgütlerin arkasına takılmak Kürtlere büyük zararlar verdiği gibi, sonsuza dek komşuluğa mahkûm oldukları Türklerin düşmanlık ve nefretinin kazanmasına da yol açıyor. HDP\'nin kuruluş amacı, İmralı, Kandil, MİT ve marjinal bir kısım Türk solu ve Erdoğan hükümetlerinin plan ve onayları ile kurulduğu, gittikçe duygusal olarak sistemden kopan Kürtleri \"Türkiyelileşme\" politikasıyla tekrar sistemin içine çekerek entegre etmek için kurulmuş bir parti olduğu yaygın bir kanaat olduğu bilinmektedir. \"Parti\" diyoruz ama bu yapı hiçbir zaman gerçek bir parti gibi davranamadı. Daha çok bir dernek gibi faaliyet gösterdi. Çünkü öyle olması istendi. Eşbaşkanlar da atamayla gelmiş memur yetkisinde kişilerdi. Demirtaş, bu zincire uymadı. Kendi inandığı doğruları dernek görevi gören HDP’nin yol haritası arasına sıkıştırmaya çalıştı. Bu da derneğin görünmeyen sahiplerini çok kızdırdı. Sonuç malum. Siyasal partiler, iktidara gelmek ve projelerini hayata geçirmek için kurulurlar. HDP nin kuruluş misyonu bu saydıklarımızdan epeyce uzaktı. Selahattin Demirtaş\'ın üslubu ve karizmatik kişiliği bu toplumda yıllarca mağduriyet yaşayan başta Kürtler olmak üzere Türkiye\'nin diğer mağdurlarının umudu konumuna doğru bir genişleme trendine girmişti. 2015 seçimlerinde meclise 80 milletvekili göndermişti. Selahattin Demirtaş üzerindeki vesayetin etkisi ve gençliğinin ve tecrübesizliğinin verdiği zafer sarhoşluğuna kapılarak, siyasi rakibini (Erdoğan) mutlak bir düşman şeklinde gören yanlış bir yol izleyerek veya onu buna zorlayanlar korkunç bir siyasi öngörüsüzlükle; \"Seni başkan yaptırtmayacağız\" dedikten sonra, \"AKP ile kesinlikle koalisyon kurmayacağız\" gibi tarihi hataları tekrarladı. 13 yıllık iktidarı boyunca ilk defa meclis çoğunluğunu kaybeden Erdoğan, düşman kardeş olan Fetullahçı tarikat tarafından devrileceğinden korktuğu için çıkış yolu olarak Ergenekoncu derin devlet ve azılı ırkçı parti MHP nin kucağına oturmakta buldu. Oysa kendisine güvenerek oy veren kitleye; \"Maalesef tek başımıza iktidar olacak kadar oy alamadık. Ülkenin can alıcı sorunlarını teşhis etmek, demokratik çözüm yollarını bulmak ve devleti demokratikleştirmek için her siyasal parti ve kişilerle bunları müzakere edebilir gerekirse koalisyon kurabiliriz\" demesi lazımdı.

Diyemedi. Ya da dedirtemediler. Kuruluşundan beri, HDP\'ye eşbaşkan olanlar hep atamayla bu göreve getirildiler. Oradaki duruşları, üstten verilen emirlerin yerine getirilmesiydi. Demirtaş memurluk yetkilerinin üzerine çıktığı için cezalandırıldı. Üstelik, devletin resmi bakışında “Bilinmeyen bir dil” diye anılan Kürtçenin eğitim ve resmi dil olmasını savunmaya çalışması da bardağı taşıran son damla olmuştu. Bu duruş, onu hem devletin hem de kendi mahallesindeki siyasal yol arkadaşları nezdinde çok daha “tehlikeli” ve “güvenilmez” kılmıştı. Selahattin Demirtaş, mahcup ve utangaç bir şekilde şiddet üslubunun dışına çıkarak, mağduriyet yaşayan toplumsal kesimlerin haklarını demokratik ve barışçı yollardan savunmasını esas alması, uluslararası platformlarda bu haksızlıkları dile getirmesi, tanınmış olması ve itibar görmesi bu kesimlerin gözünde “haddini fazlasıyla aştı” homurdanmalara yol açmıştı. Devletin derinlerinden yükselmeye başlayan homurtular yanında, onu emanetçi olarak kendi siyasal ve bireysel amaçları için kullanmak isteyen totaliter örgüt yöneticilerini de aynı endişeyle telaşlandırmıştı. El birliği ile devreye sokulan siyasal konsept gereği, susturulmasına ve toplum nezdinde adının zihinlerde tamamen silinmesi konusunda fikir birliğine varılmıştı.

