Şehmus İnsan Ve Doğa Sevgisiyle Güzelleşmişti
28 Şubat 1992 sabahıydı, can alıcı katiller sürüsü için, sabahın aydınlık ışınları dahi engel olma işlevini artık yitirmişti.
Hüseyin Akıncı
26.02.2014, Çar | 19:05
28 Şubat 1992 sabahıydı, can alıcı katiller sürüsü için, sabahın aydınlık ışınları dahi engel olma işlevini artık yitirmişti. Kürt halkının varlığının üzerine üşüşen kanlı katiller sabahın ilk ışınlarıyla Silvan\'ın üzerine üşüştüler. Canına kast edilecek bir Kürt aydını dikizliyorlardı. Eli kanlı katiller karanlık sokaklarında değil de, sabah güneşiyle ışınlanan gündüz gözüyle, Kürt aydının canına kast etme kontratı karanlık odaklarıyla imzalanmıştı adeta. Ölüm ve öldürme timlerinin ellerindeki fermanın da bu sefer Şehmuz Akıncı ismi yazılmıştı.
Peki, koskoca Türk devletini korkutun bu Şehmuz Akıncı nasıl biriydi da ölümüne ferman çıkarılmıştı? Gerçekten ŞEHMUS AKINCI nasıl biriydi? Şehmuz yarınlara emanet edilecek bir erdemli yaşamı nasıl geleceğe aktarabileceğini çok iyi biliyordu. Bu katilleri ürkütüyordu. Çirkin, anlamsız, saçma sapan gerekçelerle sahneye konan oyunların sahneye koymaya çalışan karanlık güçlerin oyunlarına kafa yoran bir Kürt aydınıydı. Şehmuz beynini insanlık için gerekli bir duruşa göre biçimlendiren ve ruhunu da bu duşa göre Kürdistan\'ın gerçekleri ile yoğuran mükemmel bir birikimle olgunlaştırmıştı.
İnsanın aslanlara parçalatma arenası gibi bir sahada, ve özelikle de her türlü çirkinliklerin bir yaşam şekline dönüştürülen bir ortamda, kudurmuş, saldırganlaşmış canavarın amacıyla yüzleşme korkusunu hiç yaşamadan yol almaya devam ediyordu. Çünkü Rahmetli Şehmuz kaderdir diye gösterilmeye çalışan şeyin insanlar tarafında çizilip ve restore edilerek hayata geçirdiklerinin farkındalığını çok iyi bilen biriydi. İşte onun bu gerçekliğiyle bütünleşen bu kişiliği sayesinde olsa gerek, Şehmus toplumsal doğruların ve değerlerin bilince çıkarılmadığı bir ortamda kıvrak zekasıyla bilinç kapasitesini geliştirmişti.
Şehmus , kan ve kemiğin her insan da bulunduğunu, ama her insanoğlunda evrenselleşmiş bir beyin mekanizmasıyla, zulmün karşısında bir çiçek gibi açılan bir yüreğin bulunmadığını yaşayarak öğrenmiş ve yüzleşmiş birisiydi. Dolaysıyla, Şehmus halkının soluk aldığını ama soluk almak canlı olmayı belirlemediğini çok iyi farkına varmış olmasından gerek olsa, anlamsızlaşan hak gasplarına ve hak gaspında bulunanlara karşı bir çözüm bulma gayretiyle, idrak gücüne yol vermeyi bir ibadet şekline dönüştürüp yoğunlaştırmasını bilen biriydi. Rahmetli Şehmus’un içinde bulunduğu koşullar ve ortam zor olmakla birlikte çok engebeli, bin bir oyunun havalarda uçuştuğu böylesi zor günlerde dahi, soluk almakla yetinmeyip, hayallerini süsleyen sevdalarına daha büyük bir aşkla sarılarak, sessiz kalmanın özgürlük amaçlarına ihanet olduğunu diyebilen biriydi.
Şehmus birey bazında dahi olsa siyasal sorunlarla boğuşmanın başlı başına yetmediğini. Böylesi bir yoğunlaşmayı yukardan tabana değil de, tabandan yukarıya yönelmelerle daha köklü bir geleceğe işaret edeceğinden ısrar eden biriydi. Yoğunlaşma ve gelişmenin bir başka önemli temasına işaret etmesi ise, felsefe bilincinin siyasal bilinçle bütünleştirilerek geliştirilmesi gerektiğini de çok mükemmel kavramıştı. Dolayısıyla Şehmus evrenin üzerinde bulunan her madde ve varlık ile birlikte her şeyin kendine özgü bir anlamı olduğunun bilincindeydi.
