Halkların geleceğini asker ile gerillanın sayısal cesetleriyle yarıştıran zihniyetin tek amacı, çok insan öldürüşün devamını sağlamaktır! Bu anlaşılmaz acımasızlığın en acıtıcı tarafı ise, ölümle öldürüşler çoğaltılırsa sorun o ölçüde çözülür saçmalığıdır! Devlet: “10 bin Kürt teröristi öldürdük, ” diyor, PKK ise, “hayır hayır biz sizden daha çok Türk askerini öldürdük!” cevabını veriyor. Kürt varlığını binbir amaların arkasına dolandıran devletle, “Kürtlerin devletleşmesi Kürtlerin intiharıdır!” diyenlerin pratiksel duruşları çelişkilerle doludur?
Aklıselim mantığın gerekleriyle zıtlaşarak devam eden her çelişkinin getirisi kaostur, yıkımdır! Zira İnsani erdemlerle kavgalı, evrensel değerlere gözü kapalı ilkesizliklerle bir yere varılmaz? PKK varlığını, Kürt halkının yok oluşuna sebep sayanların reel gerçeklerin hiçbir tarafıyla bağdaşan tarafı yoktur. Kaldı ki kan ve gözyaşı dayatmaktan başka seçenek sunmayan güvenlik mantığı çözüm olsaydı on yılların tekerlemesiyle “ha bitti ha bitecek” denilen PKK'nin bitmiş olması gerekirdi.
Aslına bakarsanız, Türk halkı adına, Kürt halkının yokluğuna mevlit okutan devletin amacıyla bir iki asker ya da polis öldürmekle Kürt halkı adına avucunu havaya açan PKK'nin çözümden anladıkları aynı. Zira Kürt halkının sorunsal çözümü, Kürt evladını öldürülmesi gerekliliğine endeksleyen devletin mantığıyla, bir, bilmedin iki asker ya da üç polisi fazla öldürmekle sorunu çözmeye endeksleyenler arasında ne fark var! Çok uzun yıllarla on binlerin ölümüyle devam eden bu çözümsüz mantığın tek getirisi kan ve gözyaşıdır!
Dolayısıyla, çözümsüzlüğü üretmekten ötesini göstermeyen bu mantığın mayasızlığı Türk ve Kürt halkının başına beladır. Kürt halkının varlığını, anlaşılmaz amalarla yoklara havale eden devlet mantığı ne kadar çelişkiliyse -Ayrışma ya da devletleşmeye şiddetle karşı çıkıp silahlı mücadeleyi en üst seviyede özümseyenlerin mantığı da çelişkilerle doludur. Aklı başında her Türk aydının düşünselliklerinde Kürtler vardır ve var olanın hak hukuku da olmalıdırla barışık olduğu muhakkaktır. Kürtlerin cephesinden de aklı başında her Kürt’ün düşünselliklerinde, devletleşmenin reddiyle anlamsızlaşan savaşla ilgili soru işaretleriyle doludur?
Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler, Kürtlere öncü konumunda siyasi kadroları ciddi anlamda düşündürmelidir. Kürt halkının özgürce yaşayabilmenin teminatı, bahsi gecen siyasi öncülerin kabiliyetleriyle ilgili bir sorundur. Tarih sayfaları, siyasal önderlerin karneleri ile şekilleniyor, geleceği konjonktürel tespitlerle dizayn edebilen önderlerin rolü büyüktür. Bu anlamıyla Kürtlerin özeline indiğinde ne yazık ki iç açıcı bir tabloyla karşılanmıyor! Başı ucu belirsiz bilinmezlere, ulusal yanı zayıf yetmezlikler de eklenince Kürt sorunun özüyle ilintili sorun aşılmıyor!
Dolayısıyla, 35 yıla yakın süren savaşın yarattığı maddi-manevi değerlerin göstergesi görüntülemeye muhtaçtır? Geçmiş süreci doğru algılamanın tek ilacı, olmaz ve olmuşları başka bir pencereden bakmaktan kaçınılmasıdır. Hasıraltı oynaşmalar, Kürt halkının başına neler ördüğünü bilenin bildiğinden daha çok Kürtlerin siyasi önderleri daha iyi biliyor. Velhasılıkelam özgür yaşamanın geleceğini, yarım yamalaklarla, kan ve gözyaşı baronlarının insafına bırakılmamalıdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.