Salih Müslim: Türkiye'nin "PKK'liler, PYD'ye katılır" kaygısı bitmeli

PYD yöneticisi Salih Müslim, Ankara’nın Şam hükümeti üzerindeki etkisini çözüm odaklı kullanması için çağrı yaptı. Müslim, Suriye'de kalıcı çözüm için ise "Katılımcı bir Anayasa ve adem-i merkeziyetçi sisteme ihtiyaç var" dedi.

25 Aralık 2025 - 09:50
25 Aralık 2025 - 09:50
 0
Salih Müslim: Türkiye'nin "PKK'liler, PYD'ye katılır" kaygısı bitmeli

Suriye’de Kürtlerin önde gelen siyasi hareketi Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) eski Eş Başkanı ve Eş Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın'ın Suriye'nin başkenti Şam'da, Suriye Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile görüşmesin ardından bianet'ten Ayşegül Başar'a konuştu.

Müslim, 10 Mart Anlaşması sonrası Şam-Rojava görüşmelerine ve Türkiye-Suriye ilişkilerine ilişkin önemli açıklamalar yaptı.

Röportaj şöyle:

Demokratik Suriye Güçleri (DSG) Genel Komutanı Mazlum Abdi ile Suriye Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında imzalanan 10 Mart Anlaşması bölgede neleri değiştirdi? Geçtiğimiz günlerde Türkiye’den Suriye’ye yapılan ziyareti nasıl değerlendirirsiniz?

10 Mart Anlaşması imzalanır imzalanmaz Türkiye’nin yaklaşımı değişti. ABD’nin gözetiminde iki taraf arasında yapıldı bu anlaşma. Türkiye, kendisi dâhil olmadığı için bu mutabakatı kabul etmiyordu. Bugüne kadar bir mutabakatın olmaması için de elinden geleni yaptı. Kendi politikaları doğrultusunda baştan beri bunu bitirmeye çalıştı.

"Türkiye elini Suriye’den çekmeli"

Bugün iki tarafın anlaşmada kararlı olduğunu görünce bazı olumlu açıklamalar da geldi. Ancak dışişleri ve savunma bakanlarının Suriye’ye gelmesiyle beraber Şeyh Maksud ve Eşrefiye olayları başladı. Bunları birbirlerinden ayırmak mümkün değil. Anlaşmanın devamlılığı, Türkiye’nin Suriye’den elini çekmesi ve Şam hükümetinin Türkiye’nin etkisinden ne derece uzaklaşacağıyla yakından ilgili.

"Doğru model adem-i merkeziyetçi sistem"

10 Mart Anlaşması geçici bir uzlaşmayı mı ifade ediyor? Sizin uzun vadede Suriye’de kalıcı çözüm için önerileriniz ne?

Bizim istediğimiz, oturup doğru dürüst bir Anayasa yapmak. Bütün oluşumlar, etnik gruplar, inanç grupları için kapsayıcı bir çözüm olması gerekiyor. Aslında öncelikli olan bu soruna odaklanmak, ondan sonra askerî meselelerin ele alınmasıydı. Ancak en başından DSG’nin çözülmesini istiyorlar. Amaçları, buradaki direnişi savunmasız bırakmak. Alevi ve Dürzi katliamları devam ederken bizi savunmasız bırakmak da ne demek? Bu, bizim için çok tehlikeli.

Tabii demokratikleşme bir iki günde gerçekleşecek bir şey değil; ama önceliğimiz Anayasa. Yeni anayasayla herkes ne yapacağını, nereye bağlı kalacağını bilebilir. Yönetim meselesinde özellikle özerklik talebimiz var.

Adem-i merkeziyetçi sistem önermiştiniz, hala aynı düşüncede misiniz?

Adem-i merkeziyetçi sistem, burada doğru bir model olabilir. Tartışmalar şu şekilde: Suriye’nin vilayetleri var. Her vilayet kendi başına bir adem-i merkeziyet olabilir. Kendi yöneticilerini seçebilir, siyasi kurumunu açabilir. Bu kadar savaştan sonra Şam’dan çıkan siyasi kararlar Suriye’nin bütününü yansıtabilmeli.