Zira hala çözülmeyen evrenin sırlarını Rabbimizin varlığıyla anlam kazandırılmaya çalışıldığının farkındaydı. İşte bu nedenlerdendir ki, Şehmus’un sağ duyusu aklıselim ve insani erdemleriyle yoğrulmuş şuur, barbarların vahşi kurşunlarına hedef seçilmesine neden olmuştu. Ve onun içindir ki, Şehmus’un fiziki olarak aramızdan ayrılmasından daha çok, Şehmus’un şuurunda şekillenen anlamları anlaşılır bir şekilde anlamlandırma fırsatı olmadığı için üzülmekteyiz. Rahmetli Şehmus’un hayalinde canlanan ve özelikle de, başkalarının yazdığı oyunda oynamayan, kendisine sunulan oyunu olduğu gibi kabul etmeyecek Kürt aydın portresi çizen bir Kürt aydınıydı.
Dolayısıyla rahmetlinin beyninin arka cephesinde yüzlerce renk ve ses anlam zenginliğinin güzelliklerini içinde barındıran bir çağrı deposuna dönüştürmesine çevirmişti. Onun için anlamsızlığı anlamaya çalışmak ya da olması mümkün olmayanı olura itmek, Şehmus’un en mükemmel tarafı olmuştu. Bu nedenle yaşamı yaşanır hale getirmek rahmetlinin önceliğiydi. Şehmus’un beyni ile yüreği özgürleşerek bütünleşmişti. Şehmus sadece bir yönüyle kendini geliştiren birisi değildi, çok yönlü geliştirilmiş bir insan portesiydi. Örneğin doğa sevgisi müthiş bir sevdaya dönüşmüştü.
Öyle ki Bagok Dağlarında kış hazırlığı için kesilen ağaçlar nedeniyle babasına dahi öfkeyle tepki gösterebilecek düzeydeydi. Yağmurların yeterince yağmamasının katledilen ormanlıklardan dolayı olduğunu, bütün köylere ve köylülere çok ciddi sitemlerle tepki gösterip bu konuda insanlara en doğru bilgilendirdiği ve özelikle de, insanları sevmenin yolu hayvanları sevmekten geçtiğini, Dünyayı sevmenin de, doğayı sevip korumaktan geçtiğini çok iyi bilen ve iyi ifade eden biriydi. Kuzey, güney, batı yönlerinden daha çok doğu tarafını çok sevdiğini o yöne yüzünü çevirdiği an kalp atışlarının çok daha hızlandığını anlatarak ne kadar derinlikli düşünen biri olduğunu ele veriyordu.
Ben ve bir çok yakın arkadaşları nedenini sorduğumuzda ise, verdiği cevapla epeyce etkilenmiştik. Verilen cevabındaysa \"doğuda doğan güneşin ayrı bir güzelliği var olmakla birlikte, benim sevmemin nedeni yaşadığım yön ve yer itibariyle hep doğu tarafıma düşen Mem û Zinê \" Muhammed, Mustafa Barzanî, Meleyê Cizirî ile daha binlerce tarihimizin ahenk taşlarından olanların o yönde mezarları bulunduğu içindir\" demesiydi. Şehmus\'un bu özel sohbetinde de anlaşıldığı gibi tarihine ve özellikle milletine ait olan tarih sevgisinin çok ileri düzeyde olduğunu gösteriyordu. Şehmus’un diğer bir yönü ise sosyalist düşünceye çok saygılı olmasına rağmen demokratik ölçüler çerçevesinde milliyetçiliği daha ön planda tutmasıydı.
Zira rahmetli Şehmus’un beyninde ve kalbinin derinliklerinde Stalin, Mao, Lenin gibilerden önce Ehmedê Xanê’ye, Feqîyê Tayran’nı ve cağımızın son kahramanlarında olan Celaled Bedirhanlar, Mahmut Barzanciler, Şex Saidleri, Seyit Rızaları, Mustafa Barzanileri, ve bu düzeyde olan daha nice kahramanları fotoğraflaştırarak yerleştirmişti. Sağlık hizmetiyle buluştuğu ilk yıllarındaysa özel sohbetlerde \"İmkan olsaydı da şu Kürt halkını olur olmaz aşı olma kampanyalara karşı çok ciddi bir şekilde uyarmış olsaydık çok iyi olacaktı\" derdi. Bu konuda dert yanmasının altında halkına yönelebilecek tehlikeli oyunlara ne kadarda duyarlı ve özelikle de çok yönlü ve çok derinlikli bir düşünceye sahip olduğunu ortaya koymaktaydı.
Hüseyin Akıncı Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
13835 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:11:45:32