Daha önceki yazılarımda da değindiğim Kürd ve Kürdistan karşıtı yazar-çizer takımı harekete geçti.
Atını nallayan yazar ve çizer takımı her zaman yaptıkları gibi yine Barzani ailesinin mal varlığının, Güney yönetiminin Türkiye ile kurduğu ilişkilerin peşine düşüyor. Dillerinde kemik olmadığı için atılan iftiralarda sınır tanımıyorlar. Baştan belirteyim, Güney yönetimi, I-KDP ve Barzani ailesi dokunulmaz değil, yanlış yapılanlar varsa eleştiri yapmak haktır.
Ancak "Yiğidi öldür ama hakkını yeme" derler. Kürd ulusal mücadelesine önderlik yapan Bu aile dededen toruna 150 yıldır canları ve malları ile bedel ödeye ödeye, bağımsızlık taleplerinden sapmadan bu günlere geldiler.
Daha öncede yazmıştım, tekrar etmekte yarar var. İtalya'nın faşist yönetimine karşı çıkarak silaha sarılan Libya'nın halk kahramanı Ömer Muhtar neyse Kurdler ve özellikle Güney Kürdistan için Molla Mustafa Barzani ve ailesi de odur. Ömer Muhtar gibi işgalcilere karşı bağımsızlık bayrağını taşıyan öncüleri ideolojik kriterlere göre değerlendirip karalamak doğru bir tavır değildir, dosta değil düşmana yarar.
Güney yönetimine, I-KDP'ye ve Barzani ailesine yapılan eleştiriler dostça olmalı. "Çamur at izi kalsın" mantığı ile eleştiri yapılmaz. Bunu zaten Kürde ve Kürdistan'a düşman olanlar her zaman yapıyorlar.
Kürdler buna alet olmamalı. Kürd ve Kürdlere dost olanların Güney Kürdistan Federe Yönetimine, I-KDP ve Barzani ailesine yapılan saldırıları ve yalan-yanlış haberlere karşı özellikle ulusal mücadelede emeği olan ve bedel ödeyenler açık ve net tavır almalılar. Saldırı yapanların amaçlarının ve savundukları görüşlerin sadece Kürdlerin Güneyde bağımsız devlet olmalarına karşı oldukları deşifre edilmeli.
Barzani ailesi ve kurulduğu günden bu yana I-KDP (1946) bağımsızlıktan yana olduğu için bu grup tarafından seçilip hedefe konuluyor.
Demokratik Konfederalizm, Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Ulus gibi hayali kavramlar Kürd ulusun özgürlük ve bağımsızlık taleplerinin önüne konulmak isteniyor. Kulağa hoş gelen ancak dört parça Kürdistan için savunulduğunda temelsiz ve deli saçması görüşler kafaları karıştırıp Güneyde verilen bağımsızlık mücadelesini karalamak ve amacından saptırmak için savunulduğu artık bilinmeli. Kendilerine verilen görev dört parçaya bölünmüş Kürdistan’ın hangi parçasında olursa olsun Kürd'lerin federasyon ve bağımsız devlet olmasına karşı çıkmak.
Kimse Güney yönetimini, I-KDP'yi ve Barzani ailesini beğenmek zorunda olmadığı gibi yaşanan sürecin dayattığı önemli sorunlar dururken daha iyisini yapmadan düşmanlık yaparak karalamak zorunda da olmamalı.
Güney Kürdistan Federe Yönetimi birinci paylaşım savaşı sonrası Kürdistan coğrafyasında bölünmeler ile ortaya çıkan olumsuz jeopolitik dengelere rağmen bağımsızlık yolunda adımlar atmaktan vaz geçmedi, geçmiyor. Bu yolda her koşul ve şartta ilerlerken Ortadoğu'da örnek olacak şekilde birlikte yaşadıkları farklı etnik gruplara başta (Arap, Türkmen, Süryani, Keldani, Asuri) ve farklı inanç gruplarına da (Ezidi, Müslüman, İsevi, Musevi) başta anadilde eğitim olmak üzere eşit haklar ve ibadet özgürlüğü tanındı.
Merkezi yönetiminin dayatmaları sonucu Irak ile birlikte yaşamın koşulları kalmadığı için Federe Yönetim referandum kararı aldı. 25.Eylül.2017 tarihinde yapılan referandumda ayrılmak için verilen Evet oyları %92.93 oldu.
Alınan evet oylarının ezici çoğunluğu Güney Kürdistan'ın Birleşmiş Milletlerde bağımsız devlet olarak onurlu yerini alabilmesi için gerekli olan vize gibi değerlendirilmelidir.
Referandumdan çıkan bu kayda değer sonuç bölünmüş Kürdistan'dan çıkarı olan ve mevcut durumun (statükonun) değişmesini istemeyenler ile birlikte birilerinin, özelliklede "Türk solu" ile Yalçın Küçük'ün öğrencilerinin uykusunu kaçırıyor. Uykusu kaçan da hemen eline kalem alıp Güney Kürdistan Yönetimine ve Barzani ailesine tek kaynaktan servis edilen uydurma haberler ile saldırıya başlıyor.
"Kürdistan parçalanmış bir ailedir. Bu aileyi birleştirmek istiyoruz" diyen Molla Mustafa Barzani ve izinden giden ailesine karşı Öcalan'a akıl vermek amacı ile Beka Vadisine giden ve gittiği için yargılanan Yalçın Küçük çıkarıldığı mahkemede yaptığı savunmada bağımsızlık isteyen Kürd'leri Barzanileşme olarak değerlendiriyor. "Ben Kürd'lerin Barzanileşmesini önledim" diyerek bu gün gelinen ulusal mücadeleyi inkar eden çizgiye yaptığı katkıları anlatıyor.
Yalçın Küçük'ün ziyareti ve Öcalan'ın yakalanması sonrası federasyon veya bağımsızlık isteyenlere (Barzanileşenlere) karşı "Kürdistan'ı çöpe attık" diyecek kadar kendini bilmezler ortaya çıktı. Kürdistan'ı çöpe atmak kimsenin haddine olmadığı halde Kürdistan'ı çöpe attık diyenlerin çöpe attıkları sadece kendileri ile birlikte geçmişleriydi.
Kurulduğu günden Saddam yönetimine kadar Irak'in yer altı ve yer üstü zenginliklerini talan edilmesinden söz etmeyen, hatta Saddam'ın yanında yer alanlar bugün Barzani ailesinin servetinden söz ediyor.
Aslında onlara dert olan ve uykularını kaçıran Barzani ailesinin mal varlığı değil bağımsızlık yolunda ilerleyen Güney Kürdistan Yönetimi'nin uluslararası camiada gördüğü saygı ve kabuldür.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.