Kürd-Ermeni İlişkilerinde, Tarihi-İlginç Bir Belge: 1903 Yılı, Taşnaksutyun Yetkilisi Malhas Ve Nehrili Mehmed Sıddık Görüşmesi
''Tarih çok şey hatırlatır ve öğretir.''

1894 Sason Ermeni İsyanı sonrasında, 1894-1896 yılları arasında, İstanbul, Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis, Muş, Sivas, Diyarbakır (1895 Çarşiya Şewitî olayı) ve daha birçok yerde, Ermenilerle Osmanlı güçleri ve Kürdler arasında çeşitli çatışmalar oldu. 1915 Tehciri kadar olmasa da bu dönemde de katliamlar meydana geldi. Olaylar, esas olarak Ermeni ve Kürd köylüleri arasında değil, Ermenilerin yaşadığı tüm yerlerde Ermeni komitacılarla Osmanlı askerleri veya onlara bağlı Hamidiye Alayları mensupları arasındaydı.
Çatışmalar, Hristiyan-Müslüman çelişkisiyle büyütüldü ve çoğunluğu Ermenilerden olmak üzere, toplam olarak, iki yılda 40 bin civarında can kaybı olduğu belirtildi. Osmanlı resmi kaynakları bunun daha az olduğunu, Ermeni kaynakları daha çok olduğunu belirttiler. Ayrıca bu olaylardan sonra, 1896’dan itibaren on binlerce Ermeni insanı, çeşitli ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Bu olaylar, Avrupalı güçlerin ve Rusların politikalarına uygundu; olayları izleyip kışkırtıyorlardı. Olaylarda, 1878 Berlin Antlaşması sonrasında Ermenilerle Kürdler arasına bir ateş topu gibi yuvarlanan Vilâyat-ı Sitte Projesi’nin de etkisi büyüktü. 1894-1896 olayları, yirmi yıl önceden adeta 1915’in de işaretiydi.
Genellikle Kürd ulusal varlığını kabul etmek istemeyen Ermeni yöneticilere karşın bu olaylardan sonra, soğukkanlı davranan bazı Ermeni yetkilileri, o zamana kadar, birlikte hareket etmek için görüşmedikleri Kürdlerle, Kürd ileri gelenleriyle görüşüp anlaşmanın yollarını aramaya başladılar. Kürdler adına kimlerle, nasıl görüşeceklerdi? Bu çevre, yurt dışında oluşmaya başlayan Kürdistan gazetesi[1] çevresi ve aynı zamanda İttihat-Terakki ile ilişkileri iyi olan Bedirhan Bey’in oğlu Abdurrahman Bedirhan olabilirdi. Abdurrahman Bedirhan’la Ermeniler arasında çeşitli temaslar olurken Ermenilerin güçlü örgütü Taşnaksutyun, Hakkâri bölgesinde büyük bir güce ulaşan, Nehrili Seyid Mehmet Sıddık’la[2] da görüşmek istediler. Bu yazıda, konumuz bu tarih-ilginç görüşme.
Tarihi Görüşme
Kendisi de bir Taşnak mensubu olan yazar Garo Sasuni’nin belirttiğine göre, 1903 yılı sonbaharında, Taşnak Partisi’nin Azerbaycan’daki aktif üyelerinden Malhas ve yine parti üyelerinden Amerikalı bir doktorla birlikte, özel bir görevle Şemdinan bölgesindeki Seyid Mehmed Sıddık’la görüşmeye giderler ve çok iyi karşılanırlar. Malhas, Sasuni’ye, görüşmede şöyle bir konuşma yaptığını belirtmektedir:
“Örgütümüz faaliyetine başladığı günden itibaren Kürd komşularımızla işbirliği yapabilme konusunda büyük bir istek duyuyor dedim ve ona ‘Troşak’ gazetesinde çıkmış olan Bedir Han Bey’in (Abdurrahman Bedirhan olması lazım) çağrısını da örnek vererek, kendisine hareketimizin bütün Osmanlı devleti içinde yapılmasının zorunlu olduğunu ve hareketimizin hiçbir şekilde Kürd Ulusuna yönelik olmadığını belirttikten sonra Kürdleri bu topraklarda kendi öz kardeşlerimiz saydığımızı, fakat ne yazık ki Sultan Hamid despotizminin Kürdlerin bilgisizliğinden yararlanarak onları bize karşı kullandığını, savaşımızın yalnız Osmanlı idaresine yönelik olduğunu, bu rejimi değiştirmek için sahneye çıktığımızı, kendisine uzun uzun izah ettim.”[3]
Malhas, bu konuşmadan sonra, Seyid M. Sıddık’a iki pratik öneride bulunduğunu belirtiyor.
1-) Habercilerimizin ve sırtında yük taşıyan hamallarımızın Hoşap bölgesine kadar emniyet içinde geçmelerinin temini,
2-) Bizimle, sınır boylarındaki aşiret reisleri arasında, belirli bir anlayışın sağlanması için kendi nüfuzunun kullanılması.
