Aslında Kürd soykırımı için Halepçe bir başlangıç. Halepçe’den sonra Kuran\'daki \"Enfal\" suresinin ismi kullanılarak,\"Enfal\" adıyla yapılan 8 büyük askeri operasyon neticesinde öldürülen insan sayısı 182.000 dir. Bu sayının içinde Halepçe\'deki mağdurlar yoktur.
Ağlayanlar, başlarını koltukların üzerine bırakarak seyredemeyenler, dayanamayıp salon dışına çıkanlar. Doğrusu çok kahredici ve insanım diyebilen herkesi, insanlığından utandıracak görüntülerdi. Kürd\'ün acısını, yaşadıklarını, zulüm ve vahşetin yaratıcılarını haykıran görüntülerdi. Genç, yaşlı, çocuk, kadın, hiç bir ayırım gözetilmeksizin, havadan atılan kimyasal silahlarla, son nefeslerini verebildikleri yerlerde, yerlere yığılmış insan cesetleriyle dolu sokaklar, evler, caddeler..... Kapı eşiklerinde, odalarda, avlularda, sokaklarda, caddelerde yavrularına kapaklanmış, anneler, babalar. Sırt üstü, kah duvara yaslanmış, sere serpe uzanmış, ağızları beyaz köpükle kaplanmış... İnsan manzaraları.
Katliam manzaraları. Soykırım manzaraları. Bu manzarayı yaratan insanlığın, kendi suçunu, ne kadar vahşileşebileceğini, vahşileştiğini, menfaatleri için ne denli barbarlaşabileceğini ispatlamıştı. İnsanlık bu suçu yeni işlememişti ve bu ilk suçu değildi. Son suçu da olmayacaktı.
Kimyasal silah denince ilk akla gelen İkinci dünya savaşında Japonya\'nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerinde kullanılan atom bombası akla gelir. Şüphesiz Dünyanın bir sürü yerlerinde süren savaşlarda, farklı yapılarda kimyasal silahlar kullanılmıştır. Ama panelistin belgeleriyle anlattığı Kürdistan\'da kullanılan kimyasal silahlar ve uygulamalar akıllara durgunluk verecek boyutlardadır.
1961 yılında Arap Baas iktidarı Kürd\'lere karşı asitli bomba kullanmıştı.
1983 yılında, CIA\'ye kaynakları Hacı Ümran\'da Kürd Peşmergelerine karşı Hardal ve Sarin gazının kullanıldığını yazar.
1986 yılında Güney Kürdistan\'ın kuzeyinde, Türkiye hududuna yakın Amediyé kenti çevresinde aynı silahları kullandılar.
29.Mart 1987 de Saddam Hüseyin \"Kürdlerin yok edilmesi için\" kesin karar vererek Eli Hesen Mecit’i (namı diğer Kimyasal Ali) görevlendiriyor.
Yukarıda anlatılanlardan haberdar olan Batı Avrupa kimyasal silahların kullanılmaması için Irak Hükümetini uyarıyor, ama bu uyarı uyarmada kalıyor.
16 Mart 1988 günü 50 uçak,16 kez sorti yaparak yüklendikleri Harda, Sarin, Tabun ve viex kimyasal silahları Halepçe ve çevresine bırakarak 5000’den fazla insanın vahşice ve barbarca ölümüne neden oluyor.
20 Mart 1988 günü toplanan İslam Konferansına, Halepçe görüntüleri sunuluyor, ama Konferans bu konuyu gündeme bile almıyor. Almadığı gibi tüm İslam ülkeleri medyasında \"Kürd\'lerin yalan söylediği “şeklinde yazılar yazılıyor, Arap Baas iktidarı destekleniyor.
Aslında Kürd soykırımı için Halepçe bir başlangıç. Halepçe’den sonra Kuran\'daki \"Enfal\" suresinin ismi kullanılarak,\"Enfal\" adıyla yapılan 8 büyük askeri operasyon neticesinde öldürülen insan sayısı 182.000 dir. Bu sayının içinde Halepçe\'deki mağdurlar yoktur.
Halepçe ve Enfal görüntüleri Dünya medyasında yer alıp, insanlığı ayağa kaldırdığında ortaya çıkan başka bir gerçekte, kullanılan kimyasal silahların, Hollanda, Almanya gibi Avrupa ülkelerinin şirketlerinden Irak\'a satıldığı da ortaya çıkmıştı.
Buraya kadar yazdıklarım panelist Dr.Eli Teter\'in belgeleri ile slaytla gösterdiği ve anlattığı gerçekler.
Benim Yorumum: Orta Doğuda Kürd\'ün dostu yok. Uzakta Kürd\'ün emperyalisti yok. Kürd\'ün emperyalisti, yanında, yakınında, etrafında. 1 Paylaşım savaşında Dünya egemenleri kendi menfaatleri için Kürdistan\'ı böldüler. Türkler, Araplar ve Farslar Kürdistan\'a kondular. Paylarını efendilerinin kullanma emirleri gereği aldılar. Bu gün dünyada menfaatler değişti. Dünyanın yeni efendileri var. Ortadoğu’nun yeniden dizaynı gündemlerinde. Korkması gereken biz Kürd\'ler değil, başkaları. Varsın korksunlar. Yeterki Kürd\'ler kendi menfaatlerine olabilecek gelişmelere ters düşmesinler.
(Dip Not: Halepçe\'de ki katliamı çektiği görüntülerle dünyayı haberdar eden Gazeteci Ramazan Öztürk\'ü panelist Dr Eli Teter’in onunla ilgili duygularını da paylaşarak, sevgiyle ve saygıyla anmadan geçemiyeceğim. Sağol Ramazan.)
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.