''8 Aralık'tan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İran eski İran değil ve "Direniş Ekseni" de çöküş sürecinde. Lübnan ve Suriye bundan nasibini aldı. Bunun Yemen ve Irak'a mutlaka etkisi olacaktır.''
Serbest Ferhan Sindi Independent Türkçe’de yayımlanan İran'ın liderliğindeki "Direniş Ekseni" denilen cephede mevzi kaybetme sırasının Yemen ve Irak’ta olduğunu değerlendirdiği yazısı şöyle:
‘’İran'ın liderliğindeki "Direniş Ekseni" denilen cephe, mevzi kaybetmeye devam ediyor.
Gazze'deki ağır yıkımın ardından Lübnan'da Hizbullah'ın yediği ağır darbeler örgütü belini doğrultamayacağı bir hale getirdi.
on olarak da 8 Aralık'ta İran'ın Lübnan'la bağlantı hattı ve Akdeniz'e klasik tabirle sıcak sulara açılan kapısı Suriye rejimi de düştü.
Bu gelişmelerin ardından gözler "Direniş Ekseni"nin iki önemli kalesi olarak görülen Yemen ve Irak'a çevrildi.
İsrail'in İran'ın Irak'taki paramiliter gücü olan Haşdi Şabi'yi vuracağına dair söylentiler 7 Ekim'den bu yana dolaşıyor fakat burada çok büyük bir olay yaşanmadı.
Irak'ın istikrarsızlığa sürüklenmemesi için ABD'nin İsrail'i frenlediği söyleniyor. Fakat Nuceba Hareketi, Irak Hizbullahı ve kendisine Irak İslam Direnişi adını veren gruplar İsrail'e yönelik saldırılarını hiç kesmedi ve bunu kamuoyuna ilan etmekten de kaçınmadı.
Ortadoğu'da dengeler yeniden kurulurken herkes durduğu yeri sağlamlaştırmaya ya da sağlam gördükleri cepheye geçmeye çalışıyor.
Zira artık Ortadoğu'daki güç merkezleri ve karar odakları değişiyor. Yeni bir dizayn için herkes konum alıyor.
7 Ekim'den sonra hiçbir şeyin aynı kalmadığını ya da kalmayacağını ve bölgesel ile küresel güçlerin hesaplaşma alanı olan Filistin, Lübnan, Suriye, Yemen ve Irak'ta çok şeyin değişeceğini söylemek artık kehanet değil.
Suriye'de bu oldu bitti bile.
Filistin'de önemli oranda bitti.
Lübnan'da ve Yemen'de gerçekleşiyor.
Ve nihayet sırada Irak var.
Irak'ın bu krizden etkilenmemesi ve yaşanan değişimlerden nasibini almaması mümkün değil.
Zira Irak, "Direniş Ekseni" diye tabir edilen İran vekil güçlerinin ilk durağı ve şu an itibarıyla en muhkem kalesi konumunda.
İran'ın Irak'taki bir numaralı adamı olarak kabul edilen Maliki, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, "İran'ın Suriye'de Esad yönetiminin devrilmesine izin vermesinin kendisini şoke ettiğini" söylüyor.
Irak'taki Şii liderlerin genel kanaati, Esad'ın çökmesi Irak için de tehlikeye işaret.
Çünkü bu durum İran'ın bölgede eskisi kadar güçlü olmadığını ve sahadaki vekil güçlerin de eski motivasyon ve maneviyattan uzak olduğunu gösteriyor.
İran, devrimden bu yana 45 yıldır Esad yönetimini destekliyor ve bunu hem dini-mezhebi hem de jeostratejik-siyasi nedenlere dayandırıyordu.
Suriye olmazsaydı İran Lübnan ve Filistin'de de güçlenemezdi ve Hizbullah gibi bir örgütü bunca yıl ayakta tutamazdı.
Filistin'de İslami Cihad'ı kuramaz ve Hamas'ı da zamanla etkisi altına alamazdı. Suriye'de Esed rejimi, İran için Şii Hilali'ni gerçekleştirmede çok etkin bir faktördü.
Irak'ta ise Lübnan ve Suriye'den aldığı güçle hegemonya alanını genişletti ve gelinen aşamada Bağdat yönetiminin üzerinde çok belirleyici bir nüfuza sahip.
Bu nüfuz, Suriye ve Lübnan'dan bağımsız değerlendirilemez. Suriye ve Lübnan'daki değişikliklerin de buradaki nüfuza etki etmemesi düşünülemez.
Suriye ve Lübnan'daki gelişmeler İran ve vekil güçleri için Irak'ta da tehlike çanlarının çaldığı anlamına geliyor.
Bunun somut göstergesi de mevcut Irak hükümetinin duruşu ve Şii liderlerin açıklamalarıdır.
Irak hükümeti, Suriye'de 27 Kasım'da başlayan Halep operasyonu ve 8 Aralık'ta Şam'ın düşmesiyle neticelenen süreçte Suriye'nin içişlerine karışmama noktasında kararlı bir politika izledi ve kendi sınırlarını korumaya almaya çalıştı.