Seyid M. Sıddık, buna şöyle bir ilginç cevap veriyor:
“Siz Ermeniler Hristiyan olduğunuzdan bir derece himaye altındasınız. Bir köyde bir Ermeni’nin burnu kanasa, İstanbul’daki büyükelçiler, Osmanlıya hemen şikâyette bulunurlar. ‘Osmanlı’ öldürür fakat suçlu hep Kürd’tür. Osmanlı baskı yapar, kabahatli olan yine Kürd’tür. Hiçbir fenalık mevcut değildir ki bunu yapan Kürd olmasın ve hiçbir zulüm yoktur ki buna maruz kalan Ermeni olmasın. Büyük devletler böyle inanıyor, siz de aynısını iddia ediyorsunuz.
Sizi sevmek için özel bir neden bulamıyorum. Fakat biliyoruz ki, bu topraklar üzerinde siz de biz de eskiyiz; bu topraklarda yeni olan Türklerdir ve onlara karşı, dostane tutum takınmamıza bir neden yoktur. Toprağımız geniştir, iki halka da yeterlidir. Başkale ve Norduz’dan, Musul’a kadar olan bölgeler bizimdir, yukarısı sizindir. Esas üzerinde düşünmemiz gereken budur. Siz bizimle birlikte olduğunuz takdirde, planlarınızı gerçekleştirmenizde size karşı olmaya hiçbir nedenimiz yoktur.”[4]
Belirtildiğine göre Seyid M. Sıddık, önerilen iki maddeyi kabul etti, önümüzdeki mayıs ayında Taşnak’tan tam yetkili birilerinin gelmesi hâlinde, bölgedeki bütün beyleri genel bir toplantı için Şemdinan’a çağıracağı sözünü verdi ve şu şartları belirtti:
1-) Taşnak Partisi, Şemdinan’da veya başka bir yerde, masrafı kendisine ait bir fişek fabrikası inşa etsin ki bundan Taşnaklar da faydalansın.
2-) Şemdinan bölgesinin tütünlerini Mısır ve Avrupa’ya ihracını Taşnak Partisi kendi mümessilleriyle yapsın.
3-) Kürdistan sınırını Taşnak Partisi tartışmasız kabul etsin.
4-) Taşnak Partisi, Avrupa Hıristiyan devletlerinin yardımını Kürdistan için de temin etmeye çalışsın. [5]
Bu konuyu hayıflanarak aktaran Taşnak üyesi Garo Sasuni, Ermenilerle Kürdler arasındaki anlayış farklılıklarına ve uzlaşmaz çelişkilere dikkat çekerek, bu ilginç görüşmeyi şöyle değerlendiriyor:
“Görüşme yapmakta olan tarafların siyasi görüş farklılıkları açıkça ortadaydı. Genel konu Ermeni-Kürd ilişkileriydi; bu yönden atılan adım çok önemliydi. Fakat iki tarafın siyasi gözlemlerine bir göz atarsak, görürüz ki, Taşnak Partisi’nin amacı, Sultan Hamid rejimini devirmekti. Halbuki Şeyh Sıddık’ın amacı, Osmanlı devletinden ayrılarak bağımsız bir Kürdistan devleti kurmaktı. Ermeni devriminin o yıllarda amacı, tüm Osmanlı İmparatorluğu içinde bir devrim yapmak ve bunun için önce mevcut rejimi devirmekti. Kürd liderler ise Kürdistan’ın bağımsızlığını amaç ediniyorlar ve sınırlarını da önceden belirtiyorlardı.”[6]
Bu görüşmenin devamı gerçekleşmedi. Genel olarak Ermeni partileri ve ileri gelenleri, Kürdleri bir ulus olarak görmek istemezken bazı Kürd çevreleri de konuya hep dini cepheden yaklaştı. Garo Sasuni’nin belirttiğine göre atılan bu adım sonuçsuz kaldı ve işbirliği için önemli bir fırsat kaçırıldı.
1908, II. Meşrutiyet döneminde de Ermenilerle Kürdler arasında bazı işbirliği girişimleri olsa da sonuç alınamadı ve iki ulus özgürlük yolunda birbirini engelledi…
Tarih çok şey hatırlatır ve öğretir.
/CT/
[1]Kürdistan gazetesi, Bedirhan kardeşler tarafından, bu olaylardan iki yıl sonra, 1898 yılında Kahire’de Kürdçe yayımlanmaya başlamıştı.
[2] Şeyh Ubeydullah’ın oğlu, Seyid Abdülkadir’in kardeşi
[3] Garo Sasuni, Kürt Ulus Hareketleri ve 15. Yüzyıldan Günümüze Kürt-Ermeni İlişkileri, Med Yayınları, 1992, s. 205
[4] Sasuni, age, s. 206 (Yaşantılar başlıklı Malhas imzalı yazı. Hayrenik dergisi, Sayı: 2, 1926)
[5] Sasuni, age, s. 206-207
[6] Sasuni, age, s. 207
Son güncellenme: 10:08:09