Her Kürd bireyi gibi, onun çocukluğu ve gençliği de yoksulluk, ezilmişlik ve dışlanmışlık içinde geçmişti. Bu topraklarda sayıları milyonlarla ifade edilen bir halkın, hiçbir statüye sahip olmadığı, toplumsal kimliğinin inkâr edildiği gerçeği, zaten başlı başına bir trajediydi. Her Kürt bireyi gibi, onun da acılarla dolu bir hayat hikâyesi vardı. Kıt kanat ve yoksulluk içinde okumuş ve avukat olmuştu. Belki diğer soydaşları gibi bilinçaltına gömdüğü incinmiş ve ezilmiş buruk kimlik acısını ruhunun derinliklerine gömmüştü. Hukuk fakültesine başlarken, bilinçaltına gömdüğü ezilmiş etnik kimliği ve yoksulluğu, okulu bitirip avukatlık cüppesini giydiğinde, kendine olan yüksek özgüveniyle, temel hakları gasp edilmiş mensubu olduğu etnisitenin haklarını meşru ve demokratik yollardan hukukçu kimliğiyle mücadele sonunda sahip olunabileceğine inanmıştı. Büyük bir umut ve heyecanla başladığı hukuk fakültesini bitirdiğinde, bu haksızlık ve hukuksuzlukların yazılı metin haline getirilmesinde, iktidarı elinde bulunduran muktedirlerin amaçlarına hizmet etmek için sıraya giren, isimlerinin önünde bolca akademik unvanlar taşıyan, hukuk karinelerini darbecilerin onlara hazırlattığı anayasa taslaklarını uluslararası hukuk platformlarda savunan, darbe anayasalarının hukuki metinlerini hazırlayanların hukuk fakültelerinde ders veren, “Büyük hukukçu” “Şöhretli akademisyen” hukuk hocaları olduğu gerçeğini hayretler içinde öğrenecekti.

Hukuk fakültelerinin birinci sınıfında okutulan \"hukuka giriş\" dersinde \"Roma hukuku\" da okutulur. Bu hukuk karineleri, Roma’nın antik çağına ait hukuki uygulamalar olmasına rağmen, günümüz koşullarında modern hukuka ilham kaynağı olmuş birer hukuk normları olarak yerlerini almıştı. Bu hukuk normlarının günümüz koşullarında bile en azından onlara atıfta bulunulduğu gerçeği muhtemelen onda ikinci bir şaşkınlık yaratmıştı. 21.yy’ın ilk çeyreğini devirmek üzere olduğumuz bu zaman diliminde, yerkürenin çoğunluk nüfusuna sahip ülkelerde, hala otoriter ve ceberut devlet yapılanmalarını hukuksal normlara bağlamanın büyük çelişkiler yumağı olarak hala varlıklarını koruması çok düşündürücüydü. 1999 yılında bu örgütün lideri, uluslararası büyük güçler tarafından yakalanıp Türk devletine teslim edildiğinde, gözaltın da ve mahkemede yaptığı samimi itiraflar, amaçlarının Kürtlerin siyasal bir statüye kavuşmasını amaçlamadıklarını defalarca deklere etmişlerdi. Etmeye de devam ediyorlar. Bu çok ciddi bir durumdu. On binlerce genç -yaşlı ne uğurda canlarını vermişlerdi? Örgütün lideri ve kandildeki savaş baronlarının yazılı ve görsel basında ısrarla “Biz demokratik bir Türkiye istiyoruz” argümanları, amaçlarının Kürtlerin inkâr edilen dilleri, kültürleri ve ulusal varlıkları onların umurlarında olmadığı net anlaşılıyordu. Peki 21. Yy da demokrasi için silaha, şiddete ve ölüme yer var mıydı? Soğuk savaş döneminde kalma totaliter örgüt yöneticileri olan PKK ve Kemalist Türk solunu bu çıkış ve performansıyla kızdırmaya başlamıştı. Öngörülmeyen böylesi bir durumun ortaya çıkması, alttan alta bu vesayetçi kesimlerin homurdanmalarına ve tepkilerinin yükselmesine sebep olmuştu. Böylece siyasi hayatının bitirilmesi, siyaset sahnesinden silinmesi için deyim yerindeyse döğmeye basıldı. Tekçi ve ceberut devlet için ciddi bir beka sorunu olan bu durumu çözme işinin şerefini de CHP’nin Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na verilmişti. Jet hızıyla Selahattin Demirtaş’ın dokunulmazlığı kaldırılarak milletvekilliği düşürülmüş ve meclisten yaka-paça alınarak cezaevine konulmuştu.

