Yeter Artık...

Türkiye Kürdistan\'ında 1984 yılında dört parçada, bağımsız, demokratik bir Kürdistan şiariyla başlanan silahlı kavga 1999 yılından sonra çizgisini \"demokratik Türkiye \" ye çevirdi.

Nuri Sınır

13.09.2016, Sal | 14:59

Yeter Artık...
Makaleyi Paylaş

Bu gün 12 Eylül idi. Vahşet tarihinin başlangıç günüydü. 5 nolu Diyarbakır askeri ceza evinde Kürd halkına ve Kürd gençlerine yapılan vahşi işkence mimarlarının silah gücüyle elde ettikleri zulüm iktidarının ilk günüydü. İktidarlarının klasik adı askeri diktatörlüktü.

Soğuk savaş dünyasının geri kalmış coğrafyaların klasik iktidarları askeri diktatörlüklerdi. Soğuk savaşı ayakta tutan iki sisteminde geri kalmış coğrafyalarda kendilerine bağlı diktatörlerin yönetiminde, dünyada yürüttükleri egemenlik savaşlarının kuklaları bulunmaktaydı.

Türkiyede her on yılda bir yapılan askeri darbeler efendilerinin bilgisi dahilinde yapılan askeri darbelerdi. 1980 de yapılan askeri darbenin dışarıdaki efendileri \" Bizim çocuklar Türkiyede darbe yaptılar \" diye açıklamalar yapabiliyorlardı. Yalnız askeri diktatörlükler değil, sivil görünümlü iktidarlar da onların isteği doğrultusunda oluşurdu. Beğenmedikleri veya yıpranan sivil iktidarları, askere bir göz kırparak darbe yaptırır, istediklerini daha rahat hayata geçiren askeri diktatörlükleri oluştururlardı.

1980 askeri darbesi de bunlardan biriydi. Planlı, programlı, 1977 de başlanan ve üç yıl Türkiye\'yi kan gölüne çevirdikten sonra 12 / Eylül sabahı saat 04 te, var olan devlete ait tek televizyon kanalından günün kudretli generali Kenan Evren ve maiyetindeki kuvvet komutanları tarafından ilan edilmekteydi.

Türkiye ve dolayısiyla Türkiye\'deki Kürd\'ler, eskilerin devamı olan baskı ve zulüm günlerinin daha şiddetlilerini yaşamaya başlayacaklardı.

Kentlerin askerlerce işgaliyle başlanan zulüm, insan avcılığı ile devam etti. Türkiye\'nin genelinde sola karşı, Kürdistan\'ın özelinde bütün Kürd halkına karşı başlatılan insan avı, bütün acımasızlığıyla devam etti.

Kaçabilenler kaçtılar, kaçamayanlar veya ellerine geçirdiklerini esir kamplarına doldurdular.

Ben Kürdistan\'daki cezaevlerine, özellikle Diyarbakır\'daki 5 nolu ceza evini esir kampı olarak adlandırdım.

Zulüm ve işkencenin, her türlü vahşetin uygulandığı bu ceza evi ancak bir esir kampı olabilirdi. Her türlü işkencenin, açlığın, sefaletin, ölümün bir laboratuvarına dönüştürülen bu esir kampı, dünyaya kısa bir süre içinde namını salacaktı.

Burada yapılan işkenceleri yazmaya bu sayfalar yetmez.

Ama Kürt halkına savaşı dayatan bu esir kampıydı.

Ceza evindeki vahşi işkencelere karşı Kürd insanının başkaldırısı 5 Eylül 1983 te hedefine ulaşacak ama arkasında bir çok Kürd gencinin ölmüş naaşlarını bırakacaktı.

1984 te başlayan silahlı mücadele çok kısa süren görüşmeler, çözüm arayışlarına rağmen bu güne değin devam edecektir. Devam ettiği bu uzun süre zarfında sayıları 50 / 60 binlerle ifade edilen insan kayıplarına sebep olacaktı.

Dünyada çok az ulusal kurtuluş hareketi bu kadar insan kaybına neden olmuştur.

İki yüzyıllık Kürd tarihinin sömürgecilerine karşı verdiği direniş ve savaşlarda verdiği insan sayısının bir istatistiği yapılırsa, Kürd’ler ilk sırada yer alır kanaatindeyim.

Türkiye Kürdistan\'ında 1984 yılında dört parçada, bağımsız, demokratik bir Kürdistan şiariyla başlanan silahlı kavga 1999 yılından sonra çizgisini \"demokratik Türkiye \" ye çevirdi.

Bununla ilgili yazılacak çok şey var ama yazının konusu bu değil.

Bu ara, 1990 larda Sovyet sisteminin yıkılıp çökmesiyle soğuk savaşta bitti ve dünya egemenleri farklı bir yol izlemeye başladılar. Bu yolda açığa çıkan bir gerçek Güneyde Kürd\'lerin elde ettiği kazanımlardı. Özellikle ortaya çıkan İşid\'le savaşta Kürd\'ler Suriye ve Güneyde tüm dünyanın gündemine oturmuş, hayranlık kazanmışlardır. Güneyde Kürd halkının dile getirdiği bağımsızlık talebi bile bir çok devlet tarafından kabul görmektedir. Ama bu konuda da en büyük handikap Kuzeydeki Kürdlerin üzerinde ağır bir etkisi olan PKK\'nin Güneydeki bağımsızlık talebine karşı çıkması ve tavır almasıdır.

