IŞİD’in Paris’i kana bulamasından birkaç gün önce Türkiye’de de hareketlilik vardı. Ankara Emniyet Müdürlüğü 6 Kasım’da, Alevi Bektaşi Federasyonu ve Alevi Kültür Dernekleri yetkililerini bir tebligat için emniyete çağırdı. Federasyon heyeti 9 Kasım’da emniyete gitti ve kendilerine “ Alevi Bektaşi Federasyonu ile Alevi Kültür Derneklerinin başkanlarına ve kurumlarına IŞİD tarafından saldırı olacak. Kendi güvenliğinizi alın, biz de alıyoruz. Şüpheli gördüğünüzde bize bildirin.” tebligatı yapıldı.
Bu tebligat üzerine Alevi Bektaşi Federasyonu başkanı tebliğ edilenin; ajanlaştırma, ötekileştirilmiş olan Alevileri korkutma, sindirme, ‘aman ha haklarınızı talep etmeyin, başınıza büyük şeyler gelecek’ demek olduğunu ve ancak, halkın içindeki zayıf kişiliklilerin ajanlaşabileceğini belirtti ve nihayetinde ‘korkulacak bir durum yok’ dedi. Alevi kurumları da 14 Kasım’da Ankara’da toplantı yaptı, tebligatta yer alan tehdidin asılsız olduğu ve “tebligatı görmezden gelme” kararına vardı. Bu tebligat ile Hrant Dink’e yapılmış tebligat arasında bir fark var mı ve dahası, sonuçları farklı olabilir mi, farklı olacağı öngörülebilir mi?
Alevi toplumu kendi halinde yaşayan bir toplumdur. Örgütlülüğü zayıftır. Kendi dışındaki inanç gruplarına, onların kültürüne ya da onların kurumlarına, sembollerine ve ritüellerine saygısızlık Alevi çocuklarına öğretilmez. Aleviler yüzlerce yıldır muhalif yaşar. 12 Eylülden sonra ama özellikle cemaat hegemonyaları döneminde ticari alanda, memurlukta, akademik alanlarda yer almakta zorlanmıştır.
Kurumlarının taşlandığı ya da yakıldığı durumlarda da hemen bir başka inanç grubunun üyelerine ya da kurumlarına yönelip zarar verdikleri görülmemiştir. Yüzlerce yıldır sağ ya da sol iktidarlar ya da iktidarın karşıtı ideolojik akımlar yoluyla Alevi gelenekleri işlevsizleştirilmiş ve Alevi pirleri, dedeleri itibarsızlaştırılmıştır. Alevilerin çoğu kendine ve toplumuna yabancıdır; kendi toplum gerçeğinden başka hemen her şeyle içli dışlıdır, onların kaygısıyla meşguldür.
Aleviler savunmasız bir toplumdur. Güvenlik güçleri, partiler Alevileri katledilmekten korumamıştır. Maraş’ta 7 gün ve en son Sivas’ta saatler boyunca saldırılara maruz kalan alevileri ne kimse koruyabildi, ne de savunabildi. Alevilerin sinmesinin mümkün olmadığını, sindikçe daha büyük felaketler yaşandığını en iyi aleviler bilir, çünkü Maraş’ta ya da daha sonra bir çok yerde alevilere ait mülklerin işaretlenmesine sıkça rastladık.
Suruç, Ankara katliamları belirli bir kesime yöneliktir ve bu kesimin içinde Aleviler de yoğunca yer alıyor. Türkiye IŞİD’in kamplarını jetlerle bombalıyor, hücre evlerine baskınlar düzenliyor, her fırsatta kendisine terörist diyor. IŞİD ise bunun karşılığında Türkiye’nin alevi bileşenini önceliyor ve hedefliyor. Neden Suruç, Ankara katliamlarını gerçekleştirdi ve neden alevileri tehdit ediyor? Alevi asimilasyonu son radddeye geldi de şimdi sıra tek taraflı disimilasyonda mı? IŞİD öncelikle alevinin Kürdüne mi, Türküne mi, Arabına mı saldırır; ilkin hangi hedefe yönelmesi Ortadoğu’da en az tepki doğurur? Alevilere bu yönelmenin IŞİD’e Türkiye içinde sempati kazandıracağı yönündeki açıklamalar ise pek ciddi olmasa gerek.
Yapılan bu tebligat ve içeriğinin ciddiyetini alevi toplumuna ve dostlarına duyurmak, önlemleri tartışmak gerekmektedir. Yerel ve uluslararası işbirliği ve ortaklaşma giderek önem kazanmaktadır. Alevileri bu günlerde en iyi anlayacak, sorunlarını ve karşı karşıya oldukları tehlikeleri en iyi hisseden uluslararası çevreler olacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.