Selahattin Demirtaş bir politikacı ve insan olarak hitabet yeteneği ve kıvrak zekâsıyla, kısa sürede uluslararası alanda da dikkatleri üzerine çeken bir siyasi figür haline gelmişti. Soğuk savaş döneminden kalma marjinalin bile altında kalmış “sol”, “sosyalist” ve “Komünist” örgütlerin totaliter lider kültüne dayanan vesayetinden saparak, HDP’yi gerçek anlamda bir kitle partisine dönüştürecek bir yola gireceğinin ip uçlarını vermesi, farklı amaç ve planları olan bu kesimleri harekete geçirmişti. Buna müsaade edilemezdi. Öcalan’ın Türkiye’ye teslimiyle üzerinde varılan mutabakat sonucu -Ki ortada dolaşan ciddi iddialardan biri de budur- MİT ve devletin derinine verilen sözler gereği “Kürtleri sistem içinde tutmak, devlet ile olan duygusal kopuşu önlemek, süreç içinde Kürtleri Türkiyelileşme potasında eriterek bu tehdidin bertaraf edilmesi” amaçlayan bir projeydi HDP’nin kuruluş amacı. Bu amaç ve doğrultuda kurulan HDP’nin öngörülmeyen bir şekilde ulusal baskı altında yaşayan Kürtlerin ve Türkiye mağdurlarının emek ve demokrasi talebi, bu yığınları HDP’nin etrafında birleştirmeye yol açmıştı. HDP’nin bu şekilde ilerlemesini, şeffaf, dinamik ve demokratik bir siyasal partiye dönüşmesi kabul edilebilir bir durum değildi. HDP’nin kuruluş amacına uygun hareket etmesi için bu üç ayaklı siyasal vesayetçi güç merkezlerinin denge politikaları korunmalıydı.