"Yetkiler tek kişide olmamalı"

Buradaki asıl mesele, karar alma sürecini tek bir kişinin elini bırakmamak. İlan ettikleri yasa taslağı bütün yetkileri tek kişinin eline bırakıyor. Hiç kimseye danışılmadan yapıldı; bu yanlış. Tam demokrasi belki yıllar alır, ancak en azından başlangıcın doğru olmasını istiyoruz. Sonra adım adım devamı gelebilir.

Suriye’de IŞİD tehlikesi hâlâ devam ediyor mu?

Bizim edindiğimiz bilgilere göre IŞİD, 2019’dan sonra azaldı; uyuyan hücrelerden başka bir şey yoktu. Rejimin düşmesiyle güçlendiler ve sahalarını genişlettiler. Çöl bölgelerinde özellikle Şam ve Humus kırsallarına kadar uzandılar ve artık büyük şehirlerde eylem yapabiliyorlar.

"IŞİD'liler polis oldu"

İdeolojik olarak IŞİD’e bağlı, onlara yakın birçok kişi de emniyet güçlerine katıldı. Birçoğu kendi uygulamalarını hayata geçiriyor. Daha önce de Fırat’ın öteki yakasında bizim mevzilerimizde dron saldırıları oldu. Bunlar, hükümetin emniyet güçlerinin mevzilerinden fırlatıldı. Bunu ispatladık da. Şu an hükümetin emniyet güçleri içinde de var olmaları çok tehlikeli.

Türkiye’de süreç başladığından bugüne Ankara ile temaslarınız oldu mu? Sınırların açılması noktasında özellikle yakın zamanda bir gelişme olur mu?

DSG’nin dış ilişkiler sorumluları, Ankara ile kanalların açık olduğunu söylüyorlar. Bu temasların düzeyini bilmiyoruz tabii; ama Şam’daki elçilik üzerinden ilişkiler devam ediyor.

Sınırların açılmasının Türkiye açısından gerçekten hiçbir tehlikesi yok. Sadece bugün değil, kuruluşumuzu ilan ettiğimiz günden bugüne kadar Türkiye’ye hiçbir zaman düşmanlık beslemedik. Türkiye’ye karşı bir eylemimiz de olmadı. Bu nedenle açılan kapılar hem bizim hem de Türkiye’nin yararına olur. Bu gelişme, oturup anlaşmalı bir şekilde sınır ilişkilerinin sürdürülmesine de vesile olabilir. 2013’te de böyleydi; biz hiçbir zaman Türkiye’ye düşmanlık beslemedik ve buradaki güçlerimizin eylemleri Türkiye’ye karşı değildi. Şimdi de böyle: Amacımız Suriye yönetimiyle bir anlaşmaya varmak ve demokratik Suriye’nin oluşmasını sağlamak.

"Türkiye çözüme destek sunmalı"

Türkiye’nin, çözüme yardımcı olması gerekirken muhtemelen kendi iç ilişkilerinden dolayı tam tersi tutum aldığı görülüyor. Biz iyi ilişkiler içinde olmak istiyoruz. Ankara’nın Şam hükümeti üzerindeki etkisini herkes biliyor. Türkiye’nin bu etkisini halklar lehine, pozitif bir şekilde kullanmasını bekliyoruz.

İlk çözüm süreci yıllarında Türkiye’ye ziyaretleriniz olmuştu. Bunların yeniden başlaması yönünde Ankara’dan bir sinyal alıyor musunuz? Yakın zamanda eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik de katıldığı bir etkinlikte 2011’de sizi bizzat davet ettiğini söylemişti. O süreç nasıl yaşandı?

