Toplumda şöyle bir söz var; "40 yıllık yani, olur mu kani?" Bir spor müsabakasında ortaya çıkan vandallığın, her türlü insani duygulardan arınmış gözü dönmüş bir ırkçılığın rutin tekrarını Bursa'da yaşadık. Bursaspor ve Diyarbakır Amedspor karşılaşması, misafirperverliğin, centilmenliğin ve insani sağduyunun esamesinin okunmadığı bir vandallığa şahit olduk. Anadolu halklarını ve Kürtlerin geleneğinde, evlerine misafir olarak gelmiş ya da sığınmış insanları hayatları pahasına koruyup onları düşmanlarına teslim etmemesi, ayrıca kendi düşmanları olsalar dahi evlerinde onlara zarar vermeme ahlakıydı "centilmenlik yarışı" olarak bilinen sporun, gözü dönmüş bir nefret ve vandallığa dönüşmesi elbette ilk değildir. Milyonlarca insanın yaşadığı bir şehirde, misafir olarak gelmiş bir spor takımına ve bu takımın temsil ettiği milyonlarca halka karşı nefret kusan bir saldırganlığa o ilde yaşayan milyonlarca sakini insanların sessiz kalması, yapılanları onaylamak anlamına gelir. Bu durum aynı zamanda vandalizmin suç ortaklığı ile eşdeğer bir sükuttur.
İşin en korkunç ve bir o kadarı da acı olan tarafı, konuk takımın geldiği şehrin de çağın en büyük deprem felaketini yaşayan bir kent olmasıydı. 1990 lar da devletin bütün kurumsallığıyla kendini devlet olmaktan çıkartarak kanunsuz kuralsız suç işleme durumuna düşmesiydi. Devlet olmanın anayasal hukuku ve kanunlarını çiğneyerek kendisine karşı potansiyel tehlike olarak gördüğü bir kısım vatandaşlarını çeteci azılı seri katilleri devreye koyarak on binlerce insanı "faili meçhul" cinayetlerle ortadan kaldırma konseptiydi. Acıların ve yaraların hala kapanmadığı bu durumun, bir futbol karşılaşmasında ahlak ve vicdanın yer yeksan edildiği eylemlere şahit olduk. Milyonlarca insanın izlediği bir maçta, azılı seri katillerin yer aldığı posterleri açarak bu katilleri kutsamalarıydı. Kimliği, dili kültürü, tekçi ve inkarcı devlet tarafından inkâr edilmiş bir ulusun, en doğal insani haklarını talep etmesi ve buna karşı direnmesini bir tehdit unsuru olarak görerek; "Bizde Yeşiller, Çatlılar, Esat Oktaylar, Cem Erseverler bitmez" demeye getiriyorlar. Yüz yıllık süreçte otoriter ceberut devlet, Türk toplumunun vicdanıyla oynayarak bu toplumunun büyük çoğunluğunu faşistleştirmek suretiyle amaçlarına ulaşmış görünüyorlar. Çok ilginçtir ki, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve barıştan dem vuran "muhalefet" partilerinin kurumsal olarak bu ırkçı saldırı ve görüntüler konusunda resmi bir kınama yapmamalarıydı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.