Onun için Türk-İslam sentezci otokrat rejim ile eski devletin derini -Ergenekon- kendi aralarındaki gizli anlaşmayla \"Çözüm süreci\" masasını devirerek herkesin eski konumuna dönmesi için bitiş düdüğünü çaldılar. Bu yeni süreçte fatura Selahattin Demirtaş \'a kesildi. Öcalan, PKK/KCK ve devlet arasında sıkışıp kalan Demirtaş, iki tarafı da memnun edemeyince, görünürde düşman olan bu kesimlerin iş birliği ile içeri alındı ve siyasi hayatı sonlandırılmak istendi. Bu hem devletin hem de Öcalan ve Kandil’in işine geliyordu. İdeolojik ve totaliter zihniyetli örgütlerde, rakip kabul etmeyen, putlaştırılmış totaliter lidere alternatif çıkmasına, tahtının başkaları tarafından sallanma tehlikesine hiçbir zaman müsaade edilemezdi. Yetenekli, başarılı ve ufku geniş, çağı iyi okuyan insanların harcanması için, bu yetenekli insanlara bir kulp takıp Ortadoğu’da inandırıcı ve geçerli akçe; “Hain” “Ajan” olmakla itham etmek ve arkasında tasfiye etmektir. Gerek ideolojik ve gerek dinsel İllegal örgütlerin olmazsa olmaz kurallarından biri de bu tür tasfiyelerdir. Bu durum, Rus Bolşeviklerinden devralınan bir komplo geleneğidir. Totaliter diktatörlüğün prototip lideri Stalin’dir. Kendisine rakip gördüğü önde gelen Bolşevik liderlerini; “Partiye ve Sovyetlere ihanet içinde olmak” la suçlayarak, Troçki, Buharin, Zinoviev, Kamanev ve daha nicelerini suikast ve idamlarla tasfiye etmişti.

Siyasi oyunlarla, hukuk dışı ve keyfi kararlarla içeri alınan Selahattin Demirtaş\'ın cezaevinde yazmış olduğu “Seher” isimli öykü kitabı vesilesiyle onun edebi yönüyle de tanışmış olduk. Saz çalıp şarkı söyleyen, Türkçe ve Kürtçe stranlar okuyan, karşısındakileri samimi bir şekilde etkileyen, hitabet yeteneği güçlü, ayrıca yerli yerine oturttuğu mizah anlayışına sahip böyle bir politikacının bu topraklarda serbestçe politika yaparak barınması, elini kolunu sallayarak gezmesine elbette müsaade edilemezdi. Nitekim öyle de oldu. Ortadoğu’nun Müslüman ülkelerinde topluma yön verenler, hep sert mizaçlı, yüzleri gülmeyen, asık suratlı, dediği dedik diktatörleri ve narsist derecede takıntıları olan, liderlere mazoşist bir bağımlılık ve hayranlık var. Bu genç politikacının edebi yönünün varsa eksikliklerinin eleştirisini edebiyatçıların değerlendirmelerine bırakıyoruz. Selahattin Demirtaş\'ın Siyasal hayatı ve kişiliği ile, yazmış olduğu öyküdeki Seher\'in kaderi arasında da kanımca bir paralellik var. Öyküdeki Seher, töre kurbanı bir genç kız. Selahattin Demirtaş ise, siyasal arenanın ayak oyunlarıyla içinde epeyce bildik ve tanıdık simalarında yer aldığı çok karmaşık ve muğlak siyasal bir suikastın kurbanı olmuştu.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

