Yıllarca süregelen savaşın bir süreci olarak ortaya çıkan barış gemisi, savaşın en karanlık yüzü ve görüntüsü ile savaşın limanına demir atılmış oldu. Savaşın bu karanlık durağına demir atılmasının getirisi ve götürüsü elbette olacaktır. Gerçi hangi yönüyle bakılırsa bakılsın barış surecinin getirisi, bir çok bilinmezlikleri bağrında barındıran bu karanlık savaşın getirisinden daha çoktur.
Her nedense barış süreci, her zaman kandan nemalanan hoyratçıların korkulu rüyası oluyordu. Bundandır ki, barışı savaşa dönüştüren aktörlerin iradesi, bilerek ya da bilmeyerek bahsi edilen bu hoyratçıların kokuşmuş midelerine uygun yepyeni bir süreç armağan edilmiş oldu.
Dolayısıyla yıllar yılı savaş ortamından nemalanmaya alışmış bu bahsi edilen kesimler barışla duraklanan savaşın arkasındaki ağlama seansları savaşın başlamasıyla halaya durdukları bir bilinmezlik değildir. Çünkü her zaman cefakar Kürt halkının kanı, acıları ve gözyaşlarıyla örülmüş değerleri abur cabur midelerine indirme özlemi içindeydiler.
Özelikle PKK\'yi, sonrasında da HDP\'yi de anlamsızlaştıran bu cenahtan olanlar değil midir? Kürt halkının büyük özverisini, inanılması güç fedakarlığını, paha biçilmez toleransını tepeleyenler de bunlardan başka kim olabilir?
PKK\'nin, HDP\'nin yanlışlarına sebep olanlar, yaratılan güzel ve anlamlı değerlerin içine edendenler de bunlardır zaten. Zengin babanın hoyrat ve şımarık evladının şımarıklık yaptığı gibi yapmadılar mı?
Kürt halkının ve bu halkın özverisiyle bin bir zorlukla yaratılmış değerleri tepeleyerek tanrılaşanları hiç görmediniz mi?
Bahsi edilen bu türdeki insanların sayesinde, bir başkasının değerleri üzerinde insan olmayı değil de, kendi aklıselimin akılsal erdemleriyle insan olmaya yönelenlerin yolu hep kesilmedi mi?
İlk başta da dediğim gibi, sil baştan ortaya konulan bu savaşın getirisi ve ötürüsü çok konuşulacaktır. Gerçi konuşulması gereken elbette ki Kürt halkının kendi hakkaniyetiyle ortaya koyduğu Kürtlerin haklı mücadelesi değildir.
Konuşulması gerekenler bizim adımıza, bizim gözümüzün içine batıran yanlışlar ve bu yanlışların failleridir!
Her zaman söyledik durduk, ödenen bunca bedelin karşılığı her ne kadar anayasal bir kazanca dönüşmeyecekse de, Kürtler adına mantarlaşarak çoğalan sözüm ona Kürtlerle, erdem ve akıl ve mizan sahibi Kürtler arasındaki netleşme bile başlı başına büyük bir kazanç olacağını hep dillendirdik dilendire bildiğimiz kadarıyla...
Biz inanıyoruz ki, devasal hakkaniyetiyle devleşen Kürt davasının içine kümeleşen nemacıların ellerindeki meranın alınması gerekir. Aksi takdirde, mazlum bir halkın hakkaniyetine koşar adımlarla koşan istem ve özlemleri her zaman için enselerini Kürt halkının cefakar özverisi üzerinde büyütenlerin kokuşmuş midelerine ineceği iyi bilinmelidir...
Birileri kalkıp \"yahu bu kadar ödenmiş bedel varken, neden ille de getirinin kırıntısına odaklanıyorsun?\" demeyi içinden geçirebilir. Aklımdayken hemen diyeyim; bırakalım Kürt olmaları, insan olmaları bile tartışmalı insan kılığındaki bu mahlukların varlıkları devam ettikçe ve özelikle Kürt halkının ve sonrasında değer yaratıcı olanların değerleri üzerinde bu kadar tepişme devam ettiği sürece, çok iyi bilinmelidir ki, Kürtlerin davası ya da Kürtlerin geleceği hiç bir zaman doğru bir zamanlamaya havale edilmeyeceğidir.
Amacım elbette ki, değer yarattıklarıyla Kürt halkının demokratik taleplerine katkı sağlayan değer sahibi kişi ya da kurumları hedef almak değildir. Tam aksine aklıselim duruşlarıyla Kürt halkının ulusal demokratik mücadelesine katkı sağlayanların hakkını savunuyoruz. Açıkça diyorum ki, halkın sorgulama duygusu ve bilinci körleşmişse o halk bitmiştir demektir!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.