Her ulusun geçmişten gelen birikimleri ile kendine has bazı özellikleri vardır. Alman'ların disiplini, İngiliz'lerin kurnazlığı Japon'ların geleneklerine verdikleri önem gibi. Ermeni ve Süryani'lerin de taş ve duvar ustalığı, mühendis, mimarlık alanlarında haklı bir özellikleri vardır. Urfa'da kendileri artık olmasalardı bıraktıkları izlerden bu özelliklerini kısa bir gözlemle de olsa görmek mümkün. Urfa’da Ermeni'ler aynı zamanda en iyi köylerin sahibi olup çiftçilik te yapmışlar. Yıllar öncesinden yerin altına döşemeleri su kanallarında ve hala Gavur Hore Germuç, Kızıl Kilise gibi halk arasında söylenen isimleri ile bunu biliyoruz.
Mardin'deki Turabdin (Tur Abdin= Kulların dağı) denilen Süryani'lerin yoğun yaşadığı bölge dışında kalmasada bu gün Fransa ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerindeki bağların anavatanı Mezopotamya’dır. Urfa ve Mardin gibi illerden Avrupa ve dünyanın çeşitli ülkelerine götürülen bu bağ çeşitleri ıslah edilerek günümüzde dünyanın en kaliteli şarapları elde ediliyor. Ermeni'ler yaşadıkları yerlerde üzüm bağlarına verdikleri önem gibi meyve ağacı ekmeğe de önem vermişler. Söylendiği gibi bir Ermeni evini yapacağı arsaya temel kazmadan önce meyve ağaçları dikermiş. Ev bittiğinde ağaçlarda meyve verecek kadar büyürmüş. Bu nedenle Ermeni'lere ağaç eken kavim anlamına gelen fılle denmiş.(Bu gün fılle sadece gavur anlamında kullanılıyor.)
Bu gün isimleri Türkçeleştirilmiş olsa da en verimli bağ, bahçe ve köyler de onlara aitti. Söz konusu farklı olanlar olduğunda çok övünülecek "Yiğidi öldür ama hakkını yeme “atasözü bile lafta kalıyor. Tehcirden sonra canını kurtarabilenler şehri terk etmek zorunda bırakıldıkları gibi kendilerine ait gayrimenkullerden de vaz geçtiklerine dair belgeleri imzalamak zorunda kalmışlardır. Süryani ve Ermenilerden kalan evlere, arazilere konulmuş, kiliseleri camiye çevrilmiş.1926 yılında çıkarılan yeni nüfus yasası ile kaçıp kurtulanlar vatandaştan sayılmadıkları için geri gelseler bile gayrimenkullerine sahip çıkamamışlar. Binlerce yıl yaşadıkları şehirde atalarının gömülü olduğu mezarlıkları bile artık yok Geriye kalan bir avuç "Kılıç artığı" Urfa'da hala kimliklerini gizleyerek yaşıyor. Bunların içinden Müslüman olan, namaz kılıp hacca gitseler bile Urfa'da hala bu ailelere dönme deniyor.
Süryani ve Ermenilerden kalan evlerin bir kısmı bakımsızlıktan harabeye dönmüş olsada hala ayakta kalanlar günümüzde sıra gecelerinin de yapıldığı butik otel olarak kullanılmaktadır. Urfa taşından yapılmış bu muhteşem evler onu yaptıran ilk sahiplerinin adı ile anılmazlar. Çünkü bu evleri yaptıranların adı yapan ustalar ile birlikte örgütlü bir şekilde yaşadıkları mahalle, sokak ve köy adları gibi Urfa tarihinden tümüyle örgütlü bir şekilde silinmek isteniyor.(Tıpkı Kürtçe ve Arapça ismi olan yerler gibi Arap Meydanı Türk Meydanı oldu)Harran'daki medeniyeti sahiplenemeyince adınıda Altın Başak olarak değiştirip gülünç duruma düşünce geri adım atıldı. Altın Başak yeniden Harran oldu. Urfa’daki eski evlerde Tehcir sonrası sahiplenen kimse, yada bu günkü yeni sahiplerinin adı ile bilinmesi isteniyor. Çalınan tarihi ve kültür değerler gibi bu evlerin isimlerinin de son sahipleri ile anılması saygısızlık. İletişim çağında tarihi gerçekleri çarpıtmak çirkin olmakla birlikte nafile ve utanç verici bir çabadır.
A.Güllüoglu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.