Kürdistan\'ın neresinde, kiminle, kimlerle konuşursanız, çevrelerinde yapılan katliamlarla ilgili anlatılan çok şey duyarsınız. Her köşenin, her dağın, her vadinin, her nehrin, her mağaranın, her düdenin, her uçurumun. . . Her yerin bu katliamlarla ilgili bir hikayesi vardır.
Coşku vardı, çünkü yapılan davete gelen insanlar, bu anmaya geleceğe baktıkları umutla katılıyorlardı. Neydi bu umut? Yaşadıkları bu kentin mozaiğinde, Ermenilerin büyük bir ağırlığı vardı. Ermeniler bu kentli idi. Bu bölgeliydiler. Bu bölgenin yani Kürdistan Coğrafyasının her yerinde, illerinde, kasabalarında, köylerinde dedeleriyle, atalarıyla beraber yaşamışlardı. Aynı kenti, aynı ilçeyi, aynı köyü, sokağı, caddeyi paylaşmışlardı. . Beraber, gülmüş beraber ağlamıştılar. Bu günleri ve gelecekte tekrar o günler gibi, beraber yaşamanın umuduyla coşkuluydular.
Hüzünlüydüler, Çünkü bu topraklarda yaşadığımız halk bir gün ve onu takip eden günlerde ortadan kaldırılmış, tarihin en acımasız soykırımına maruz bırakılmıştı. Tarihte, güçlülerin, zalimlerin yaptıkları katliam sayısı az değildi. Ama hiç biri, bu denli farklı katliam örneklerine sahip değildi. Toplu kurşuna dizilmeler, boğdurulanlar, kellesi kesilenler, gebe kadınları karnındaki bebeleriyle süngülenenler, inançlarını değiştirmeyip, Müslümanlığı kabul etmediği için taşlarla recm edilenler, uzun göç yollarında takatsizlikten, açlıktan yollarda ölen, yaşlılar, çocuklar, hastalar ve göç yollarında sayılarını azaltırcasına toplu kurşuna dizdirmeler. Bir tek kurtuluş şansı vardır. Oda herkes için değil.
Kafilelerden Kürtler tarafından alınan, çıkarılan kız çocukları. Oda, Müslümanlaştırıp çocuklarıyla evlendirmek için. Ölümler, öldürmeler ve bu coğrafyanın her yerinde bırakılan, yaratılan toplu mezarlar. Toplu mezarlar bazen bir vadidir, bazen de bir nehir yatağı. Bazen kaya oyukları, bazen de yer altı mağaralarıdır. Bazen uçurumların altı, bazen dipsiz Düden’lerdir. Kürdistan\'ın neresinde, kiminle, kimlerle konuşursanız, çevrelerinde yapılan katliamlarla ilgili anlatılan çok şey duyarsınız. Her köşenin, her dağın, her vadinin, her nehrin, her mağaranın, her düdenin, her uçurumun. . . Her yerin bu katliamlarla ilgili bir hikayesi vardır.
Dedem Osmanlı ordusunda 13 yıl askerlik yapmıştı. Hasankalede, Rus ordusuyla yapılan çarpışmalarda yanında beraber askerlik yapan kardeşini kaybetmiş, kendisi de Ruslara esir düşerek Moskova\'ya götürülmüştü. Dört yıl bir Rusyalının çiftliğinde hayvanlarına bakmış ve bir gün kaçmayı başarmıştı. Kafkasya üzerinden, 4 ay 18 gün yayan, genellikle geceleri yol alarak Sultan Şeyhmus\'a (Mardin) ulaşmıştı. Bu yolculuk esnasında gördüğü, şahit olduğu vahşetleri, yürüyüş güzergahında köpeklerin yediği, kokusundan uzaklardan yürümek zorunda olduğu insan cesetleri, yaşadığı onca acılara rağmen unutulmazlarının başındaydı. Nenem ketumdu. Konuşmazdı bu konuları.. Sorduklarımıza cevap vermezdi. \"Kapatın bu konuları, konuşmayın\" Acılıydı. Tüm yaşadıklarını, tüm acılarını içine sindirmiş, adeta bastırmıştı. Kolay değildi elbette. Onca acıyı görüp yaşadıktan sonra bunları bir daha konuşmak. Bunları yazarken bile, Nenemin yaşadıkları bana büyük acılar veriyor. Kahrediyor. İnsana, insanlığa bu acıyı reva görenleri düşündükçe, insanın insanlığından utanası geliyor. Bunu yapanlar, yaptıranlar insanmıydılar? İnsandan böyle vahşi yaratıklar nasıl çıkmış ? Çıkıyor işte. Çıkmış. Öğünerek gittiği yerlerde anlatmayı da marifet saymış. Bunları, bunlardan kimilerini Koçgiride, Dersimde, Ağrı\'da, Sason\'da, Şeyh Sait İsyanında ve en sonda da Diyarbakır 5 Nolu ceza evinde görmedik mi? Kürdistan\'da süren son otuz yıllık savaşta, yine toplu mezarlar, yine sürgünler, faili devlet kaynaklı cinayetler görmedik mi ?