7439 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:13:50:59

Gencettin Öner

Yazarın Önceki Yazıları

İnsanlık Değerlerinin Yerle Bir Edildiği, İnsanlık Erdeminin Çöktüğü Nokta; Soykırımlar 2024 Seçiminin Patolojik Siyasal Anatomisi Üzerine Bir Kaç Söz? Kürt Siyasetçilerin Aymazlıklarına Kim Dur Diyecek? Mertliğin, Onurun ve Yiğitliğin Timsali; Yılmaz Güney Toplumlara 'Hakikat' Diye Dayatılan Sosyal Psikoz ve Sosyal Halüsinasyon Handikaplarından Kurtulmaları Mümkün Olabilir mi? Sekülerlik, Laiklik, Komünizm ve Sosyal Darwinizm Üzerine Felsefi Bir Analiz; Kürtler Bu Kavramları Nasıl Algılıyor? (2) 3 Olgu, 3 Sonuç ve Toplumun Çok Hazin Aymazlığı Sekülerlik, Laiklik, Komünizm Üzerine Felsefi Bir Analiz; Kürtler Bu Süreçte Ne Yapmalı (1) Tarihten Hiç Ders Çıkaramama Sarı Hoca(İsmail Beşikci) Hakkında Birkaç Hayat Anekdotu 'Derin Dewlet Nedır Abê?' Aptallığın Resmi Var Mıdır Acaba? Yalanlarla Zihinlere Kazınmış Ezberlerin Bozulması ve Hakikat 'Xwedê Mırov Kor Neke, Kor Bikejî Kerr Neke' Sosyal Psikoz ve Hakikat 'Cumhuriyet' Nedir? Ne Değildir? 'İlericilik', 'Gericilik', 'Faşizm' ve 'Demokrasi' Kavramları Üzerinde Felsefi Bir Beyin Fırtınası Sivil Katliamları İdeoloji ve Din Kisvesi Altında Savunan Barbarlık 'Göz Bebeği' 'Göz Ağrısı' 'Göz Dikeni' Katliam, yağma, fetih ve işgalleri kutsama, bu kötülüklerin mağdurlarının torunlarının aymazlıkları üzerine Bayramlar; Kimilerine Sevinç ve Mutluluk Vesilesi Olurken, Kimilerine Neden Hüzün ve Yok Sayılma Vesilesi Oluyor? Tabuları Yıkmak Değerli Hukukçu, Hakperest İnsan, Hacı Akyol’un Anısına Saygıyla Toplumsal Hafıza, Mustafa Muğlalı ve 33 Kurşun olayı Sivas Katliamı Üzerine Tekrarlı Bir Hatırlatma Hakikat ve Vicdanla Bağdaşmayan Rutinleşmiş bir İnanç Ezberi; Kurban İnsanlığın Erdemli Olma Yolundaki Uzun Yürüyüşü; Evim mi? Devrim mi? İki Yüzlülük, Riyakarlık ve Yalanlarla Nereye Kadar? 2023 Seçim Sonuçları Üzerine Birkaç Söz… Kaybedenler ve Kazananlar; Neden? Nasıl? Niçin? Yüz Yıldır Kürtlere Dayatılan 'Kırk Katır mı? Kırk Satır mı? ' Anlayışına Ne Zaman Dur Denilecek? Faşist Nobranlıkla Nereye Kadar? Bir Seçimin Sosyolojik ve Siyasal Anatomisi 'Denizler'in Yolu' ve Gerçekler Dersim Katliamı Olguları, Kavramları Çarpıtma Ve Türk Toplum Algısında Karşılık Bulmuş Politik-Şoven Psikoz 23 Nisanı Bayram Havasında Kutlayan Türkler, 24 Nisan Trajedisini de Unutmamalılar Toplumu İnanç Ve Bayrak Dayatmasıyla Terbiye Etmeye Çalışılan Oyunlar Ve Erdemlilik Tarihte yaşananlardan ders çıkaramama ve son hazin siyasi aymazlık Kılıçdaroğlu'nun 'Halil İbrahim Sofrası' Temennisi ve Gerçekler Spor centilmenliği, seri katilleri kutsama ve faşistleşen toplum Coğrafyamızda meydana gelen deprem felaketi üzerine birkaç söz Riyakarlık, makyaj ve yalanlarla nereye kadar? Etnik nefretin aramızdan aldığı güzel insan; Hrant Dink 'Öteki'ye Olan Düşmanlık ve Nefret, Empati ve Erdemliliğe Dönüşebilir mi? 100. Yılına girecek olan otoriter ve tekçi rejimin kalıcı otokrat bir rejime evrilmesine karşı mağdurlar ne yapmalı? 'Kimseye Verilecek Bir Çakıl Taşımız Yoktur' Veya ‘Ya Sev Ya Terket!' Metaforu Üzerine Birkaç Söz Nasıl Bir Anayasa? Sedama bındestîya Kurda azlû bu! Neo-Osmanlıcılık ile Neo-İttihatçılığın 100 yıllık ezeli düşmanlıktan, iktidar ittifakına geçmeleri ve 10 kasım üzerine birkaç söz Cumhuriyet mi, Demokrasi mi? 2023 Seçimlerinde 'vatandaş bekası' için kime ve neye göre oy verilmeli?
x