DTK, KJA, DBP ve HDP 21.10.2016 tarihinde Diyarbakır’da yaptıkları bir toplantı ile aşağıdaki açıklamayı yaptı.
“... DBP, HDP, DTK ve KJA başta olmak üzere belediye eşbaşkanları, tüm Kürdistanî kurum temsilcileri ve yöneticileri olarak bizler, halka öncülük görevi ile karşı karşıya olduğumuz gerçekliğinden hareketle, özyönetim direnişleri sürecinde direnenlere karşı sorumluluklarımızı yeterince yerine getirmediğimizden dolayı, bu destansı mücadelede yaşamını yitirenlerin şahsında Kürdistan halkından özür dileyerek, bırakılan büyük direniş mirası ve eşi benzeri bulunmayan iradeye sahip çıkma sözü vererek başladık. O süreçte eksiklikler o direniş alanların içinde değil dışında yaşanmıştır. Toplantı bileşeni olarak bizler yaşanan bu eksikliklerden kendimizi sorumlu tutuyor ve soykırım planının boşa çıkarması için o onurlu direnişi yürütenlerin mirasına sahip çıkma ahdimizi tekrarlıyoruz.”
Günümüzün Şark Islahat Planı
Yukarıdaki özür, özyönetim ya da hendek süreci boyunca canından, yerinden ve işinden edilmiş insanlarımızdan bahsetmiyor.
Özür, hendek süreci esnasında ve sonrasında yıkımı daha da artıran artçı depremlerden etkilenen öğrencilerden, öğretmenlerden, esnaftan da bahsetmiyor.
Özür, orta sınıfımız sayılan ve özellikle çağdaşlıkla eğitim yoluyla bağ kuran kesimlerimizden olan memur ve esnafımızın bölgeyi terk edişlerine de değinmiyor.
Özür, beyin, emek ve yetenek göçüne sebep olunduğu için de değil.
Özür, tarihi eserlerimize ya da günümüz mekanlarımıza verilen tahribattan da bahsetmiyor.
Özür, hendekler yüzünden oluşan son şöven dalgaların şiddetinden de bahsetmiyor.
Özür, iyi kötü kendini var edebilmiş ve eserler ortaya koymaya başlamış entelektüel kesimlerimizin boğulmasından ve göçertilmesinden de bahsetmiyor.
Özür, binlerce insanımızın hendeklerde yok edildiğinden de bahsetmiyor.
Özür, öldürülen, yaralanan sivillerden ve onların ailelerinden de bahsetmiyor.
Özür, hıristiyan ve müslümanların tahrip edilen mekanlarından da bahsetmiyor.
Özür, çocuklarının gözü önünde katledilen insanlarımızdan da bahsetmiyor.
Özür, sokaklarda telef olan taklacı güvercin, kedi ve köpeklerden de bahsetmiyor.
Özür, hendekleri devletin bakışıyla değil, milli bakışla reddedenlerden de bahsetmiyor.
Özür, kendilerinin o dönem neden ve nasıl eksik kaldıklarından da bahsetmiyor. Özür, eksik kalışı süreci durdurmakla ve sürece karşı çıkmakla değil, aksine süreci tamamlayamamakla ilişkilendiriyor.
Halbuki, o dönemde Diyarbakır’da toplanan HDP, DTK ve DBP’nin hendek ve barikat siyasetinin destekleneceğini ilan etmesi ve eş başkanın “Halkımızı bulunduğu her yerde bu onurlu, görkemli direnişi sahiplenmeye” çağırması da özür diletmekten kurtaramamış. Buna göre, asıl suçlu olan ve özür dilemesi gereken de ‘halkımız’ olmalı çünkü bu ‘görkemli ve onurlu direnişi sahiplenme’ çağrısını ısrarla duymazlıktan geldi.
Metin, hendeklerin doğru yöntem olduğundan, yaşanan başarısızlığın ise bu partilerin eksikliğinden kaynaklandığını ifade ediyor. İşte tehlikeli olan tam da budur. Bu metne göre, ‘sorumluluklarını yeterince yerine getirmediklerinden dolayı” başarısızlık yaşanmış. Yani korkmasalarmış ya da halkı harekete geçirebilselermiş başarısız olunmazmış.
Hendeklerin tamamen yanlış olduğu, suç işlendiği hala kabul edilmiyor. Hendek gerisindekilerin siviller yüzünden başarısız olduğu gerekçesine de dünyada ilk kez rastlanıyor olmalı. Bu tümevarımda bir gariplik var!
