Yüzyıllardan beri dünyada sürmekte olan (üzerinde güneş batmayan) İngiliz egemenliği, ikinci dünya savaşından itibaren (yumuşak güç olarak dünya egemenliği devam etmekle beraber) kaba güç olarak son buldu. Bu rol ABD tarafından üstlenildi. Üstlendi üstlenmesine fakat yürürlükteki plan halen İngiltere’nindir. Yani dünya egemenliği Amerika’da olmasına rağmen dünyanın coğrafi düzeni halen İngilizlerin çizdiği plan/harita üzerine varlığını sürdürmektedir. Bunun için Amerika, tıpkı belediyelerin uyguladığı (eski binaları yıkıp şehri yeni bir planlamaya tabi tuttuğu) kentsel dönüşüm planlaması gibi, Amerika da kendi çıkar ve anlayışına göre dünyayı yeni bir değişim–dönüşüm planlamasına tabi tutmak istiyor. Bunada yenidünya düzeni diyor. Bunu da Ortadoğu’dan başlatmak istiyor. Veya bu büyük projenin finalini Kürdistan merkezli noktalamak istiyor. Fakat bunun önünü, bitmek–tükenmek bilmeyen Acem oyunlarının figüranlığını üstlenen ve ayni zamanda İngiliz malı Kemalizm’in taşeronu da olan PKK, bu projenin önünü tıkamak için Kürt düşmanları tarafından devreye sokuyor ve dünyanın neresinde Kürtlerin bir çıkarı söz konusu isebu taşeronu hep devreye sokuyor.
Kürt milletinin kurtuluşu olabilecek yeni dünya düzenin önündeki bu tıkanmayı açmak için, tıkaçlık görevini gören çağdışı ve ilkel Kürt düşmanı, Apocu zihniyet bertaraf edilmeden bu projenin sağlıklı bir şekilde hayata geçmesi mümkün görülmüyor. Bundan dolayı olsa gerek ABD, bu tıkanıklığı açmak için PKK başkanlık konseyinin ilk üç ismi Cemil Bayık, Murat Karayılan ve Duran Kalkan’ın başına toplam 12 milyon Dolar ödül koymuş bulunmaktadır.
Nitekim ABD’nin yenidünya düzeni projesine engel olduklarına dair PKK konsey başkanı Cemil Bayık itirafta bulunarak şunu diyor: “ABD, Ortadoğu’yu kendi çıkarları, amaçları temelinde şekillendirmeye çalışıyor. Fakat Burada bazı engellerle karşılaşıyor. Burada PKK engeli en büyük engeldir. Kendine göre bir İran engeli var. Bu engelleri ortadan kaldırmaya çalışıyor. Yani görünen o ki aslında ABD Türkiye’yi, Irak’ı, Kürtleri yanına almaya ve İran’a karşı konumlandırmaya, harekete geçirmeye çalışıyor. Fakat burada PKK engeli ortaya çıkıyor. PKK, Kürtlerin bir bütün olarak bu koalisyona dahil olmasını önlüyor. ABD bunu görüyor ve bu engeli ortadan kaldırmak istiyor. Eğer İran’a karşı 5 Kasım’da, hemen 6’sında da PKK’ya yönelik başkanlık konseyinin ilk 3 üyesinin başlarına ödül koyma kararı aldıysa buda bununla bağlantılıdır.” (https://www.indyturk.com/node/4826/haber/kck%E2%80%99l%C4%B1-bay%C4%B1k-pkk-iran-kar%C5%9F%C4%B1t%C4%B1-koalisyona-engel)
Zamanın Başbakanı Erdoğan’ın talimatı ile Kürt meselesinin çözümü için, 2009 yılında Norveç’in başkenti Oslo’da başlayan gizli görüşmelerin sonuçsuz kalması nedeniyle, 26 Eylül 2012 tarihinde Abdullah Öcalan Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’a bir mektup gönderiyor. Mektubun da dünya güçleri tarafından Ortadoğu’da yapılacak değişimlerle ilgili yaptığı bazı analizlerden sonra Öcalan Mektubunda mealen özet olarak şu tespitlerde bulunuyor;
“Bölgede çok sarsıcı büyük değişimler oluyor ve olacak. Eğer birlikte Kürt meselesinin çözümüne el atmazsak ve bu konuda inisiyatifi ele almazsak bu güçler beni de sizi de tasfiye edecekler. Onun için gelin ikimiz el ele verelim beraber bu sorunu çözerek Türk–Kürt birlikteliğini sağlayalım.”
