Türkiye 12 Eylül faşist cuntasından daha diktatör, öldürücü sivil yüzlü bir darbe ile yönetildiği genel bir eğilim durumundadır. Türkiye’de anayasa ihlali darbe olarak kabul ediliyor. Ankara rejimi, bu darbenin alasını defalarca yapmasına rağmen henüz dokunulmadığı gibi toplumu bir sığır sürüsü gibi yönetmeye devam ediyor. AKP rejimi, ‘Muhalefet’i yedeğine düşürerek toplumsal sokak gösterileri yaptıramaz hale getirmiş. Bu siyasal baskı atmosferi, ekonomik çöküntü, Suriye, Rojava işgali Türk ırkçılığına bindirilerek daha çok yaygınlaştırılacak gibi görünüyor. İttihat Terakki, zayıf olan Türklüğü yıkıma giden Osmanlının islamcı tabanı üzerinden Abdulhamit ile anlaşmalı “müslümanlık sözleşmesi” ile hortlatmıştı.
Erdoğan’da ’siyasal islam politikasını, miadını dolduran Kemalist rejimin arta kalan ergenekoncu ittihatçı kalıntılarıyla birlikte ırkçı, faşist MHP üzerinden yaygınlaştırması seçimi değil, olağanüstü hal ve darbeye işarettir. Bu ‘Müslüman Türklük Sözleşmenin’ Rum, Pontus ve Ermenilerden sonra yok edemedikleri Kürdleri kırarak teslim almanın devamı oluyor. İttihat Terakki sürecinde Ermeniler ve diğer gayrimüslimler kökten yok edilmesi hedeflenirken, Kürdlerin, ‘din kardeşliği’de kullanılarak ikinci lokma olarak planlanmıştı. “Türklük sözleşmesi,” Milletini reddetmeyen müslümanlarla birlikte, bütün gayrimüslimleri, ‘icat’ ettiği turanist türkçülüğün hedefi haline getirdi. Zaten ittihatçı Kemalistler, “Dağlı, vahşi ve inatçı” olarak açıkladıkları bazı Arnavut ve Kürd aşiretlerine yönelmekle niyetlerini açığa vurmuşlardı.
Türk devleti, etnik, inançları, toplumsal katmanları, planlı bir mühendislik çalışmayla ayrıştırdı ve birbirine izleterek kırmayı başardı. Günümüzde de durum farklı görünmüyor. Daha önce Kürdistan’da yaşanan isyan ve katliamları saymazsak, 1915 Ermeni jenosidi sonrası başlatılan Kürd katliamları 1919 Koçgiri, 1925 Azadi, 1930 Ağrı ve Seyid Rıza, ile semboleşen 1938 Dersim jenosidi ile devam etti. “Türklük müslüman sözleşmesi,” Kürdleri Türkleştirme, gayrimüslimleri, Alevileri islamlaştırma sözleşmesidir. Balkan ve kafkasyada göçertilen yüzbinlerce müslüman kırılan Ermeni, Rum ve Kürdlerin yerlerine yerleştirildi. Ôzellikle Rusların 1864 Çerkez soykırım sürgünü, ‘Rus Ermeni işbirliği’ propagandasıyla Ermenilere karşı kullanılması dikkat çekici olmuştu.
Keza Osmanlı,İttihat Terakki yöneticileri, “Rusya Ermenilerle birlikte Kürd katliamı yapacak,” manipülasyonu Kürdlerle Ermenileri birbirine kırdırma politikası, istediği düzeyde başaramayınca, Merkezi hükümetin kararı, resmi küvvetleri ve günümüzün korucu alayları misali bazı Arnavut, Kürd, Çerkez, Arap vb. aşiretleri’de manipüle ederek parça kırmayı başardılar. Bu politikaya karşı çıkan ve sıranın kendilerine geleceği bilinciyle açklamalar yapan Kürd direnişçileri, ileri gelenleri, aşiretleri’de sonuçta başarısız kalarak kırılmaktan kurtulmadılar. 1909’da Ermeni Hınçak Partisini isim ve hedefinden saptırarak kullanan, Ermeni toplumunun illeri gelen isimlerinide tam kontrol altına aldıktan sonra Adana katliamı ile yirmi bine yakın Ermeniyi kırımda geçirdi.
Osmanlı İttihat-Terakki rejimin devamcıları Hrant Dink’de 19 Ocak 2007’de katlederek Ermeni sorununu Türk usulu ile kökten ‘çözmüş’ oldular. 1909-1922’ de Hınçak Ermeni Partisi direnişçilerine ve halkına uygulanan politika ayni dönemlerde 1938’e kadar Kürd örgütlerine ve Milletine uygulandı. Günümüzde’de PKK, HDP özgülünde Kürd direnişçilerine ve halkına bir teslimiyet politikasıyla dayatılmış. 1915, jenosidi, 1925 şark islahat planı, 2015’de Sur, Cizre, Şırnak gibi onlarca Kürd şehirlerin yıkımı, binlerce Kürdün katliamı ve yüzbinlerce insanın göçertirtilmesiyle 21 yüzyılda sürdürülüyor. Abdulhamit ve İttihat Terakki’nin “müslüman Türklük sözlesmesi” Kemalist cumhuriyet’ten Erdoğan’a devam ediyor. Kuzey Kürdistan’ı sömürgeleştiren, Suriye ve Rojava’da işgalci pozusyonda olan Türk devleti, sömürgeleştirdiği Kuzey Kürdistan ve işgal ettiği Rojava Kürdistan’ında burnu sürtülmedikçe çağ dışı politika ve işgalci emelerinden vaz geçmeyecek.