Bu psikoloji bize daha da tehlikeli bir durumu işaret ediyor: ‘Bir daha fırsat olsa daha beterini tekrar tekrar yaparlar.’
Metin destansı direnişin ne olduğunu da açıklamıyor. Ölün denildi, öldüler. Kimse onları sağ yakalamaya da çalışmadı. Bir alana kapanan, çıkışı bulunmayan, kaçışı olmayan insanların yavaş yavaş, sakin sakin öldürülmesine, hatta bodrumlarda topluca yakılmasına destansı direniş demek, bu anlayışın daha çok canlarımızı yok edeceği anlamına gelir.
Devletin katı ve kararlı yaklaşımına karşı geri çekilmeyerek gittikçe seyrekleşen ölümcül saldırılara devam ediliyor. Geri çekilmek çöküşün, çözülüşün son evresi, ilanı olarak algılandığından nadirleşerek de olsa ölümcül eylemlere devam ediliyor.
DTK, KJA, DBP ve HDP de bu özür metniyle duruşunu ortaya koymuş oldu.
Metne göre, DTK, KJA, DBP ve HDP’nin eşbaşkanları ve yöneticileri, üstlerine net bir özeleştiri vermekte, başarısızlığın sorumluluğunu açıkça üzerlerine almaktadır. Bunun karşılığı, DTK, KJA, DBP ve HDP’nin eşbaşkanları, kurum temsilcileri ve yöneticilerinin üstleri tarafından görevden alınmasını gerektirir.
Eşbaşkanın 10 ağustosta “PKK’nin savaşı şehirlere yayacağız açıklamasını doğru bulmuyoruz, kabul de etmiyoruz.” demesinin de özür diletilmesinde payı olmuş mudur, bilinmez.
Özür, üstlerinin tamamen aşınan itibarını onarmak adına, kendilerini küçük düşürmeyi göze almış.
Bu özür ile, hendeklerle yaşattıkları yenilginin, hezimetin, kırımın nedenini kitlelerine anlatabilmek için bir gerekçe bulunmaya çalışılmış.
Kısacası, kimse boşuna çabalamasın, o metinde bizden özür dilenmiyor.
*******************************
İlgilenenlere:
Diyarbakır’da özyönetim açıklamaları gerekçesiyle 5. Sulh Ceza Hâkimliği’nce tutuklanan DBP’li merkez Sur İlçe Belediyesi yöneticilerinin verdikleri ifadeler:
(http://serbestiyet.com/yazarlar/cengiz-algan/kelebek-omurlu-ozyonetimler-164948)
Sur Belediyesi Eşbaşkanı Fatma Şık Barut:
“Benim metinden herhangi bir bilgim yoktu. Basın açıklaması olduğundan haberim yoktu. Biz son 15 gün içinde meydana gelen olayları önlemek için kaymakamlık, emniyet, il yönetimimiz ve milletvekillerimizle çalışma içindeydik”
DBP Sur İlçe Eşbaşkanı Ali Rıza Çiçekçi:
“Basın açıklamasının içeriğine ilişkin herhangi bir bilgim yoktur. Bildirinin kimler tarafından hazırlandığına ilişkin herhangi bir bilgim yoktur. Olayların yatışması için orada bulunmamız istendi.”
Sur Belediyesi Eşbaşkanı Seyid Narin:
“Olay günü yatıştırmak amacıyla Kaymakam Bey’le görüşme yaptık. Elimden geleni yapacağıma dair beyanlarımı kaymakama bildirdikten sonra ayrıldım. Basın açıklamasının içeriğine dair herhangi bir bilgim yoktur. Hatta kazılan hendekler gerek emniyet, gerekse bizler tarafından kapatıldı. Hatta hendekleri kapattığımız için bazı kepçelerimize gençler tarafından el konuldu.”
Özgür Kadın Kongresi aktivisti (ve bildiriyi okuyan kişi) Güneş Ölmez:
“Bildiri okunan yerde bulunan bayanlar süreçte yaşanan çatışmaların sona ermesi ve müzakere sürecinin tekrardan başlaması açısından toplanmışlardı. Ben de o esnada kalabalığa dâhil oldum. 35-40 yaşlarında bir teyze elindeki metni, bizden okumamızı istedi. Ben de bunun üzerine okudum. İçeriğini tam olarak bilmiyorum.” (Cumhuriyet, 27 Ağustos)
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.