Mezopotamya ve insan

Günümüzün en kanlı, en vahşi ve iğrenç çatışmaları ortadoğuyu kasıp kavurmaktadır. Bana göre, kimse batılı Emperyalist devletleri suçlu ve sebep göstererek ortadoğuyu mazlum gösterme anlayışına sarılmasın. Suçu ve suçluyu burda arayalım.

Nuri Sınır

31.10.2015, Cts | 09:15

Mezopotamya ve insan
Makaleyi Paylaş

Kürdistan ve Mezopotamya coğrafyası, tarihin en kadim halklarının ve inançlarının yeşerdiği, doğduğu ve yaşadığı bir coğrafyadır. Tarihin derinliklerindeki inançların Zerdüşti, ezdai ve diğerlerinin yanında, tüm semavi dinler burda ve etrafındaki coğrafyada ortaya çıkmıştır. Haliyle tarih boyu tüm bu değişik inançlara mensup halklar, milletler biribirlerine yakın, çok zamanlar da iç içe beraber yaşamışlardır.

Dini inançları orta doğu coğrafyasında egemen olma adına kullanıp çok kanlı dönemlerin yaşanmasına sebep olan, krallar, halifeler, sultanlarda bu coğrrafyada yaşamıştır. Din vasıtasıyla, dini sebep kabul ederek egemen olma anlayışı sadece bu coğrafyada cereyan etmemiştir. Dünyanın bir çok yerinde, tarihin belli dönemlerinde din savaşlara neden olmuş, savaş yaratmıştır. Örneğin Avrupa, bırakın kendi inancında olmayanlarla savaşı, yüzyıllarca ayni dinin farklı mezheplerine mensup halklar ve milletler arasındada çok kanlı savaşlar yapılmıştır. Avrupa\'nın ortadoğuya hakim olabilmesi için çok uzun yıllar Hıristiyanlar için kutsal kabul edilen Kudüs bahane edilerek yapılan uzun kanlı savaşlar tarihin sayfalarında yerini almıştır. Avrupa kendi içindeki mezhep ve din savaşlarına onsekizinci yüzyılda din adamları vasıtasıyla çözüm bulmuş, bilim ve sanayiye yönelerek dünyanın en güçlü devletlerini yaratırken, orta doğu, yirmi birinci asrın bulunulan noktasında mezhep ve din savaşlarına halen devam ediyor.

Günümüzün en kanlı, en vahşi ve iğrenç çatışmaları ortadoğuyu kasıp kavurmaktadır. Bana göre, kimse batılı Emperyalist devletleri suçlu ve sebep göstererek ortadoğuyu mazlum gösterme anlayışına sarılmasın. Suçu ve suçluyu burda arayalım. Suriye ve Irak’ta ayni dine mensup, aynı ortak ibadet alanlarına sahip insanların, ibadet alanlarını havaya uçurarak yüzlerce insanın ölümüne neden olma suçunu, başka şekilde tarif etmenin imkanı yoktur, olamazda.

Suriye ve Güney Kürdistan\'da Kürd\'leri, bırakın müslüman olmalarını, insan yerine koymamaları ve katledilmelerini meşru ve olması gereken fetvaları ile vahşetin ve insan olmamanın bütün örneklerini gösterdiler, İnsanları diri diri yaktılar, sularda boğdular. Yere yatırdıkları küçücük çocukları, erkekleri, kadınları kurşunlarla bedenlerini delik deşik ettiler.

Kadınları ve gencecik kızları kaçırarak tecavüz ettiler, tecavüz ettikleri kadınları, kendileri gibi olan, aynı kültürün sahibi çağın hayvanları denilebilecek yarattıklara para karşılığı pazar kurarak sattılar. Tüm bunlar ve diğer vahşetlerin tümü din adına sürdürdüklerini iddia ettikleri savaş adına yaptılar.

Türkiye\'de aynı dine mensub (yüzde doksan dokuz deniyor, kalan yüzde bir müslüman olmayanlar katliam ve sürgünlerden kurtulandır)dini hanefi mezhebi olan Devletin Kürd\'lere karşı iki yüzylıdır sürdürdüğü inkar ve zulüm politikasını da anlamanın imkanı yoktur. Türkiye ve mezopotamya coğrafyasında zulüm ve eziyet gören yalnız Kürd\'ler değil elbet. Bir arada, beraber yaşayan tüm halkların, dini inançların arasına da egemenler amaçları doğrultusunda düşmanlık tohumlarını ekmiş, yeri geldiğinde onları biri birlerine kırdırmıştır. İnanç açısından kıyıma ve kırıma uğrayan bu halkların ve inançların başında da Ermeniler, Süryaniler, Èzidi Kürd\'ler ve Rumlar gelmiştir.

Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber batı ve karadenizde Rumlar, doğu ve güneydoğuda Süryaniler, gavur düşmana karşı yanında savaşan ve işleri bitince sürgün ve katliama uğratılan Kürd\'ler. Bu coğrafya hoşgörü ve empatiyi yakalamadığı sürece, bu dert ve problemlerinden kurtulamıyacaktır. Ben Havra\'nın, Kılise\'nin, Caminin ve ateştapınağı mı dersiniz güneş tapınağımı, tüm bunların iç içe, yan yan yana bulunduğu, çan ve ezanın aynı anda sesini duyduğum bir kentte, Diyarbakır\'da doğdum. Çan ve ezan sesinin yankılanması hoşgörü ve empati gücüydü. O güç tüm farklı inanç mensuplarını bir arada yaşatabiliyordu.

Ne zamanki o güç ortadan yok oldu, onun yerini kin ve düşmanlık aldı. Kin ve düşmanlıkta ölümlere ve sürgünlere sebep oldu. Bu ölüm ve sürgünler çoğu zaman devlet destekli, bazende yereldeki güçler tarafından farklı inanç mensuplarının mal ve mülklerine sahip olmak için yaratıldı. Bu dertler, bu sıkıntılar halen devam ediyor, bu kafa anlayışıylada devam edeceğe benziyor.

Umudum o empati ve hoşgörünün tekrar yaratılması, hangi dini inanca mensup olursa olsun, her kesin inancı ile yaşamasıdır. O günler uzakmıdır, yakınmıdır bilmiyorum. O günlerin erken gelmesi için mücadele etmemiz gerektiği ve oyunlara gelmememiz kesin. İstediğimiz çok şey değil aslında. Bunlar için gerekli olan insan olmayı becermektir. Ortadoğu insan olmayı becerdiği gün, savaşsız yaşamayıda becerecektir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
5554 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:06:57:00
x