Türkiye’ye gelmek isteriz tabii. Ama bizim istememize, talep de bulunmamıza gerek bile olmamalı. Biz barış içinde oturup konuşup sorunlarımızı çözelim istiyoruz. Bunu 2013'ten beri hep söylüyoruz. Türkiye’ye benim geldiğim dönemde Dışişleri Bakanlığı tarafından davet edildik. O dönem Feridun Sinirlioğlu vardı. Bir de Şam Büyükelçisi Ömer Önhon ön ayak olmuştu diye hatırlıyorum.

Türkiye o dönem dürüst davranmadı. Kalkıp bizi buradaki muhalefete eklemek istedi. Bizim demokratik haklarımızı tanısalardı kabul ederdik belki; ama böyle olmadı. Bizim birlikte hareket edebileceğimiz bir muhalefet değildi. Biz de bu nedenle dâhil olmadık.

"Öcalan ile DSG iletişimde"

Süreçle birlikte Abdullah Öcalan ile iletişim kurulduğu daha önce de açıklanmıştı; bu sürüyor mu?

Özellikle Sayın Mazlum Abdi başta olmak üzere DSG yöneticilerinin iletişimi olduğunu biliyoruz. Bu iletişimin, Türkiye’deki süreçle ilgili bir bilgi akışı olduğunu tahmin ediyorum. Öcalan, bu iki meselenin ayrı ayrı ele alınması gerektiğini söylüyor. Suriye’nin kendi meseleleri üzerinden Türkiye’deki sürecin zedelenmesini uygun görmüyor.

Bugün Türkiye’de ilerleyen, yasal tartışmaların da yürütüldüğü Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni nasıl değerlendiriyorsunuz? İlk süreçle kıyasladığınızda bu kez çözüm olur mu?

Türkiye’deki sürecin başarıya ulaşıp ulaşmaması yine kendi içindeki çekişmelere bağlı. Başarıyla sonuçlanmasını umuyoruz. Türkiye’nin bu konuda yapacağı en iyi şey, elini Suriye’den çekmek olur.

"Bizim güçlerimiz bize yetiyor"

Özellikle AKP’nin silah bırakan PKK’lilerin PYD’ye katılımı konusunda kaygıları var…

Bu, boşuna bir kaygıdır ve bunun sona ermesini diliyoruz. Böyle bir ihtiyacımız da yok, bizim güçlerimiz bize yetiyor, hatta artıyor bile. Sadece PKK’ye değil, bölgeden herhangi bir katılıma da ihtiyacımız yok. PKK bir dönem görevini yaptı. Gerillalar geldi, Kobanî’yi savundu. Birlikte Kobanî’yi IŞİD’den kurtardık. Sadece PKK değil, peşmergeler de yardım etti. Üç ay sürdü bu destek. Kobanî özgürleşince herkes kendi yerine döndü. Bizim güçlerimiz bize yetiyor, kimseye ihtiyacımız yok.

"PKK kendi demokratik sürecini yürütecektir"

Türkiye böyle bir adım atarsa kendi iç sorununu da çözer. Bizi de artık kendi süreciyle ilişkilendirmez. Sadece Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünden ibaret kalmaz; biz de rahatlarız. Bu tabii doğrudan tarafların bileceği bir şey. PKK kendi demokratik sürecini yürütecektir; bizim oradan bir katılıma ya da bir desteğe ihtiyacımız yok.

Rojava’da iyi ne olursa, gerçekten Türkiye’deki halkların da yararınadır. İyi bir komşuluk ilişkisi kurmak istiyoruz. Bu hem bizim yararımıza hem de onların yararına. Barış istemeyen bazı kesimler bundan rahatsız oluyor. Ne Türkiye’de ne de Suriye’de barış istiyorlar. Türkiye’nin bunu görmesi gerekiyor. Bizim istediğimiz huzursuzluk değil; iyi ilişkiler kurmak ve birbirimizi tamamlamak. Bu sınırın iki tarafında da Kürtler var; halklar buna zaten hazır. Umarım sağduyuyla yaklaşılır ve yine bu yaklaşım içinde karar verilir.

 

Bu haber toplam 2414 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 11:50:26