7 Haziran seçimlerinde, HDP (halkların Demokrasi Partisi) 80 milletvekili çıkararak iktidar partisi AKP\'nin hesaplarını allak bullak etmişti. AKP, hükümeti kurmak için parlamentoda gerekli sayıyı tutturamamış, koalisyon hükümeti kurmakta işine gelmemişti.
Hürriyet gazetesi yazarı ve CNN Türk tv\'i de program yapımcısı Ahmet Hakan\'ın yapmış olduğu \"tarafsız bölge\" programına katılan Diyarbakır Baro başkanı Tahir Elçi\'nin konuşması, gündeme bomba gibi düştü.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gerek Ortadoğu\'da cereyan eden karmaşık savaş ortamından ve gerek kendi içinde bulunduğu kaotik ortamda, 7 Haziranda yapılan seçimde, siyasal partiler veya çoğunluğu elde eden iktidar partisinin hesabına gelmeyen neticeden dolayı, Cumhurun başkanı tarafından erken seçime sürüklenmişti.
7 Haziran seçimlerinde, HDP (halkların Demokrasi Partisi) 80 milletvekili çıkararak iktidar partisi AKP\'nin hesaplarını allak bullak etmişti. AKP, hükümeti kurmak için parlamentoda gerekli sayıyı tutturamamış, koalisyon hükümeti kurmakta işine gelmemişti.
Seçimden sonra Kürt bölgesindeki savaş kızışmış, kırsaldan kent merkezlerine taşınmıştı. Yakılan ilçeler, ölen insanlar (her taraftan; asker, gerilla, polis, sivil, yaşlı, çocuk) gündemi alt üst etmiş, her kes bunu konuşuyordu. Tüm Türkiye’de ve Kürt bölgesinde seçim ikinci plana düşmüş, ölümler gündemi belirliyordu. Ahmet Hakan\'ın hazırladığı programın gündemi de bu idi.
Bu programa davet edilen Diyarbakır Baro Başkanı ve yönetici arkadaşları program öncesi gittikleri bölgede yaşanan olaylarla ilgili yaptıkları gözlem ve çalışmalarda raporlar hazırlamış, medyaya açıklamalarda bulunmuştular. Hatta Silvan ilçesinde çalışmaları esnasında bir tarama ortasında kalmış, bir tesadüf eseri mermilerden muaf kalmıştılar.
Programın konusu da o esnada Ankara\'da canlı bombaların öldürdüğü 102 insanın ölümü, Başbakanın medyaya yansıyan, bilinen, tespit edilmiş 18 canlı bombanın neden yakalanmadığı ile ilgili açıklamaları idi. Program bu konular ile ilgili başlayıp, konuşmacılar görüşlerini açıklarken, MHP milletvekili Uygar Altan konuyu teröre ve PKK ye endeksledi. Türkiye’deki egemen düşünce, Ankara\'daki canlı bombalamayı da PKK ye yükleme yönünde faaliyete geçmişti. Uygar Altan\'da bunu yaptı. PKK’yi bir terör örgütü, Türkiye\'deki bütün kötülüklerin ve olayların baş müsebbibi olarak anlattı. Konuşma sırası gelen Baro Başkanı Tahir Elçi\'de \"PKK bir terör örgütü değildir. Bazı eylemleri terör niteliğinde olsa bile PKK, silahlı siyasal bir harekettir. Siyasal talepleri olan, çok ciddi desteği olan bir siyasal harekettir. \" dedi. Demez olaydı. Dört konuşmacı Tahir Elçi\'ye saldırıda ortaklaştı ve en sonunda da Ahmet Hakan PKK’nin bir terör örgütü olduğunu ve bütün dünyanın böyle kabul ettiğini, bizlerin de böyle görmemiz gerektiğini söyleyerek programı kapattı.
Yazılı ve görsel medyada her kesin ayaklandığı ve saldırıya geçtiği Tahir Elçi bir gece Diyarbakır\'da, bulunduğu Baro binasından polis tarafından alınıp, İstanbul Bakırköy adliyesine götürülerek, tutuklanma isteği ile mahkemeye çıkarıldı.
Baro başkanı, adresi belli, yeri belli, talimatla ifade alma, almama, gözaltı, mahkemeye çıkarılma,
Bakırköy savcı, hakim tüm bunlar hukukçuların tartışması gereken şeyler. Beni asıl ilgilendiren Tahir Elçi\'nin o duruşu idi. Medya Kürt insanına hep şunu yapmak istedi. Resmi Devlet görüşü ne ise ve biz nasıl istiyorsak öyle konuşacaksınız. PKK’ye terörist diyorsak, sizde terörist diyeceksiniz. Kür\'dün verilmeyen hakkı yok diyorsak, doğrudur diyeceksiniz. Bu devlet Türk\'tür, sizde Türk devletinin vatandaşısınız, Kürd\'lükle ilgili bir talebiniz olamaz diyorsak, sizde doğrudur, öyle olmalıdır diyeceksiniz. İnsanlar eziklik psikolojisine baskılanmış, kendini inkara zorlanmıştır. Televizyon ekranlarına çıkardıkları her şahıs ve siyasetçilere Kürt\'lerin, PKK’nin terörist denmesini dayatmış, kimilerine söyletmiş, söyletemediklerine saldırmış, haklarında davalar açılmıştır. Nitekim geçmişte, onların istemi doğrultusunda hareket eden ve onurlu duruş sergilemeyip kendini zor duruma sokan bir sürü şahıs, şahıslar oldu. Kürd\'lüğünden vazgeçmiş, devletin uslu çocuğu olmayı menfaatleri için kabullenmiş ve televizyon ekranlarından inmeyen, o doğrultuda yardımcı olmak için var gücüyle çalışan kimi şahıslar da herkesin malumudur. Son Tahir Elçi olayının bence en önemli yanı sergilediği duruştur. Sivil alanda aynı tabana dayanan ve altı milyonun üzerinde oy alan bir siyasal partiye bile tahammül edemeyen bu resmi devlet görüşünün temelde yatan tahammülsüzlüğü, Kürt\'lüğe olan tahammülsüzlüğüdür. PKK’nin lideri ile kendisi görüşür, iki buçuk yıl çözüm süreci diye toplumu aldatır, ama bu konuda düşünce belirleyene de acımasızca saldırır, tutuklar, cezaevine tıkar. Nitekim orta doğu ve komşuları ile girdiği siyasal bataklığın temel nedeni de Kürt\'lere karşı sürdürdüğü, hazmetmeme ve gerçeği kabullenememe anlayışıdır. Bu anlayışının faturası, içerde ve dışarıda doksan yıldır ölen, öldürülen binlerce insanın ölümü ve bıraktığı acıdır.
Tahir Elçi bir gerçeğe parmak bastı. Bu gerçeği kabullenmeyen Devletin geçici seçim hükümeti onun şahsında herkese saldırıya geçti. Korku psikolojisi ile herkesi sindirmeye çalışıyor.
Bu anlayış ve tahammülsüzlük devam ettiği müddetçe bu ülkede yaşıysan ne Kürd halkının, nede Türk halkının huzur bulması mümkün değildir. Ne seçim, nede bu anlayışta oluşacak parlamento sorunlara çözüm olmayacaktır.
Ölüm ve getirdiği acının yarattığı ateş, her zaman olduğu gibi düştüğü yeri yakacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.