Nitekim Öcalan 1993' tarihinde Bekaa vadisindeki PKK kampında gazeteci Avni Özgürel’e verdiği söyleşide:
Öcalan: “Bu iş, bu çatışma kolay kolay bitmez. Bu işi ben bitireyim desem, beni bitirirler. Türkiye tarafından da en yüksek emir verme noktasındaki makamda bulunan şahıs buna karar verecek insan bu çatışma işini bitireyim dese, bitirtmezler, onu bitirirler" diyor. Öcalan’ın bu sözlerine baktığımızda Demirtaş’ın, “Baldıran zehiri” içmek pahasına da olsa Kürt meselesini çözeceğim diyen sürecin mimarı Erdoğan’ı hedef alıp, “biz var olduğumuz müddetçe seni başkan yaptırtmayacağız, (çözüm süreci başlattığın için dercesine) belki asmayacağız fakat mutlaka seni yargılayacağız” diyebiliyor. (https://www.nerinaazad1.com/tr/columnists/yahya-munis/ocalan-bu-catisma-bitmez-bu-catismayi-bitireni-bitirirler-2-)
Öcalan’ın bu mektubundan sonra, Erdoğan talimatıyla, Öcalan muhatap alınıp ve Öcalan’ı merkeze alarak yeni bir çözüm süreci başlatılıyor. Öcalan merkezli yeni bir çözüm sürecinin başlatılmasıyla Erdoğan’ı iktidardan düşürmesi için o güne kadar bu amaçla kullandıkları Öcalan/PKK’ye umut bağlayan Türkiye’deki Ergenekoncu Kemalist derin devlet mensupları, Öcalan artık Erdoğan’ın safında yer alınca büyük bir paniğe kapılıyorlar. “Yüzyılın olayı olacak, Kürt meselesini çözen bir Erdoğan’ın yanında Kürtler de yer alıyorlarsa artık Erdoğan’ı yenecek bir gücün olması mümkün değildir” fikrine kapılmaları nedeniyle, Öcalan’ın yerini dolduracak ve Öcalan yerine Kürtlere önderlik yapacak yeni bir arayışa girdiler. Selahattin Demirtaş üzerinde karar kılıyorlar.
Bilindiği gibi Apocu Kürt siyasi hareket, biri Türk Meclisi eksenli sivil siyasi hareket/kanat, diğeri de Kandil merkezli silahlı kanat/hareket olmak üzere iki ayaklı bir harekettir.
Meclis ayağı Selahattin Demirtaş vasıtasıyla kontrol edilmeye çalışırken, silahlı gücün merkezi olan Kandil merkezini de (evvelden Selahattin Demirtaş yerinde Apocu sivil siyasi partisinin başında olan ve) belli güçler tarafından Türkiye’den görevli olarak bu hareketin askeri güçlerin merkezi olan Kandil’i denetlemek için gönderilen Selahattin Demirtaş’ın abisi Nurettin Demirtaş’tır.
Burada dikkat edilmesi gereken, Abdullah Öcalan’a rağmen, gerek askeri olsun, gerek siyasi olsun Kürt milletinin geleceğini Demirtaş kardeşlerin kontrol etmesidir. Acaba onlara bu olağanüstü gücü kim sağladı ve kimler verdi? Bence Kürt meselesinin çözümünde bu gizemli konu araştırılması gereken çok önemli bir faktördür. Yukarıda söz konusu ettiğimiz Öcalan’ın Erdoğan’a gönderdiği mektupta belirttiği; “… ikimizi de tasfiye edecekler…” demesi ve Selahattin Demirtaş’ın başkan olduğundan itibaren Öcalan’ın yerine göz dikmesi, onun yerine hazırlanması ve Erdoğan’ı tasfiye etmeyi hedeflemesi dikkat çekici ve çok da önemsenmesi gereken bir husus değil mi?
En önemlisi de bihakkın bu projenin arkasındaki güç bilinirse ve hem Türk halkına hem de özellikle Kürt halkına açık seçik anlatılırsa çok şeyin ve hatta siyasi dengelerin değişeceğine emin olabilirsiniz.
