Nerina Azad haberine göre "Suriye ile Hizbullah Örgütü arasında yaşanan gerginlik şiddetli çatışmaya dönüştü.
Esir alınan askerler için Şam yönetimi bölgeye ağır silah ve asker sevk ederken ,Lübnan topraklarındaki Hizbullah hedeflerini füze saldırıları ile vurdu". İki Suriye askerinin Hizbullah tarafından esir alınması ile ağır silahların sevk edildiği bölgede gerginlik giderek artıyor.
İki Suriye askerinin Hizbullah tarafından esir alınması ile birlikte ağır silahların sevk edildiği bölgede gerginlik artarak devam ediyor.
Suriye'nin yeni yönetimi ve Hizbullah Örgütü bundan1450 sene önce Kerbela'da yaşanan acı olaydan hala ders alan yok. Ders alınmadığı gibi egemenler kendi siyasi amaçları için mezhep çelişkisini kullanarak diğerine yaşam hakkı tanımazlar. Bu nedenle aralarındaki mücadele inançtan öte asırlardır devam eden kan davasına dönüştü. Bir taraf zayıf düştüğünde diğer taraf hemen sırtlanlar gibi saldırıya geçmesinin nedeni de inanç değil çıkarlardır.
Geçmişte Safeviler Sünnileri canlı canlı kaynar kazanlara atarak, Osmanlı Şiileri (Kızılbaşları) canlı canlı kuyulara atarak milyonlarca insan katledildi. Buna rağmen mezhepler hala var.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de ülkeyi yönetenler mezhep farklılıklarını kendi siyasi amaçları için kullanılıyor.
Saddam Hüseyin Sünni, Esad Nusayri inancında olan, birbirine düşman iki Arap milliyetçisi diktatördü.
Yönetimde azınlık inancında olmalarına rağmen aynı mezhepten olmayanlara baskı ve şiddet uygulayıp katliamlar yaptılar. Bu iki diktatörün ibretlik akıbetinden bile ders alınmıyor.
Avrupa ve Ortadoğu'da yüzlerce yıl devam eden savaşlara rağmen mezhepler hala var ve biri diğerini yok edemedi. Çıkar çatışmaları olduğu müddetçe de mezhepler her zaman devreye sokulup kullanılacak. Fransa Devrimi ile başlayan uluslaşma çağı Avrupa'daki bazı ülkeler ulus devlet olmak için laik devlet anlayışını tercih etti. Farklı inançlara rağmen uluslaşmak için de devletin laik olması zorunluluktur.
Uluslaşma çağında Kürdlerin Türklerden, Farslardan ve Araplardan geri kalmasının nedeni inancı uluslaşmanın önüne koymalarıdır. Ulus olabilmek için haklarını talep ettiklerinde de "aynı ümmetin kardeşleri" buna engel oluyor.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de mezhep çatışmaları devleti yönetenlerin siyasi amaçları için kullanılıyor. İngiltere mezhep farklılığından dolayı İrlanda'yı ikiye böldü ve böldüğü parçayı kendine bağladı.
Siyasi islamı savunan cihatçılar devleti şeriat yasaları ile yönetmek isterler. Çağımızda farklı inanç ve mezheplerin barış içinde bir arada yaşayabilmesinin tek yolu olan laik devlet anlayışına da dinsizlik sayarak karşı çıkarlar. Onlar devletin dini olsun isterler. Sünni bir cihatçı ile Şii bir cihatçı aynı ulustan olsalar bile biri ateş, diğeri baruttur. Oysa laik devlet insanların inancı ile uğraşmaz ve her inanca eşit mesafededir. Bazı devletler de kendi oluşturdukları kurumlar ile inancı kontrol altına alarak devlet dini oluşturdular. Laik devlet insanların inancı ile uğramadığı gibi her inanca eşit mesafede durur.
Ortadoğu için Güney Kürdistan' Federe Yönetimi'nin varlığı farklı etnik ve inanç grupları için "Çölde bir vaha" gibi dediğimizde birileri örnek almak yerine nasırına basılmış gibi hop oturup hop kalkıyor. Her inanç grubu gibi 73 defa haklarında çıkarılan fermanlarla katledilen Ezidilerin seçtiği millet vekili de Güney Kürdistan Parlamentosu’nda Laleş Taşı ile yeminini edebiliyor.
Kimse kendi inancından başka inançlara saygı duymak zorunda olmadığı gibi benim gibi ol deme hakkına da sahip değildir.
İnsanoğlunun tarihi farklı etnik ve inançlar nedeni ile yapılan kanlı savaşlarla dolu. Bu savaşlara engel olmak için Torinolu şair Cesare Pavese'nin dediği gibi "Bir gün savaş biterse şunu sormalıyız kendimize; peki ölenler ne olacak? Neden öldüler? sorusunu kendi kendimize sormalıyız.
Savaşlar istenmiyorsa kimse kendi inancından başka inançlara saygı duymak zorunda olmadığı gibi "benim inancımdan ol" deme hakkına da sahip değildir.
A.Güllüoğlu
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.