Erdoğan Türkiyesi parçalanmış, yönetemiyor. Hiçbir güç eski politikalarla yönetemez. Türklerin, inkâr et, böl, parçala katlet ve yönet politikası iflas etti. “Müslüman türklük” sözleşmesine uymayan bütün etnik, inanç katmanların daimi hedef ve iç düşman olarak kabul edilmesi, bumerang misali kendilerine dönmüş.
Turancı Ergenekoncu klik, “Müslüman türk sözleşmesini’’ Erdoğan’ın siyasal islam projesine giydirerek turancılığa evirme çabası Suriye işgali ile bir çıkmaza dönüşmesi Osmanlının son parçalanma halini anımsatıyor. Türkiye’de bir asırdır denenip sonuç alınmayan politikaların retorik edilmesi türkçü anayasanın halen yürürlükte olmasıdır. Günümüze kadar yüzbinlerce insan öldürüldü. İnkâr, yasak, savaş ve katliamlar ağırlaşarak devam etti. Fakat Türklerin Kürd politikası değişmedi. Ankara yönetimi, Rusya ve Batı devletlerince kullanılmasının intikamını gene Kürdlerden alıyor. Erdoğan kullanışlı bir liderdir. Şahsi çıkarı için herşeyi satacak kadar gözü karadır. Kendisinden sonra cehennem algısıyla yöneten kindar, intikamcı bir diktatördür.
Erdoğan rejimi, uluslararası adaleti, kanunları, demokrasi ve insan yaşamını hiçe saymada zirve yaptı. Erdoğan kurnaz bir siyasetçidir. Normal bir seçim, rejim yöneticilerin mahkemesi olacağını biliyor. O nedenle Ankara rejimi, almayacağı bir seçimi yaptıracağını düşünmüyorum. Çünkü Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ı suç örgütü çetelerle yöneten AKP, MHP yönetimi, yargılanması gerekirken, halen yargılayıcı ve yeni bir darbe hazırlığıyla yönetme planı yapıyor. Erdoğan, muhalefete ‘‘varsa bir öneriniz varsa bize bildirin’’ açıklaması,yeterince net değil mi? Halen toplumu demokratik sokak muhalefeti yerine, normal bir seçim olacağı algısıyla yönetmek AKP rejimine hizmettir. Ankara rejimi, seçimleri sabote edecek. Devletin baskı mekanizmasını ve bütün aygıtlarını kullanacak.
Erdoğan,‘Muhaliflerini defalarca test etti ve ne kadar ‘muhalefet’ edebileceklerinin sınırını çizmiş. Türkiye’de demokrasinin, hukukun olmadığını, yargı, yasama ve yürütmenin Erdoğan’a bağlı olduğunu herkes kabul ediyor. Bu kabula rağmen toplumu normal bir seçim beklentisine sokan ‘muhalefet,’ inandırıcı olabilir mı? Diktatörler ya darbelerle düşürülmüşler, yada halk ayaklanmalarıyla. Erdoğan, devlet imkânlarıda dahil bütün kuvvetleri karşıtlarına karşı farklı isim ve gruplarla organize etmesi normal bir seçimden çok bir savas hazırlığı oluyor.
Cumhuriyet ittifakı ile Millet ittifakının, Abdulhamid ile İttihat Terakki’nin “müslüman türklük” sözleşmesinden örtüşmesi inkârcı jenosidçi devlet geleneğinin sürdürülmesidir. Rejim karşıtların tek şansı, Türkiye metropollerin ve Türklerin ağırlıkta olacağı halk ayaklanmalarına hazırlıktır. Çünkü Kürdler, ’’terörist’’ kabul edildiği için inandırıcı bulunmuyorlar. Egemen ulusun yönetici eliti ve yönetileni, rant, ırkçılık ve savaş kışkırtıcılığından ayrışmadıkça toplumsal barış ve çözüm gelişemez. Kürd katliamlarını Abdulhamit rejimi yaptı, Mustafa Kemal rejimi yaptı. Son yirmi yıldır Erdoğan rejimi yapıyor.
Erdoğan, defalarca ‘ulusal kurtuluş savaşı verdiğini açıklamadı mı ? Peki Türklerin O ulusal kurtuluş savası kime karşı veriliyor? Suriye/Rojava Kürdistan’ı işgal edeceksin, Kuzey Kürdistan’ı ilhak edeceksin, Kürdlere karşı ulusal kurtuluş savaşı vereceksin, seçimlerde oy istiyeceksin ! Kum torbası gibi dövülen Kürdler, artık düşmanlarına ve işbirlikçilerine oy deposu olmayı reddetmelidir…
[email protected]
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