Nitekim çözüm süreci esnasında Demirtaş İmralı’da Öcalan’ı ziyaret ettiğinde Öcalan ona şöyle diyor:
Öcalan Demirtaş’a;
"Seni liderliğe hazırlıyorlar, farkında mısın? Anladım, heveslisin, liderlik yapabilirsin de, ama ben önderlik tedbirlerimi çoktan aldım, bunu da bil...!!!”
Peki, Demirtaş’ı liderliğe hazırlayanlar kimler ve neden Demirtaş'ı Öcalan'ın yerine hazırlama gereğini duydular?
Buna mukabil Öcalan önderlik tedbirlerini nasıl aldı?
Ve Çözüm süreci başladığında Demirtaş'ı liderliğe hazırlayanlar Demirtaş'tan neistediler?
Ve Demirtaş, çözüm sürecini bile onlara kurban etmeyi de göze alarak onu liderliğe hazırlayanlara ne cevap verdi?
Tüm bu soruların cevapları ve derinliğine analizleri aşağıdaki makalede bulabilirsiniz... (https://www.nerinaazad1.com/tr/columnists/yahya-munis/demirtas-ocalan-arasindaki-vekalet-savasi-ve-kurt-siyasetinin-sefaleti)
Kürtleri kendi ideolojik amaç ve çıkarları için kullanan ve son 60 yıldır acımadan her daim Kürtleri kullanmalık malzeme olarak gören ve onlara bu gözle bakan Kemalist destekli sol siyasetçilerin kurtuluşları için artık Kürtlere verebilecekleri ne bir kurtuluş reçetesi nede bir projelerinin olmadığını hem kendilerinin hem de Kürt milletinin bilmesi lazım ki Kürt toplum gerçeklerine ve fıtratına uygun yeni bir oluşuma gidebilmeleri gerektiğini kavrasınlar.
Peki, Kürt toplum gerçeklerine uygun, saygılı ve bu toplumun desteğini arkasına alacak yeni bir oluşum kurulabilir mi?
Eğer son 60 yıldır yapıldığı gibi Kürtleri, sol artıklarının “hayali devrim fantezileri” uğrunda heba etmek değilde, gerçekten Kürt milletinin kurtuluşu için çalışan ve bunu hedefleyen, milli düşünceye ve devlet aklına sahip, dünya siyasetinin gerçeklerini de iyi bilen bir kadro ile işe başlanırsa bu işin çok kolay halledileceğine inananlardanım.
Bir kere neyi fark etmemiz ve işi nereden başlamamız gerektiğini bilmeliyiz. İlk adım olarak bu devletin A’dan Z’ye kadar Türk devleti olduğunubilmemiz ve kabul etmemiz lazım. Devlet size ait değilse bunu dizayn etme görevi de size ait değildir. Bu görev Kürtler’e ait olmadığı gibi Türk’ün evinin iç siyasi mücadelelerine karışması da Kürdün görevi değildir. Sonuç almasının mümkün olmadığıbir konuda Kürt milletinin enerjisi boşuna harcanmamalı. Yapılması gereken, Kürt milletinin bağrında kurulacak “ERDEMLİ KÜRTLERİN YENİDEN DİRİLİŞ HAREKETİ” öncülüğünde yeniden bir milli mücadele başlatmaktır. Erdemli Kürtlerin öncülüğünde başlatılacak bu milli mücadele,Kürt sosyal ve toplumsal değerlere saygılı olmakla beraber dinde dahil, hiçbir ideolojiyi öne sürmedenve önceden Kürt milletine, yani kurtuluştan sonra hiçbir düzen ve rejim dayatmamalı, “sadece milli kurtuluşa endeksli ve milli kurtuluşu hedefleyen Kürt milli birliğin kurulması ve bu birliği “KÜRT TOPLUM SORUNLARI ARAŞTIRMA, STARATEJİLERİ BELİRLEME VE ÇÖZÜM MERKEZİ” adı altında toplamaktır. Bundan çok güçlü bir güç oluşturmak ve bu birliktelik gücü de egemen Türk devlet ve hükümetlerine karşı Kürt haklarının alımı için pazarlık konusu yapmaktır.
Peki bu milli birliktelik nasıl sağlanır ve alınması gereken Kürt hakları nasıl alınır?
Bu sorunun cevabı İnşallah gelecek yazımızda.
Önümüzdeki dizi yazılarımızda konuyaburadan devam edeceğiz İnşallah.
İrtibat ve yorumlar için:[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.