Demokratik Türkiye\'ye dönüşen bağımsızlık anlayışı yerel yönetimlerin güçlendirilmesine, bu güçlendirmenin bütün Türkiye illerine istenmesi, Kürd\'lerin Türkiye Cumhuriyeti devletine entegre olmasını talep eden \" Türkiyelileşme \" noktasına gelmesine rağmen, yürütülen yanlış politikalar neticesinde Türkiye devleti yöneticilerince \" kabul görmediğidir. En önemli nokta da, Türkiye Kürdistan\'ında verilen onca bedele rağmen, Kürd halkının mücadelesinin iktidarda olan bir parti ve liderine endeksleme noktasına getirilmesidir. Bu iktidar ve lideri giderse Türkiye\'ye demokrasi gelecekmiş.

Sormazlar mı adama, bu kadar insanın hayatı Türkiye\'ye demokrasi getirmek için midir ?

Kentlere kazılan hendeklerde yitip giden onbinlerce genç insanımız, yakılıp yıkılan kentlerimiz, tarihi değerlerimiz Türkiye\'ye gelecek demokrasi için midir ? Türkiye\'ye gelecek demokrasi için neden Kürt\'ler ölmekte, Kürd coğrafyası yakılıp yıkılmaktadır ?

Kürd kanı üzerinde Kürdistan şehirlerinden milletvekili seçilenlerin, kentlerinde neden demokrasi için birileri ölmüyor, kentleri yakılıp yıkılmıyor. Türkiye Demokrasisi için fatura neden hep Kürd\'lere kesiliyor, Kürdistan yakılıp yıkılarak boşaltılıyor, Kürd\'ler göçetmek zorunda kalıyor.

Kürd\'lerin fedakarlığı, Kürd gençlerinin ölüme tilili çekerek gitmesi gerçek. Ama bu gençlerin canlarını vererek ölmesi üzerine kurgulanan ve yürütülen siyaset eksik ve yanlış.

Biz Kürd\'ler hep devlet terörizmine uğradık, yakındık, karşı çıktık.

Son dönemlerde Kürdistan şehirlerinde, yerleşimlerinde oluşan savaşın yeni şeklinin faturası yine Kürd\'lere kesilmektedir. Araçlarla yapılan bombalı eylemler. Bu tür eylemler her kesten çok Kürd halkına zarar vermektedir. Geçmişte yapılan bu tür eylemlerin bir neticesi alınamadı, bu gün ve yarın da alınamayacaktır. Diyarbakır\'da, Kızıltepe\'de ve ismi malum bütün yerlerde yapılan bu eylemlerin en zararlı çıkanları Kürd halkının kendisidir.

Bu sabah Van il merkezinde meydana gelen olay da bunlardan biridir. Olayı canlı yayınlayan Cnn telezyonunda konuşulan ana konu AKP il binası ve polis noktasıydı. Beşir Atalay ve AKP Van milletvekillerinin, televizyon spikerlerinin tüm konuşmaları bu meyanda idi. Oysa en büyük zararı gören sivil halk ve en fazla tahrip olan PAK (Kürdistan Özgürlük Partisi) nin bulunduğu binaydı. Ne spiker, nede hiç bir konuşmacı bunu ağzına almadı. Bir Kürd partisinin bulunduğu binanın tahribatı ve sivillerin yaralanması, belkide ölmesi onların umurunda değildi. Onlar için önemli olan yapılan eylemin, patlayan bombanın kendi lehlerine propağandasıydı ve bunu da çok güzel yaptılar.

Bu eylemler yanlış ve sana zarar veren eylemlerdir. Bu anlayışın Kürd halkına zerre kadar faydası yoktur, zararından başka.

Kürd halkının kendi meşruiyetini kabul edeceği bir çizgiye, bir siyasete ihtiyacı vardır. Kürd\'leri sömürgecileri olan devletlere demokrasi isteme adına entegre etme siyaseti, Kürdistan\'ın sömürgecilerini meşrulaştırmaktır. İran, Irak, Suriye ve Türkiye\'de demokrasi için savaşma anlayışı kendini inkardır. Kendisinden olanı kabullenemeyen, kendisine demokrat olamayanlar, hangi demokrasiden bahsediyorlar, anlamak zor.

Bu halk tarihinde sömürgecilerinden çok vahşet ve katliamlar gördü. İran\'da halen vinçlerle idam edilmekte, vinçlerde sallandırılmaktadır.

İran, İşid, Haşdi şabi, Maliki, Esad ve tüm diğerleri. Çembere ve yok edilmeye çalışıldığın bu coğrafyada ne zaman kendine gelecek, birliğini sağlayacak ve yararına olan bir politikada buluşacaksın, halkın bunu bekliyor, bunu senden istiyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
8555 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:06:47:22
x