Bugün 27 Mayıs,1960'ta yapılan darbeden bu yana 63 yıl geçti. Darbeler ve yol açtığı sorunlar ile birlikte ele alınmadan Türkiye'nin bu günlere nasıl geldiği anlaşılamaz. Aynı zamanda Cumhuriyetin de kurucusu olan CHP Atatürk tarafından Halk Fırkası adı ile 1923 yılında kuruldu. Çok partili sisteme geçilmiş görüntüsünü dünyaya vermek için Halk Fırkası'na muhalefet gibi yine Atatürk tarafından 1924 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve 1930 yılında da Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Ayrıca üzerinde durulması gereken sol ve sosyalist muhalefetin önünü kesmek amacı ile yine Atatürk'ün emri ile komünist partinin bile kurulmasıydı. Bu partinin kurucular arasında M.Esat Bozkurt, Celal Bayar gibi isimlerin bulunması ve Feyzi Çakmak, İsmet İnönü, A.Fuat Cebeci ve Kazım Karabekir gibi ülkenin ve rejimin kuruluşunda önemli rol alan kişilerin sonradan bu partiye üye olması ilginç olduğu kadar hayli düşündürücüdür.
Demokrasinin olmazsa olmazı çok partili sisteme geçilmiş gibi göstermelik partilerin kurulmasına rağmen 1923'ten 1945'e kadar tek parti dönemine devam edildi. Tek parti dönemine dış dünya tarafından yönetilen diktatörlük eleştirileri ve o dönemde SSCB tarafından yapılan taleplere karşı koyabilmek (NATO'ya girebilmek) ve batı dünyası ile işbirliği kurabilmek için çok partili sisteme zorunlu olarak geçildi. Söylendiği gibi birileri istedi diye demokrasi için çok partili sisteme geçilmesi.
1946 yılında CHP içinden çıkan milletvekilleri ve siyasiler Demokrat partiyi kurdular. Demokrat Parti her türlü engellemelere rağmen 1957 yılında yapılan seçiminde milletvekili çoğunluğunu sağlayarak tek başlarına iktidar oldu. Tam üç yıl sonra 27 Mayıs 1960 yılında da silahlı kuvvetler darbe yaparak yönetime el koydu. Türkiye o zaman albay rütbesinde olan ve darbeciler arasında önemli yeri olan Alpaslan Türkeş'in radyoda okuduğu bildiri ile yapılan darbeyi öğrendi.
Darbe sonrası bugün yapılanların yanında komik sayılacak düzmece ve komplo iddialar ile "vatan haini" ilan edilen başbakan Menderes ve iki bakan arkadaşı idam edildiler. Demokrat Parti bakan ve millet vekillerine de çeşitli mahkumiyet cezaları verildi ve siyaset yapmalarına yasaklar konuldu.
Yargı, yasama ve yürütme organları yeniden elden geçirildi, düzenlendi.
Yeni anayasa yazıldı ve 1961 yılında TBMM'nin üstünde denetimi sağlamak için Cumhuriyet Senatosu kurularak çift meclisi sistem oluşturuldu. Bazı üyeler seçim ile senatör olurken yönetime el koyan askerler de darbe sonrası olası kendilerini garantiye almak için ömürleri boyunca senatör yapıldı. Cumhur Başkanlarına da bu hak tanındığı için İsmet İnönü, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay ve Fahri Korutürk'te bu ömür boyu tabii senatörler arasında yerlerini aldılar.
Darbe ile Cumhur Başkanlığı elinden alınan Celal Bayar'a da ömür boyu senatörlük teklifi edildiğinde "Ben ömrüm boyunca demokrasi için mücadele ettim. Demokrasilerde tabii senatörlük yoktur" diyerek tokat gibi verdiği yanıtı toplum ancak yıllar sonra öğrendi.
Senato yine darbe ile yönetime el koyan Kenan Evren tarafından 1982 yılında kaldırıldı. Yani kısaca Celal Bayar’ın dediği gibi demokrasilerde olmaması gereken ömür boyu tabii senatörlük askerlerin yaptığı darbe ile getirildi, yine askerler tarafından "Bu ülkede yapılması gereken ne varsa biz yaparız" mantığı ile kaldırıldı. Başbakan ve iki bakanın idam edilmesi ile sonuçlanan askeri darbeye devrim denilerek bu ülkede 27 Mayısta yapılan darbe 82 yılında kaldırılana kadar resmi bayram olarak kutlandı.
İdamlarından bu yana ortanın sağında yer alan hemen her parti genelde üstü örtülüde olsa Menderes ve arkadaşlarının mirasına sahip çıkıp devamı oldukları iddiasıyla yaşanan mağduriyet üzerinden siyaset yaptılar. Ama seçimi kazanınca da yaşanan olayların ve mağduriyetin üzerine gidip aydınlatılması için çaba göstermediler. Özal bu konuda atılması gereken adımları attı. 1990 yılında Cumhur Başkanı olduğu dönemde Menderes ve iki bakan arkadaşı için anıt mezar yapılması için karar alındı ve " vatan haini" olmadıkları resmi olarak kabul edildi, itibarları da iade edilmiş oldu. Böylece yapılan darbelere karşı ilk defa bir adım atılmış oldu. Bundan da en çok rahatsız olanlar 27 Mayıs darbesine devrim diyenler oldu.
60 darbesinden sonra her on yılda bir açık olmak üzere çok sayıda üstü örtülü çok sayıda darbe yaşandı. Darbelerin esas nedeni gelişen toplumsal muhalefet örgütlü tepkilere dönüşmeden gereken önlemleri almak için (özellikle sosyalistler çeşitli provakatif eylemler ile kurban seçilerek) yapıldı. Böylece darbe sonrası çağın değişmesi gereği ile ortaya çıkan statükodaki eksikliklerin giderilmesi sağlandı.
Darbeden sorumlu tutulmaları rağmen siyasiler 27 Mayıs’ta olduğu gibi cezalandırılmadıkları gibi kısa sürede yeniden siyasi yaşamlarına döndüler.
Bunun nedeni darbeye neden olan siyasilerin açtığı sorunlar değil statükocu rejimin kendisinden kaynaklanan sorunların olmasıydı.
Bu ülkede seçimi kazanmak iktidar olmaya yetmiyor. İktidara gelen partilerin seçim öncesi verdikleri sözü tutmaması ve daha da önemlisi Kürd sorununun çözümü ile ilgili verilmiş olan bir söz varsa dahi bundan geri adım atmalarının nedeni de budur. Bu nedenle Kürd sorununun çözüm yeri için tek adres söylendiği gibi sadece TBMM değil muhatap devlettir.
Atatürk'ün kurdurttuğu Komünist Partisi gibi kurulması istenmeyen partilerin önünü kesmek amacı ile bugünde kurulmuş olan partilerin varlığı unutulmamalı. Bu partiler kendi iradeleri ile bağımsız karar alamadıkları gibi ilkesiz siyaset yaptıkları için de yapılan darbeye devrim diyen gelenekten gelen partiler ile birlikte demokrasi mücadelesi verme iddia ettikleri gibi ittifaklar kurabiliyorlar. Bunların amacı demokrasi ve eşitlik için mücadele etmek değildir. Bu mücadeleyi ilkeleri ile vermek isteyenlerin önünü keserek bir araya gelmelerine engel olmaktır. Anlatmaya çalıştığım 27 Mayıs’ta yapılanın devrim değil darbe olduğunun itirafının 22 yıl sonra yapılması ülkede gelişen demokrasi kültürü ile ilgili olmadığıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.