Tarihçiler, yorumcular, Adolf Hitlerin iktidarında, Almanya\'da, Yahudi\'lere karşı yaptığı soykırımın, esin kaynağının 1915 te Anadolu’da Ermeni ve Süryani halkına yapılan soykırım olduğunu söyler, yazarlar Alman şansölyesi Willy Brand iktidar da iken soykırım anıtının önünde dizleri üzerine çökerek Yahudi halkından, Alman Devleti adına özür diledi. Ne kaybetti. ?
Bana göre çok şey kazandı. En başta Dünyaya insan olduğunu gösterdi. Çünkü katliamı yapan, katliamdan sorumlu olan kendisi, kendisinin yönettiği Alman Devleti değildi. Faşist Hitler idi, ve temsil ettiği Faşist ideoloji idi.
Bu ülkeye, yani yaşadığımız ülkeye gelince; Papa 100. yılda bir açıklama yaptı. \"Soykırım\" dedi. Herkes ayağa kalktı. \"Vayyy papa bunu nasıl der ?\" Akabinde Rusya Devlet başkanı Putin, Fıransa Devlet Başkanı Hollande ve başkaları. Allahtan Obama aynı şeyi söylemedi. Yoksa tüm dünyaya savaş ilan etmeleri işten bile değildi. En sonunda, nihayetinde Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan şöyle bir açıklama yapmak zorunda kaldı. \"20. Yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz. \"Başbakan Davutoğlu\'da\" Bütün Ermenileri ve Türk-Ermeni dostluğuna inanan herkesi yeni bir başlangıca katkı yapmaya\" çağıran açıklaması geldi. Ne kaybettiler ? Bence attıkları adım ile geleceğe bir umut aşıladılar. Demek ki, suçlu toplumlar değil, toplumları yöneten yöneticilerdir. Yöneticinin olumlu ve olumsuz açıklaması toplumu iyiye ve kötülüğe yönlendirebiliyor.
Tüm yaşanılanlara, yapılacaklara rağmen, Ermeni halkının belleğine yazılmış olan ve oluşan travmanın silinmesi olanağı yoktur. Devletçe yapılanları kabul etmek ve halklar arasında kardeşliği tekrar tesis etmek, acılarını nispeten hafifletir. İbadetgahlarını, mallarını, kültürel miraslarını ve tekrar kendi anavatanlarında yaşama şartlarını oluşturmak, başta Devletin, sonrada burada yaşayan halkların temel görevidir. Gelir veya gelmezler, o, onların bileceğidir. Yeterki bu Devlet inkar politikasından vazgeçerek, geleceğe doğru yeşerecek umutları yeşertsin.
Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) şunu der: \"Kürdistan coğrafyası yalnız Kürt\'lerin değil. Bu coğrafyada yaşayan Ermenilerin, Süryanilerin, Ezidilerin, Türkmenlerin, Alevilerin ve tüm farklı inançların ülkesidir.” Yukarıda sıraladığım temennilerin tümünün özeti bu değil midir ?,
Son verirken, katliamda Ermenilere yardım etme cezasının idam olduğu o zor koşullarda, sahip çıkan, onları evlerinde saklayan, yardım eden Kürtleri yad etmemek büyük haksızlık olur. Karşılığında rant ve malları için zulme ortak olanları da lanetlememek de aynı haksızlıktır.
28. Nisan. 2015 Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.