Bu politikada bariz bir ABD yönlendirmesi ve etkisi vardı. Sudani, İran'ın tüm baskıları ve ısrarlarına rağmen Suriye olaylarına karışmadı ve Irak'ı kavganın dışında tutmayı başarabildi.
Sudani'nin Esad'ın çöküşü sürecinde izlediği politika Irak'ın kalıcı ve stratejik bir siyaseti haline gelirse bu badireyi büyük yara almadan atlatabilir.
Fakat Sudani'nin gücünün sınırlı olduğunu dikkate alırsak Irak'ın ilanihaye bu tavrını sürdüremeyeceğini söyleyebiliriz.
Irak şu an yaşanan bölgesel güç dengelerinin dışında duramayacak kadar İran'a bağımlı hale geldi.
İran, Irak'ın askeri, siyasi, ekonomik, yargı ve sosyal kurumlarında etkin ve belirleyici bir konumda.
O yüzden Sudani, Tahran yönetiminin izin verdiği kadar açılabilir, daha ileri gittiğinde hükümetinin düşmesi an meselesi olur.
Yukarıda da izah etmeye çalıştığım gibi Lübnan ve Suriye'den sonra adres Yemen ve Irak olacaktır.
Hangisi önce olur o gelişmelere ve alınacak tutumlara bağlı olacaktır.
Fakat İsrail-ABD'nin Haşdi Şabi denilen yapıyı Irak'ta bu şekilde bırakacağını düşünmek mümkün değildir.
ABD'de Trump'ın göreve başlamasıyla birlikte Haşdi Şabi'ye yönelik politikalarda da sertleşmenin olacağını göreceğiz.
Bunu gören Haşdi Şabi komutanlarının da şimdiden buna karşı tedbir aldıkları bilgileri geliyor.
Irak'tan gelen bilgilere göre Haşdi Şabi'nin önemli komutanları saldırılar olduğunda kaçabilecekleri ikinci adres olarak Irak Kürdistan Bölgesi'nde (IKB) yer alıyor.
Ayrıca ağır silahları ve kritik karargahları bilinmeyen bir yere naklediyor.
Irak Kürdistan Bölgesi'nde de bu olası senaryoların ayak seslerini duyuyoruz.
KDP lideri Mesud Barzani, Irak Cumhurbaşkanı olmasına izin vermediği Berhem Salih'i Erbil'de kabul etti.
Berhem Salih, İran'a yakın olarak biliniyordu fakat artık o cephede görülmüyor.
Berhem Salih'in de oluşan yeni dengelerde rol alabilmek için heyecanlandığını görüyoruz.
Yeni süreçte Berhem Salih, Bafil'a karşı KDP ile hareket edebilir. Bunu uzak ihtimal olarak görmüyorum.
Diğer yandan KDP ile KYB(YNK) de hükümet kurma arayışlarını hızlandırdı ve hafta içinde Erbil'de bir araya geldi.
Hükümet kısa sürede yeniden kurulabilir. Esad'ın düşmesi, "Direniş Ekseni"nin zayıflaması ve İran'ın etkisinin kırılması KYB'nin de pazarlık gücünü azaltan bir sonuç doğurdu.
Normalde başkanlık ya da başbakanlıktan aşağısına razı olmayan ve görüşmeler için bunu temel şart koşan KYB'nin önemli bakanlıkları da kabul edebileceği bilgileri geliyor.
Özetle; esasında 7 Ekim fakat o çok iddialı olacağı için 8 Aralık'tan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
İran eski İran değil ve "Direniş Ekseni" de çöküş sürecinde.
Lübnan ve Suriye bundan nasibini aldı. Bunun Yemen ve Irak'a mutlaka etkisi olacaktır.
Bunun yumuşak güçle mi yani diplomatik girişimlerle mi yoksa sert güçle yani savaşla mı olacağına bence İran karar verecek.
Şu an görünen tabloda İran'ın savaşı tercih ettiğini görüyor olsak da bu tutumunu değiştirmesi hiç uzak bir ihtimal değildir.
İran, Irak'ta savaş yerine yumuşak bir geçişi tercih edebilir.
Irak'ta İran vekil güçlerine yönelik bir saldırı dalgası başlarsa bu Tahran'ın içine kadar gider.
İran da bunu gördüğü için Irak'ta savaştan yana olmayabilir. Irak'ta bu anlamda yaşanacak bir kriz Irak'ta durmayacak ve ateşin kıvılcımları İran'ın içine sıçrayacaktır.
Bu yüzden Lübnan ve Suriye'de kaybeden İran, Irak ve Yemen'de de kazan-kazan formülüne razı olabilir ve Haşdi Şabi milislerini lağvetmek başta olmak üzere bu ülkedeki gücünü de makul seviyelere çekmeyi tercih edebilir. ‘’