Evvela, Ankara rejiminin, mevcut çete ve savaş politikasıyla Kürdleri Türklere boğazlatma ve muhalif sesleri susturma pozusyonuyla bir suç örgütü haline geldiğini belirtmek gerekir. Bu suç halini normal bir devlet gibi göstererek örtüşen mahalefet'de AKP'den daha az suçlu gösterilemez. Çünkü muhalefet, demokrasi ve Kürd sorununda AKP'ninde gerisinde duruyor. Irkçı kafalar muhalefeteyken Kürdlere bir statü ve hak tanımıyorlarsa, iktidara gelince mi tanıyacaklar? Muhalefetin yapmadığını Sedat Peker yaptı. Türk devletinin, büyütüp besleyerek suçlar işletirdiği ve ortadan kaldırma hazırlığı içindeyken kaçırtığı Peker'in, Kürd iş insanlarının, öldürülmesinin, dönemin Başbakanı Tansu Çiller, içişleri Bakanı Mehmet Ağar ve ekibi tarafından gerçekleştirildiğini itiraf etmesi son derece önemlidir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve iktidar ortağı MHP Genel Başkanı Devletbahçeli, organize suç örgütün ortağı olarak açıklanan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya tam destek verdi. Keza grup toplantısındanda ''Sedat Peker'i en kısa zamanda yakalayıp hesap soracağız'' açıklamasında bulundu. Karşı atağa geçen Sedat Peker, ''Hem bir kolunuzu, hemde bir bacağınızı koparacağım''dedi. Ayrıca Peker, ''sınırını aşma'' tehdidinde bulunması Erdoğan'ı panikletti. Türk devleti Peker, Eken, Soylu, Çakıcı ve Ağar gibi çete başlarını cinayet ve katliamlarda kullanma nitelliğiyle (Pontus ve Koçgiri katliamlarında kullanıp öldürdüğü Topal Osmanları anımsatıyor. Sonuçta ''Kurşun atanda, kurşun yiyende kahramandır'' söyleminden feyiz alanların yönettiği bir ülkenin hali bu olur. Susurluk suç örgütü yöneticiliğinden" yargılanan dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, RecepTayyip Erdoğan ve Devletbahçeli'nin suç ortakları ve kara kutuları durumundalar.
Erdoğan, Bahçeli, Soylu ve Ağar; mahşerin dört atlısı misali Türkiye'yi şiddet ve savaşla yönetmeye devam edecekler. Rize, İstanbul gibi şehirlerde onbinlerce AKP, MHP lilerin bayraklı tezahürleri ve devlet protokollerinde ödül ve kırmızı halılarla karşılanan Peker,''vatan haini'' ilan edilmesini kendisine yapılmış bir ihanet olarak açıkladı. Peker, ''hesap soracam ve Süleyman Soylu'nun boynuna tasma takıp gezdireceğim.''dedi. Sedat Peker, rant paylaşımından kaynaklı ihaneti kabulenmeyerek İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Mehmet Agar'ın, savaş baronluğunu, uluslararası uyuşturucu ticareti ve cinayetlerini kısmı oranda açıklamaya devam etemekle tehdit ediyor. Süleyman Soylu ve Mehmet Ağar'ın, Erdoğan ve Bahçeli ile sıkı ilişkileri düşünüldüğünde kara paradan, uyusurucuya, savaştan ihale mafyasına uzanan uluslararası bir devlet örgütlenmesini ele veriyor.
Susurluk ve faili meçhul cinayetlerinde görüldüğü gibi bu devletin sicili bozuktur. Varlığını inkâr, şiddet, işgal ve savaşla idame ettiren Türkiye Cumhuriyetinin bütün yöneticileri suçlu ve krimineldir. Bu sömürgeci sistem ve doyumsuz yöneticileri tasfiye edilmeden temiz bir sahife açılamaz. Sedat Peker'in, skandal ve belgeli açıklamalarına rağmen halen ''vatan, millet bölünmez bütünlüğü'' kullanılarak susurluk gibi hasır altı edilmeye çalışılıyor. Görülen o ki, ırkçılığın iktidar'dan muhalefete ortak bir edimle halka pompalanması toplumu bir sığır sürüsü haline getirmiş. Keza sivil ve mesleki örgütler, duyarli akademisyenler, ögrenciler, emekçiler ve devrimci demokratlar nefessiz bırakılmış. Zaten bir Toplumda muhalefet cephesi ve sokak protestosu yoksa o toplum çürümeye terk edilmiş bir suç örgütü tarafından yönetiliyor demektir.
Halk muhalefet rolünü oynamadan ve Türkiye'nin yarısını oluşturan Kuzey Kürdistan'in, etnik siyasi statüsü kabullenilmeden barış içinde güvenli ve temiz bir toplum vucuda getirilemez. Türk devleti, yazarlarından Milletvekillerine bir kanalizasyon lağımına benzetildi. Sedat Peker, itiraflarının lağım patlaması olarak değerlendirilmesinin gereği yapılmalıdır. Türkiye'de yaşananlar başka bir ülkede yaşansaydı yöneticiler kaçacak delik arardı. Recep Tayyip Erdoğan, her diktatör gibi, toplumun yarısını diğer bir yarısına karşı çöküşüne kadar manipüle etmeye kararlıdır. O nedenle herşeyi kendi rejiminin bekâsına bağlamıştır. Ankara rejimi, susurluktan sonra yaşanan siyaset mafiya ve çete ilişkisiyle bir lağım patlaması olarak değerlendirilmesini yıkımına yeğlemiştir.
Mevcut vaziyetini savaş örtüsü altında Kürd kanını dökerek ve Kürdlere karşı dört cephede savaşarak kamufle etmeye devam edecektir. Sedat Peker, Lağımı patlatma özelliğiyle niyeti, çıkarı ne olursa olsun Türklere yeni bir baslangıç fırsatı sundu. Peker, söz konusu itiraflarla susurluk skandalindan beri ayrıştırılmayan gazetecileri, prof. Yazar ve özel timleride ayrıştırmada bir basamak oldu. Gelinen süreçte Kürdlerin imhasindan birleşenler, milyarların rant paylaşımından ayrıştılar. Türkiye kuruluşundan beri derin devlet ve çete politikasıyla Kürdleri oyaladı ve en ağır bedellini ödetti. Kuzey Kürdistan sistemli bir göçertilme planıyla önemli ölçüde boşaltıldı.Uyuşturucu, fuhuş, mafiya ve çeteleşmeye hizmet eden gruplar yerleştirildi. Kürdler ve siyasetçileri bütün bu yaşananlardan çok ciddi dersler çıkararak milli amaçlar etrafinda birleşmekten başka seçenekleri kalmamıştır.
Medkobal@gamil.com
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.